29 Temmuz 2014 Salı

Durudan 3




Kuşlarımızı kaybettikten sonra yeni bir kuş almaya cesaret edemedik.Bu kez bir tavşan aldık sonuçta geçen senede tavşan bakmıştık,tecrübeliydik.

İşte yeni tavşanımız ; Tavşi..İsim yine Duru'dan.İlkinin adı "Süpürge" olduğundan beklentimiz büyüktü ama kızımız bu kez daha sade bir isim seçti.

Bir kaç gün önce öğlen neler yapıyorlar diye aradığımda "tavşan kafamda titriyor anne" dedi.Bir süre düşümdüm ne demek istedi diye.Tavşanı kafasının üstüne koyup gezdiriyor mu acaba dedim sonra tavşanın kafası titriyorsa diye endişelendim.

Teyzesini istedim telefona.Meğer balkonu yıkamışlar teyzesi ayağı kayar diye dışarı çıkmasına izin vermiyormuş.Kızım da tavşanı özlemiş ve "burnumda tütüyor" demek istiyormuş:)

25 Temmuz 2014 Cuma

Tatile çıkmadan önceki Cuma!





Dün akşam yaşananlar yüzünden uykusuz geçen gecenin ertesi günü beni çok zorladı.Uykusuzluk benim için tahammül edilmesi en zor şey.Eve gelip yemek saatine kadar uyudum.Duru'yu alıp çıkan kocama müteşekkirim.Bir ara uyandığımda saati sabahın 7si sandım.Allahım bizimkiler nerde, yatağı kim düzeltti, ben neden giyiniğim gibi sorularla panikledim.Sonra akşamın 7si olduğunu farkedip salaklığıma güldüm ve bir saat kadar daha uyudum.

Bu akşam tatil bavulu hazırlayacağım.Sabah erkenden yola çıkacağız öğlen Afyon'da olmayı istiyoruz.Bir günü Afyon'da geçirip yola devam etmeyi planladık.Geçen senelerde o bir günü Konya'da geçirirdik ama bu sene Afyon ve kaplıcalarında bir gün geçirmek etli ekmek yemekten daha cazip göründü:)) Etli ekmek neyse de yemekten sonra gelen bir tatlı var ; sacarası {poğaça gibi ama içi milföy gibi kat kat,hımmmmm} ! Bu sene sacarası yiyemeyecek olmak beni ciddi ciddi üzüyor:P

Tatilde de yazı yazmayı planlıyorum ama yazamazsam da eski yazılarım sizin için burada.Ayda 15 yazı yazmış çalışkan bir yazarım ben ve eminim okumadığınız bir sürü yazı vardır arşivde:)

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Gece kuşu

Akşam yürüyüş yapmayı seviyoruz. Duru arabasına oturuyor konuşa konuşa dondurmacıya kadar yürüyoruz sonra Duru'ya dondurma alıyor ve eve dönüyoruz. Toplamda 1 saat sürüyor ve hem açık havada spor yapmış hem de uzun uzun sohbet etmiş oluyoruz.

Bu akşam yürürken tam bizim hizamızda bizim yürüdüğümüz yolun karşısındaki yoldan birden "tak" diye bir ses geldi. Bir araba aniden durdu ve herkes o tarafa koşmaya başladı. Bir kaza olmuştu. Ne olur arabaya çarpmış olsun diye dua ediyordum ama ne yazık ki bir adamcağız hayatını kaybetti.

Sürücü genç bir çocuktu ve perişandı ne yapacağım deyip duruyordu sonra vefat eden beyefendinin çocukları çığlıklar atarak geldiler. Oğlu delirmiş gibiydi ve arabayı parçalamaya başladı. Sürücüyü oradan uzaklaştırdılar , kalabalığa karıştı ve hiç ses çıkarmadı. Kızları geldiğinde feryatları yeri göğü inletti , kendilerini yerlere atmışlar, bayılmışlar. Bu arada oğlu da arabayı ateşe verdi.

