26 Ocak 2016 Salı

Olağan akış


Blogun olağan akışı sekteye uğradı. Haftasonu arkadaşlarla yeni açılan bir otelde kahvaltıya gittik, yeni bir hamburgerci denedik falan ama hiç birini blogda yazmaya henüz halim yok.

Hava çok soğuk acaba bu yüzden mi diyorum bazen. Üzerimde bir ağırlık var. Tam kış modundayım:)

Akşamları kitap okuyorum, tv izliyoruz, battaniye örüyorum.

Bu ara en çok ev değiştirme konusuna sardım. Beğendiğim evle ilgili bir sorun var bence çok önemli bir şey değil ama Murat çok önemsiyor. O ev olmasın diye bir sürü alternatif ev buldu ama konum olarak hiç birini beğenmedim. En son benim sitede afişi olan bir emlak şirketinin sahibinin arkadaşı olduğunu öğrendi. Adamcağız ısrarlarıma dayanamıyor, ne yapsın.

Bir yandan da endişeliyim çünkü sorun denen şey kapalı havuzun ruhsatı ile mi ne ilgiliymiş evi aldıktan sonra acayip bir borç çıkar mı acaba diye de düşünmüyor değilim. O zaman Murat bana çok kızabilir işte:))

Arafta gibiyim.Şu andaki evde geçiciymişiz gibi hissediyorum. Devamlı taşınırken yapacağım değişiklikleri düşünüyorum, vereceğim eşyaları hesaplıyorum. Kafam bunlarla öyle çok meşgul ki dönüp blog yazmaya fırsat bulamıyorum:))

Duru hayatının ilk yarıyıl tatilinin tadını çıkarıyor. Perşembe Cuma izin alacağım ve anne kız birlikte iki gün geçireceğiz. Sinemaya gideriz mısır yeriz diye heyecanlanıyor. Bakalım.







18 Ocak 2016 Pazartesi

Nostaljik Pazartesi!


Kar kış ve yağmur da en iyisi bir tatil yazısı diye düşündüm.Bu arada fikir için tekrar teşekkürler Ayşe Abla:)

Alaçatı'ya bu bizim üçüncü gidişimiz.Pek bir numarası olmayan sokaklar, kalabalık gibi sebeplerden çok çok da bayılmıyoruz bu sebeple sadece bir gecemizi Alaçatı'ya ayırmaya karar verdik.O gece de hedefimizi "ünlü görmek" olarak belirledik.En az iki diyordu kocam:)


Duru kokuya çok hasaas bir kız.Biliyorsunuz. Burada da kokoreç kokusundan rahatsız olup burnunu tıkamış.Bunu anladığımda gülmekten ölecektim:)


Daracık sokaklara tezgahlar açılmış.Hediyelik eşyalar,biblolar, lavantalar, mısırlar, takılar satılıyor.






Biz de kendimize anne kız aynı bilezikten aldık.Duru bir balık olduğu için onun bileziği balıklı:) Alttaki dondurmalı fotoğrafında bileziği görülüyor.

Ve işte Alaçatı'ya gelme sebebimiz.Mavi dondurma ! {Benimkinde pembe de var }








Şimdi gelelim ünlü görme hikayemize :) Alaçatı'da dolaşırken hemen hemen herkes ünlü arayışında.O kadar çok insanın yüzüne ünlü mü acaba diye baktım ki anlatamam.Bir de biz kocamla bir iki senedir eskisi kadar dizi seyretmediğimiz için yeni ünlülere biraz uzağız.Görüp de kaçırdığımız ünlü olmuş da olabilir.