Ben oraya yaklaşmadım hem yanımda uyuyan Duru var diye hem de böyle şeyleri görmeye dayanamadığım için ama Murat ilk anda yardıma koşanlardandı. Ne yazık ki yardım edilebilecek bir durum yoktu. Araba ateşe verildiğinde hemen gelip uzaklaşalım dedi. Bir sürü ambulans bir sürü polis otosu geldi.

Yolumuza devam ettik bir kaç metre ötedeki dondurmacıya oturduk. Duru uyuyordu ve bizim bir şey yiyecek halimiz yoktu , çay istedik. Tam o anda dondurmacının önünde " baba baba" diye bir feryat yükselmesin mi!? Adamcağızın biri yere yığılmış titriyordu. Bir kadın iki de çocuk adama doğru koşuyordu.Kızı bi anda babasına koşmayı bırakıp bize yöneldi ve " şeker verin" diye bağırmaya başladı. Murat hemen çayımıza atmadığımız şekerleri uzattı. Garson su getirdi biraz daha şeker attılar sonra bir ambulans da bu adamcağız için çağırıldı. Adam şeker hastasıymış ve şekeri düşmüş neyseki kızı soğukkanlı ve çözüm odaklı bir çocuktu da zamanında müdahale edildi. Ambulans geldiğinde adamcağız kendine gelmiş gibiydi.

Bütün bu olayların hemen yanıbaşımızda olması beni çok etkiledi. Saat gece yarısı 02:00 ve uyuyamıyorum. Ortam o kadar gergindi ki. Olanlar o kadar ani, o kadar gerçek dışı , o kadar beklenmedikti ki.

Birazdan kalkıp çayımı içerken yumurta ve peynir yiyeceğim. Sonra mutlaka uyuyacağım ve sabah da işe gideceğim. Hayat benim için, sizin için devam edecek. Dünyanın herhangi bir yerinde ölümler, kayıplar sürerken , o arabanın sürücüsü korkuyla titrerken ya da arabanın çarptığı amca ölmüşken biz acıkacağız, güleceğiz, sohbet edeceğiz. Çok sıradan ve bence en çok bu yüzden çok korkunç.




22 Temmuz 2014 Salı

#selfie 2



Eski okurlar alışveriş yapmaktan ne kadar nefret ettiğimi hatırlar belki. Zorunlu kalana dek elimdekilerle idare ediyordum.Elde avuçta bir şey kalmadığında her gün moda dergisinden fırlamış gibi giyinen süper şık kadınlarla dolu bir ofiste çalıştığım için mecburen alışverişe çıkıyordum.

Kabine girip tonla  kıyafet denemek, askıda mükemmel duran elbisenin üzerimde bir felaket olması, kendi bedenim dediğim pantolonun düğmesini kapatamamak gibi deneyimlerden sonra da alabildiğim üç beş kıyafetle mutsuz bir şekilde evime dönüyordum.

Kızım doğunca bu durum daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı.Kapıda bacaklarıma sarılan bir bebek, dışarda bebeği oyalamaya çalışan bir baba, kabinde ter içinde bir anne.

Kızıma hamile olduğumu öğrendiğimde bir sürü pratik ürün peşine düşmüştüm.İnternet çok işime yaramıştı.Adana'da olmayan katlanan bir küvet mesela Duru küçükken valizin içinde Ankara'ya bile geliyordu.

Kızımı büyütüp işe geri döndüğümde (bir yıl ücretsiz izinden sonra) iş yerinde herkes internet alışverişi yapıyordu:) E ben de kızıma aldığım ıvır zıvırlardan alışığım zaten hoop dalıverdim. Bir arkadaşım şöyle demişti:

-Parayı kredi kartından çektiriyorsun sonra üzerinden zaman geçiyor ve iş yerine süslü paketler geliyor.Sanki ben almamışım da biri hediye etmiş gibi hissettiriyor:)

Mağazaya gidiyorsun elbiseler ya da pantolonlar bir yerde değil bir elbise seçmek için tüm mağazayı dolaşman gerekiyor, bazen beğendiğin bir şey buluyorsun ama acaba üzerimde nasıl olacak, kesimi dar mı bol mu, bana uygun bedeni var mı gibi bir sürü uğraşıyorsun.Kabine girip denemek ayrı bir dert.Mağazanın kalabalık olması, satış görevlilerinin tavırları (çok ilgisiz ya da  çok yapışık) da ayrı bir yazı konusu :)