Neyse bakına bakına gezerken daracık yolun iki yanına sıkış pıkış sıralanmış masalarda oturan bir ünlü farkettim."İzzet Altınmeşe" diye bağırdım ve kocama gösterdim.Masadaki herkes bana baktı , kocam da yerlere yatıyordu.Çünkü adamcağız "Burhan Çaçan'mış" :)))) Herkeslerden özür dileyerek kaçtık! Koskoca Burhan Çaçan'dan burada da özür diliyorum.Tamamen benim heyecanlanmış olmam ve elbette salaklığım :))

İkinci gördüğümüz ünlü de Pınar Dilşeker'di.Yan masamıza oturup dondurma yedi.Kocam "herkes bu sene Bodrum'a gitmiş" diyip durdu:) Eda Taşpınar'ı bile göremedik sayın okur:))



15 Ocak 2016 Cuma

CUMA

Bu hafta çok hızlı geçti.

Yarın güne gideceğim için heyecanlıyım. Çoktandır bu tip gün işlerine bulaşmıyordum ama özlemişim. Toplam yedi kişiyiz ve bu ikinci gidişimiz bana ne zaman sıra gelir bilmiyorum ama menüm hazır:)

Mantı, kısır, hamur çanakları içinde pizza, humus, Hindistan cevizli toplar, elmalı kırıntı tatlısı, ballı cevizli avakado tatlısı.

Tatlıların hafif olmasına özen gösterdim. Ağır ağdalı tatlıları sevmiyorum. Yiyenler de nispeten sağlıklı bir şeyler yemiş olsun istiyorum.

Önümüzdeki aydan sonra herhangi bir hafta almayı düşünüyorum bakalım.

Dün de eski iş yerinden arkadaşlar bizi ziyarete geldi.Çok güzel geçti, eski günleri anmak, eski arkadaşların neler yaptığını öğrenmek. Her zaman en küçük bendim o yüzden arkadaşlarımın çocukları işe giriyor, evleniyor falan. Bu tip heyecanlı havadislere bayılıyorum:)

Duru'nun önümüzdeki sene için öğretmenini seçtik. O kadar absürd geliyor ki bana bu işler anlatamam.Ocak ayında gelecek senenin eylül ayı için isim yazdırdık.Ocak sonu sınıflar doluyormuş:) Yine sıcakkanlı, kocaman gülümseyen bir öğretmen seçtim. Daha önce arkadaşlarımın çocukları da bu öğretmene gittiği için referanslı bir öğretmendi de. Ben de her okula gittiğimde şöyle bir uzaktan izlerdim bu öğretmeni;) Hayırlısı.

Ama tabi çocuğum ve çocuklarımız için böyle bir eğitim sistemi dilerdim. Velinin koştur koştur okul ve hatta öğretmen seçmediği, eve en yakın okulda da en pahalı özel okulda da aynı seviyede eğitim alabileceği bir sistem. Her çocuğun değerli olduğu , önemsendiği bir sistem.

Herkese uzun , mutlu bir haftasonu diliyorum:)





12 Ocak 2016 Salı

Ben yine havadan sudan bir şeyler yazdım işte:


Bu ara öyle üşengeç bir ruh halindeyim ki buraya fotoğraflı, oraya gittik buraya gittik yazısı yazacak halim yok. Bir yandan da bloga uzun süre yazmamak beni huzursuz ediyor. Ödevini yapmayan bir öğrenci gibi hissediyorum kendimi.

Evde çok ciddi bir düzenlemeye gidilmesi lazım mesela.Üşengeçlikten ölüyorum. Sonuçta bu işe yaklaşık iki ay sonra başlamaya karar verdim. Zira iş çok büyük neredeyse evin yarısını sağa sola vereceğim, düzenleyeceğim, yerleştireceğim. Hiç kullanmadığım yatak örtüleri, battaniyeler, çantalar, tabaklar, kitaplar,salata kaseleri,Duru'nun okul faaliyetleri vs.