Ama internette giriyorum filtreliyorum sadece ihtiyacım olan mesela elbiseler kalıyor.Bedeni filtreliyorum hop sadece benim bedenim kalıyor e biri de giymiş elbise dar kesim mi, kısa mı hepsini değerlendirebiliyorum hem de parmaklarım hariç bir yerimi oynatmadan:)

Hayatımda giyinme işi hiç bu kadar kolay olmamıştı.Bir sürü pantolonum, elbisem , bluzum oldu.İlk başlarda yanlış ürünler seçtiğim oldu, iade etmek de zor geliyordu ama şimdi kocam da sağolsun iadelerime alıştı ben de artık iade etmeye gerek olmayacak kadar cuk oturan kıyafetler almayı başarıyorum.

Yaklaşık bir yıldır kıyafet için sadece Ankaraya gittiğimde alışveriş yapıyorum.Kızıma H&M mağazasından indirim dönemlerini takip ederek çok uygun fiyatlı süper kaliteli kıyafetler alıyorum.Ona da Ankara harici bir şeyler almaz oldum diyebilirim.Ona alırken zamanım kalırsa , içim şişmezse kendime de bir kaç parça bakıyorum.

Haftasonları da böylece bize kalmış oluyor.Bol bol geziyoruz ve sadece evin ihtiyaçları ve mutfak malzemeleri için alışveriş yapıyoruz.

Yabancı sitelere çok dalmadım ama Türk sitelerde işimi gayet de güzel hallediyor.Teknoloji hayatımın en büyük problemlerinden birine çare oldu, çok mutluyum:)

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Gazze

Tek kelime anlamadığım halde çok etkilendim.



Birileri silah satacak, birileri petrolden para kazanacak, ortadoğuda ülkeler küçük olursa yönetmek kolay olacak vs tüm bu hesapların arasında vah ki gidene, vah ki ölen zavallı çocuklara.

Dünya barışı temenni eden güzellik kraliçesi gibi hissediyorum kendimi.Ama keşke dünyada savaş, açlık hiç olmasaydı elimizdeki kaynakları adilane bir biçimde kullansaydık.Kimse süper güç olmasaydı, kimse çok zengin olmasaydı herşey herkesin olsaydı ama herkes sadece ihtiyacı kadar olanı kullansaydı.



Köpek bile hatasını anlayıp kendini affettirmeye çalışıyorsa belki de dünya için hala umut vardır.

18 Temmuz 2014 Cuma

Haftasonu !





Tam ruh halime uygun bir fotoğraf ! Neden? Çünküüüü bugün CUMA !

Her dört günde bir böyle yazılar okuyacaksak yandık diye düşünüyorsanız sizi sadece yaz haftasonları bu kadar coşkulu oluyorum diye rahatlatmak isterim :)

Kış da güzel elbette ve Adanada'da yaşarken kışı sık sık da özler insan - benden başka insanlar- ama ben yaz insanıyım. Güneş, deniz, kum ve ben.

Kışın işten çıkarken havanın kararmış olmasını sevmiyorum.Tüm hayatım iş yerinde geçiyormuş gibi geliyor.Oysa yazın eve gidiyorum,kızımla parka gidiyoruz , eve geliyoruz yemek yiyoruz, beraber oturuyoruz televizyon seyrediyoruz ya da balkona geçiyoruz bazen yemekten sonra da dışarı çıkıyoruz ve ancak bunlardan sonra yatma saatimiz geliyor.Bir hayatım olduğunu hissediyorum.

Bu hafta sevdiğim üç insanın sağlık sorunlarıyla ilgili endişe verici olabilecek haberler aldım.Çok endişelendik ama çok şükür hepsi düşündüğümüzden çok daha basit sorunlar çıktı.Size tavsiyem bir rahatsızlığınız varsa semptomları Google'a yazıp teşhis aratmayın.Ya da zaten bir teşhisiniz varsa internetteki yorumları okumayın.

Bu haftasonu bu kitabı okuyacağım.Klasiklerden olmasına rağmen şu  seriyi okuyana kadar varlığından habersizdim.{Meşhur üçlemeyi okumak mı Tess'i duymamış olmak mı daha utanç verici karar veremedim :P}

Amsterdam ile ilgili araştırmalarıma devam edeceğim.Bu konuda o kadar çok kaynak buldum ki.Çok mutluyum.Bir sürü yerden bir sürü yazı kopyaladım.Hepsini okuyup bize{çocuklu aile} uygun olacak bir rehber hazırlamak istiyorum.Beğenirsem kanaklarımı da belirterek burada yayınlamayı düşünüyorum.

Gidip gören insanların yönlendirmeleri  çok daha kişisel, ticari kaygılar gütmeyen bir bakış açısıyla oluyor.Beğenmediğini de pat diye yazıyor sonuçta bir yazar değil , kimseye karşı bir sorumluluğu yok.Bunu da çok seviyorum.En çok ekşi sözlük yazarlarının git dediği yerlere gitmişimdir mesela :P

Bu da haftasonu şirini:

 



Arkadaki canlı sizi korkutmasın garip bir tür değil sadece anlamadığım bir şekilde kumlara bulanmış bir insan :))

Herkese sağlıklı, eğlenceli bir haftasonu diliyorum !

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Öykücü ;)


Kızımın kitap okumayı sevmesini ÇOK istiyorum.Çünkü hayatta yalnız kalmayı çok da önemsememi , sıkılmak nedir bilmememi sağlayan ,en zor zamanlarda bile beni mutlu eden bir şey kitap okumak.Kızım da böyle hissederse çok sevinirim.

Beni bebekliğinden beri elimde kitapla gördü.Kitap okumayı sevmesi için bunun önemli olduğu söyleniyor.Sonuçta her hareketimi taklit ettiği düşünülürse mantıklı bir öneri.

Her gece mutlaka bir kaç sayfa bile olsa okurum, yatağımın başucunda bir sürü kitap var.Dışarı çıkarken çantamda mutlaka kitabım olur.Uzun araba yolculukları, birilerini beklerken masada, deniz kenarında gibi...Kocamın "burada kitap okuduğuna inanamıyorum" dediği zamanlar çoktur.Kısacık anları bile bir kaç sayfa okumak için değerlendirebilirim:)

Kızıma da bir sürü kitap aldım.Adana'da çocuk kitapları çok kısıtlı ama Ankara'dan valizimin içi kitap dolu döndüm hep.Kitap seçiminde Yasemin'in önerilerine kulak verdim.Kitapların bir şeyler öğretmesi şart değildi eğlenceli olmasına dikkat ettim.

Kitapları onun ulaşabileceği bir yere koydum.Her akşam mutlaka bir kitap okuduk.Bazı akşamları işten geldiğimde de okuduk.Zamanla ona kitap okumamı kızım istedi.Evden çıkarken O da çantasına bir kitap attı.

Uzun bir süreç bu.Tamam oldu diyebilmem için okumayı öğrenip kendi kitaplarını seçip okuması lazım.Ama bu halinden de memnunum.Ve hayatta en sevdiğim şeyi en sevdiğim kişiyle yapabildiğim için çok müteşekkirim.

15 Temmuz 2014 Salı

#selfie - özçekim




*Özçekim yaparken yüzümde oluşan bu saçma ifadeyi sevmiyorum.O kaşların hali nedir öyle!

*Din adına yapılan katliamlardan nefret ediyorum.Sadece müslümanlık değil kast ettiğim ortodoks çocukları taşlayan katoliklerden de nefret ediyorum mesela.Ama bu ara en revaçta olan güya islami örgütler.Oruç tutmadıkları için insanların kafasını kesmek nedir ya!! Çocukları çarmıha germişler filan.

*Bir şey anlatırken beni dinlemeyen insanları sevmiyorum.Aslında bir tek insan var bu şekilde davranan da işte yüzüm yukarda ayan beyanken kim olduğunu açıkça yazamıyorum:P

*Hiç bir şey bilmediği halde çok biliyormuş gibi görünmeyi başaran insanları sevmiyorum.O gereksiz özgüvenden çok rahatsız oluyorum hatta.