Sonra hep almayı planladığımız evi almak için Murat’ı sıkıştırmaya başladım. Evimizi satalım, kredi çekelim gibi kimsenin aklına gelmeyecek:) önerilerle yaklaşıyorum kendisine. Geçen gün  benim istediğim sitede oturan bir arkadaşına denk gelip konuyu açınca sitede bir sürü sorun olduğunu öğrenmiş. Ay resmen yıkıldım. Ben evin içine kafamda yerleşme işlemini bitirmiştim çünkü:P

Hemen arkadaşa suç attım. Bilmiyordur o salak dedim. Adamı tanımam etmem ama salak olduğundan eminim! İşime gelmeyen durumlarda karşımdakini salaklıkla suçlamak da benim salaklığım. Bu ilk olayda değil elbette:

Yıllar önce de liseden sonra bir arkadaşım ilk girdiğimiz sene kazanamamıştı. Ben ilk sene kazanıp İstanbul’a gittiğim için onu Adanaya her geldiğimde aradım, İstanbuldan dahi arayıp motive etmişliğim vardı.Sonra ikinci sene Çukurova Üniversitesi Endüstri Mühendisliğini kazandı.

Bir türlü fırsat bulup görüşemiyorduk ama sık sık telefonda konuşuyorduk. Bana yeni sınıfını, arkadaşlarını anlatıyordu. Hoşlandığı bir çocuk bile vardı. Bir gün annem bir arkadaşının oğlunun da aynı okulda aynı bölümde okuduğunu benim arkadaşımı sorduğunda sınıflarında tek bir kız olduğunu onun da İzmirden geldiğini söyledi. Hah dedim salak o, sınıflarındaki kızları bile bilmiyor!
 
Bir kaç gün sonra aynı üniversitede yine mühendislik okuyan çok yakın bir arkadaşımın kardeşine N.den bahsettim. Hayır bizim okulda değil ben onu tanıyorum görsem bilirim falan dedi. Ay başımdan kaynar sular döküldü. N bir yıldır bana yalan söylüyordu. Hem de kuyruklu yalanlar!
 
Sonra bir gün  N. öylesine üniversite sınavına gireceğini söyledi. Kendini denemek istiyormuş. Ben tabi artık yalanları bilerek dinliyorum. O sene diyetisyenliği kazandı şu anda da diyetisyen olarak çalışıyor. Yıllar sonra bir okul toplantısında karşılaştık hala  ortamdaki diğer arkadaşlara "1 sene endüstri mühendisliği okudum" diyordu, onunla bir daha da görüşmedim.
 
Bu site konusunda da salak dediğim adamın haklı çıkmayacağını umuyorum. Ben o evi çok istiyorum ya. Lütfen birleşip dualar edelim. Hayırlısıyla o ev benim olsun.
 

7 Ocak 2016 Perşembe

Son günlerde

Murat bir toplantıya gitti, dört gündür kızımla yalnızız. Erkenden yemeğimizi yiyor yatağa giriyoruz. Benimle uyuyor olduğu için çok mutlu. Yatakta ben kitap okuyorum o ıpadden dizi, oyuncak tanıtımı ya da doktor muayenesi falan izliyor. Sonra da erkenden uyuyoruz.

Bu sabah hayatımda ilk kez sabah 05:30 da dinç bir şekilde kalktım. Tabi hiç iyi olmadı. Biraz uyumaya çalıştım sonra baktım olmuyor kalkıp biraz kitap okudum.

Sabah Duru'nun aşısı vardı , onu okula bıraktım. Öğretmen endişeli gibiydi. İlk önce Duru aşı olsun o hiç korkmaz dedim. Çok şaşırdı.

Duru aslında aşıdan , doktordan çok korkan bir çocuktu. Daha bir bebekti aşı yapılacağını ortamdan anlar ve ağlamaya başlardı. Sonra bacaklarını biraz eğri basıyor gibiydi diye Ankara'da bir ortopedi uzmanına götürdük. Giderken de ikna etmek için doktorun kendisini muayene ettikten sonra bebeğini de muayene edeceğini söyledik.

Muayenehaneye girdik, stres başladı ama doktorla görüşmeye başladığımızda Duru çığlık çığlığa ağladı, adamcağız neredeyse ter içinde bir muayene yaptı. Neyse biz konuşmaya başladık , Duru bana dönüp doktorun bebeğini ne zaman muayene edeceğini sordu. O koskoca profesör konuşmasını bıraktı döndü Duru'yu "Seni çok güzel muayene ettim, bir de bebeğini mi muayene edeceğim?" diye bir azarladı:)) Annemle hem şaşırdık hem de halimize güldük.