Bu haliyle yazı çok karamsar oldu:) Biraz da sevdiklerimden bahsedeyim de dengelenelim :)


* Tüm gün sıcaktan terleyip eve geldikten sonra bir duş alıp tazelenme hissini ve sonrasında tertemiz nevresimlerin arasına girip kitap okumayı çok seviyorum.

* Her şeye rağmen dürüst kalabilen insanları seviyorum.Sattıkları evle ilgili çıkan bir borcu kanunen zorunlu olmadıkları halde ahlaki açıdan kendilerini sorumlu hissederek ödeyen insanları seviyorum mesela.

* Yemekten sonra güzel demlenmiş çay içmeyi seviyorum.

*Kocaman arkadaş gruplarını seviyorum.

*Çektiğim fotoğrafın güzel çıkmasını seviyorum.


11 Temmuz 2014 Cuma

Cuma!


Cuma coşkusunu tam olarak hissedemiyorum çünkü kocam çok hasta sayın okur.Tonsillit olmuş üzerinize afiyet.Tam da işleri bitmişken, tam da biz çılgınca gezecekken, tam da arada kızı alıp beni evde tek başıma bırakabilecekken.Ühü.

Depo penisilinler, serumlar ile haftasonuna yetiştirmeye çalışıyoruz kendisini.Haydi inşallah!

Hastalığının ilerlemesinin sorumlusu olarak da beni görüyor ne yazık ki.Klimanın kumandası gece bende duruyor.Klimanın ayarlarını Duru gün içinde değiştirmiş sanırım , ben hiç ellemediğime göre öyle olmalı, gece boyu klima ona doğru hava üflemiş.Akşam "biraz uyusa iyileşir" gibiydi sabah felaketti.

Sinir içinde bekliyordu beni banyoda.Elinde bir fener boğazını ve beyaz beyaz görünen bademciklerini gösterdi.Tüh!

O gün şehirdışına gitmesi ve bir gece de kalması gerekmese yine neyse.Daha da tüh!Akşam güzel yemekler, erkenden uyumak falan kendine gelir gibi olmuştu biraz.Sabah ilk başta oldukça kötüydü ama serumdan sonra sesi daha iyi geliyordu {ve daha az sinirli}.

Haftasonu bir yerlere gidemezsek yurtdışı gezileriyle ilgili araştırma yapmak istiyorum.Amsterdam, Paris, Londra ve (Floransa,Roma,Venedik) en çok görmek istediğim yerler.Blog, ekşi sözlük ne bulursam toparlayıp buralarla ilgili çok ayrıntılı bir dosya hazırlayacağım.Hazırladığım dosyayı kaynakları da belirterek burada yayınlayabilirim belki.Daha önce İstanbul,Dubai ve Alaçatı için de benzer dosyalar hazırlamıştım çok işe yaradı.

Arta kalan zamanda biraz bir şeyler örmek istiyorum.Tığ işinde fena değilim ama eserlerim! hep yarım yarım.Yarım bir perde ucu, yarım kalmış bir masa örtüsü gibi.Hep de iddialı parçalar:) Şimdiki hedefim de Afgan Battaniyesi. Yine iddialıyım görüldüğü üzere :))

Burada da eğlenceli fikirler var.Battaniyeden önce bir saat ya da bardak altlığı mı yapsam diye düşündürttüler açıkçası ;)

Okunacak kitaplar, denenecek tarifler, gidilecek parklar bizi bekler.Herkese sağlıklı, mutlu, eğlenceli ve ailece geçirilecek bir haftasonu diliyorum.





9 Temmuz 2014 Çarşamba

Duru'dan 2






*Duru kokuya çok hassas bir kız.Pis bir koku duyduğunda çok rahatsız oluyor.Anne" ne kokuyor" diye panikle sorar burnunun kırıştıra kırıştıra.

Güzel bir koku da onu aynı şekilde etkiliyor tabi.Yemek sevdiği bir şeyse 'ne kokuyor' diye koşa koşa mutfağa gelir:)

İş yerine gittiğimde de en çok kokumu özlüyormuş."Anne ama kokunu nasıl alayım?" diye sorar ve ben işteyken pijamalarımı koklar hep:) Banyo yapacağım zaman gelir sarılır koklar "anne mis gibi kokuyorsun banyo yapmana gerek yok ki" der.

Yine bir gün ayaklarımı uzatmış yatıyorum.Duru da her zamanki gibi dibimde.Ayaklarıma baktı, kokladı filan.Kocam sordu :

-Kızım annenin ayağı ne kokuyor?

Cevap: Pis ayak kokuyor.

:))))


*"Ulan İstanbul" dizisinin bir bölümünde ekip altın bir klozeti çalmaya karar veriyorlar.Tuvalet çalınması fikri Duru'yu çok heyecanlandırıyor.Gözlerini kocaman kocaman açıp "bir daha kaka yapamayacaklar mı?" diye soruyor:))



8 Temmuz 2014 Salı

Ramazan'da en sevdiğim : iftar ;)






Kimse kusura bakmasın ama Adana'da oruç tutmak bir Erzurum'da oruç tutmaktan çok daha zor.Her ikisinde de oruç tutmuş biri olarak söylüyorum bunu.Yaz aylarında bir tür cehenneme dönüşen sevgili Adana'da yaşamak bile zorken bir de oruç tutmak!

Anneannem Erzurum'da yaşıyor bir haftalığına kuzenimin mezuniyeti için İstanbul'a gitti iftar saati aradığımda o kadar halsizmiş ki korkmuşlar ve yat sen demişler:))

Ben yine çok şükür klimalı ortamda çalışıyorum, dışarıyla pek alakam yok.Allah dışarda çalışmak zorunda kalanlara yardım etsin.

Normalde sahurda yemem, uykum o kadar kıymetlidir.Geçen sene de ilk gün sahursuz oruç tutup işe gittim.Akşam beni hastaneye kaldırdılar:)) Ölüyordum sayın okur.Bir baş ağrısı, bir halsizlik.

O zamandan beri sahura kalkıyorum.Gece 03:00de saati duyup kalkmak, yiyecek bir şeyler hazırlamak, çay sallamak filan çok zor geliyor.Annemle geçen yıllarımı özlüyorum.Canım istediğinde sahura kalkardım ve mutlaka salçalı makarna yerdim.Tek yaptığım aktivite yemek ve tabağımı bulaşık makinasına koymak olurdu:))

Bu kadar zor geçen Ramazan'ın yemekle kavuşması da bir o kadar güzel oluyor tabi.İftar vaktini dört gözle değil her bir hücremle bekliyorum:))

Fotoğraflar Ramazan'ın ilk gününden.Ailece gittiğimiz iftarın en güzel tarafı süzme yoğurdu labne diye Duru'ya yedirmem oldu.Ne kadar aç olsam da kendi yediklerimden çok kızımın yedikleri mutlu ediyor beni.

Bu da mutluluğun resmi{fotoğrafı} sayın okur {Abidin} :


Site bahçesinde fotoğraf çektirme gerginliği!


Gizli kapaklı blog yazmanın fotoğrafla uğraşmamak gibi bir güzelliği var.Açık blog yazmanın ise olmazsa olmazı fotoğraflar.Da işte yüz ifademizden de anlaşılabileceği gibi biz biraz geriliyoruz ;)

6 Temmuz 2014 Pazar

İftar daveti ve kötü bir haber



Cumartesi akşamı arkadaşlarımızla beraber iftar yaptık.Duru arkadaşlarıyla buluşacağı için bizden daha heyecanlıydı.İftar davetinin olduğu otele biraz erken gittik spor merkezinin üyeliğiyle ilgili bilgi almak istiyorduk.{Aldık, deli pahalı}O sırada cep telefonuma çok yakın bir arkadaşımın babasının vefat ettiği ile ilgili bir mesaj geldi.

Eczacı odasının en sık gelen mesajı ölüm mesajları.Filanın babası, falanın abisi, falanın kendisi öldü şeklindeki mesajlar genelde tanımadığım uzak insanlarla ilgili oluyor ve sadece "Allah rahmet eylesin" diyip üzülüyordum.Oysa tanıdığım , bildiğim birinin ölümünün mesajı şok ediciydi.

Diğer arkadaşlarımızın tadını kaçırmamak adına iftarımızı yaptık.Biraz oturup çay içtik, çocuklar oynadılar sonra arkadaşımı aradım telefona bir akrabası cevap verdi.Konuşamayacak kötüydü, elbette.Eve gitmemeye karar verdik.

Akşamı herşeye rağmen güzel hatırlıyorum.Çocuklar çok eğlendi, biz kadınlar bol bol sohbet ettik.Bir ara grubun en küçük çocuğunun annesi ile babası biraz oturup dinlensinler diye tüm çocukları toplayıp otelin bahçesinde gezmeye çıkardım.Elimi tutma kavgası dışında bir sorun çıkarmadılar.Arada küçük çocuğu olan anne babalara nefes aldırmak iyi oluyor.Bana yapıldığında çok minnet duyuyordum.Çocuğun yürümeye başladığı yaştan yaklaşık üç yaşına kadar felaket bir dönem var.Ne yediğinden bir şey anlıyorsun, ne konuştuğundan.Her an bir yerlere koşturuyor, dur kızım , aman kızım demekten helak oluyorsun.Birazcık çocuğu düşünmeden normal insanlar gibi sosyalleşebilmek insana yaşadığını hissettiriyor.

O gece eve geldiğimizde saat 23:30 olmuştu, hemen hazırlanıp yattık.Ama gece hiç uyuyamadım.Sağa dön sola dön baktım olacak gibi değil kalkıp kitap okumaya başladım.01:00- 03:00 arası kitap okudum bunun dışındaki saatlerde hep düşüncelerle boğuşuyordum.Neler yapacağım, cenaze evine ne yemek hazırlayayım, ne zaman göndereyim gibi sorularla saat 5:10 'a kadar yatakta dönüp durdum.Arkadaşım et yemez, genelde de lahmacun gönderilir acaba aç kalır mı , zeytinyağlı bir yemek yapsam mı,ev halkına da güveç mi yapsam, yoksa klasikten şaşmadan lahmacun mu yollasam diye düşüne düşüne sabah oldu.Ben yemek götürmesem aç kalacaklar sanki.Kızın kocaman bir ailesi, bir sürü arkadaşı var, anne babasının arkadaşları, komşuları ama ne yiyecekler derdi beni sabaha kadar düşündürttü.Delilik böyle bir şey işte sayın okur:)

Pazar günü haftalık market alışverişimizi yaptık, Duru'yu biraz gezdirdik sonra iş yerinden bir arkadaşımı da evinden alıp cenaze evine gittik.Duru babasıyla aşağıda bekledi."Sen gelme cenaze evine çocuklar gelmez" dediğimde çok ağladı."Kızım çok ağlıyorlardır" dediğimde "ağlasınlar bana ne ki?" diyerek beni güldürse de ikna etmeyi başaramadı.

Yarım saat oturup kalktık.Yarın öğlen ve Salı akşam da gitmeyi istiyorum , bakalım.Yarın akşam kayınvalidemleri iftara davet ettiğim için gidemeyeceğim.Bitirmeden iftar menümü de yazayım ; tarhana çorbası,kuru köfte, bulgur pilavı, çoban salata, yoğurtlu,havuçlu salata,patlıcan salatası ve sütlaç.

Bu aralar kızımla saçımızı aynı model yapma hevesindeyiz.Onun azıcık saçıyla biraz zor olsa da küçücük örgüler, minicik topuzlarla idare ediyoruz.Aşağıdaki fotoğrafda da topuzlarımıza dikkat ;)



4 Temmuz 2014 Cuma

Cuma!





Cuma günü her zaman muhteşemdir ama bu hafta ekstra ekstra muhteşem.Bu haftasonu eşimin çok uzun süredir uğraştığı projesi sona eriyor.Artık akşamları bir yerlere gidebilecek, yürüyüş yapabilecek ve haftasonları sınırsız gezebileceğiz.İnşallah elbette!

Her şey tozpembe değil tabi.Kötü bir haberim var ; yeni kuşumuz da öldü.Çok ağladık, özellikle Duru."Neden öldü, anne ben bakamıyorum sen al eline bak bakalım ölmüş mü?" demesi aklımdan çıkmıyor.Eve yeni kuş almamaya karar verdik.Kardeşimin de dediği gibi "biz kuş bakamıyoruz".Duru'nun da dediği gibi "ölünce çok üzülüyoruz".

Tavşan alacağız.En azından bir tavşanı öldürmeden bakabildiğimiz için umutluyuz.Duru "tavşan hiç ölmez di mi anne?" diyor ben de "ölmez kızım" diyorum.Allah dünyanın en uzun ömürlü tavşanını bize nasip eder inşallah:)

Bu video da haftasonu neşemiz olsun! Ben bizimkinden çok umutluyum , okuyan herkese de ailece geçirecekleri harika bir haftasonu tatili diliyorum;)




2 Temmuz 2014 Çarşamba

Duru'dan ..




Bir çocuğun büyümesini izlemek cidden çok keyifli.Kelimeleri söylemesi, cümle kurması ve sonrasında konuşmaya başlaması.Sonrasında kurduğu cümleler, tepkileri öyle şaşırtıcı ve komik oluyor ki!

Geçen gün arkadaşlarla konuşurken Duru şunu demişti dediklerinde "a öyle miydi?" dedim. Dayısı Duru küçükken yaşadığımız bir olayı hatırlattığında da çok şaşırdım.Asla unutmam zannettiğim anıları bile unutuyor olmak çok kötü.

Özellikle kızıma ait hiç bir anıyı unutmak istemiyorum. Bu sebeple bloga kaydetmeye karar verdim.Buraya kaydetmeden unuttuklarım bile olacağını bilmek canımı çok sıkıyor ama hiç yoktan iyidir.

*Ben saçımı boyamıyorum. Doğal yaşamaya çalıştığım için kına yakıyorum. Yine bir gün kınamı sürmeye hazırlanırken Duru "ben de bakayım anne" diye yanıma geldi. Biraz seyretti sonra ben odama gideceğim dedi.Kınamı sürmüş saçımı streç filmle kaplarken mutfaktan elinde buzdolabı poşetiyle çıkan Duru ile karşılaştım. Sonra gördüğümde babasının yanında yatıyordu.

Murat "kızın saçını neyle yıkadın çok güzel kokuyor " dedi. "Her zamanki gibi defne sabunuyla yıkadım "dedim.Sonra meraktan kafasını bir kolladım ki gerçekten de farklı, sentetik bir koku var!

Kızım kafana ne sürdün dediğimde cevap " kına" , peki kına olarak ne sürmüş " dudak parlatıcısı" :))). Gece gece bir kez daha banyo yaptırdım zira saçı resmen yağ içindeydi :))

*Kahvaltılık bir şeyler ve simit almak için cumartesi sabahı babasıyla  markete gittiler. Marketin içinde oyun parkı var , çocuğu bırakıyor ve alışveriş yapıyorsun. Alışveriş bitmiş ama Duru parktan çıkıp eve dönmek istemiyormuş.Beni aradılar.İkna etmek için:

- "Kızım bak kuşun da Duru Ablam nerede ?Hadi gelsin özledim diyor" dedim.

-"A öyle mi ne güzel.Kuş konuşmayı mı öğrendi anne?" demesin mi sıpa:)

-"Ehi ehi . Yok öğrenmedi tabi de ben ötüşünden bu anlamı çıkardım" dedim artık:))

* Markete Duru yine kardeşim dediği oyuncak bebeğiyle gitmişti.Oyun parkında bir abla var çok tatlı."Bebeğini bırakıp oyna daha rahat edersin" dediğinde kıza dönüp "kardeşim o benim bırakamam" demiş.

İki dakika sonra oyunun heyecanıyla kardeşini! yere attığında abla uyarmış:

- " Bak kardeşin yerde ağlar şimdi al istersen"

Bizimki hemen:

- "Oyuncak o, gerçek bebek değil"

:)

{Fotoğrafta masanın üzerine çıkmış sözlerini uydurduğu bir şarkı söylüyor ve o şarkı halen kulağımda olmasına rağmen sözleri unutmuş olmak çok üzücü }

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..