Sonra yine 3 yaşında falan çocuk doktoruna gittik biraz ateşi vardı. Öyle bir ağladı ki doktorlar birbirimizi duyamadık. Zor çıktık odadan:)

Sonra çok tatlı bir KBB uzmanı ile tanıştık. Çok yakın bir arkadaşımın da teyzesinin kızı olan bu doktor muayeneye gittiğimiz ilk gün neyi var diye sormadan önce neredeyse yarım saat Duru ve bizimle sohbet etti.  Havadan sudan, elindeki oyuncağından derken çocuk çok rahatladı. İlk kez ağlamadan bir muayene olduk ki burnuna ve kulağına kamera soktuğumuz bir muayeneydi.

Sonrasında ben Duru'ya internetten muayene görüntüleri izletmeye başladım. Nöroloji muayenesi, çocuk doktoru muayenesi gibi. Zamanla evde doktorculuk oyunlarımız çok profesyonelleşti. Ciddi ciddi bir muayene yapacak kadar bir şeyler öğrenmişti sıpa.

Şimdi de işler tersine döndü. Şöyle ki devamlı doktora gitmek istiyor. Ühü.

Erzurum'a giderken yolda bir kaç kez kustu, o halde bile bana dönüp "üç kez kustum doktora götürmen lazım" diyor mesela. Tutturmuş bana MR çektirelim diye:))

31 Aralık.2015 gününde de ben izin almıştım ve kendi kendime sinemaya gitmeyi planlamıştım. Biletimde kartımda biriken puanlarla hediye geldi, Ertuğrul filmine girdim. O sırada okuldan öğretmeni aradı Duru'nun karnı ağrıyor diye.Sabah  çok sağlıklıydı halbuki.

Babasını yolladım artık , okuldan aldı , geldi beni aldılar doktora gittik. Arabaya bindim zaten sinemadan filmin en başında  çıkmış olmanın hüznü var içimde bir de baktım bizimki bıyık altından gülüyor. Meğer az bir karnı ağrımış sonra geçmiş ama doktora gitme aşkından dolayı iyileştiğini söylememiş.

Gittik artık mecburen. Doktor muayene etti, bir şeyi yok çok şükür. Kan alabilir miyiz dedim artık? Çünkü MR çektirmekten başka kan aldırmak ve damar yolu açtırmak gibi istekleri de var hanımefendinin. Kan grubunu bilmiyoruz da dedim.

Kan alan hemşire şok yaşadı. Ne bir ıh, ne kolunu çekme. Ben hayatımda böyle çocuk görmedim dedi kadın. Overdose youtube izlemiş diyemedim tabi:))

Kan grubu A Rh+ olan sevgili Duru ile doktor maceralarımız devam edecek. Bir yandan gülüyorum ama bir yandan da böyle cesur olduğu için mutluyum.



6 Ocak 2016 Çarşamba

Kitap: Hımm


Bu geçen senenin kitaplarından biri, taslakta unutmuşum:) Oldukça kötü bir kitaptı. Annesi hasta olan bir kız , kıza bir teklifle gelen bir tanrı var falan. Kitabın sonu sürprizli ama bu bile kitabı kurtarmıyor.

Geçen sene okuduğum 81. kitap olmasının dışında bir özelliği yok.

5 Ocak 2016 Salı

Ergen


Hayattaki üzüntüleri, sıkıntıları bloguma çok fazla yansıtmamaya çalışıyorum. Gazeteleri dişlerimi sıka sıka okuyorum mesela ama blogda bundan hiç bahsetmiyorum. Ya da haberleri ağlamadan izleyemiyorum ama burada tek kelime etmiyorum.

Genel yapım da bu yöndedir benim. Çok az şeyi kafama takarım, olayı dramatize etmem. Önemsemem, geçer derim. İnsanların sözleri beni kırıyorsa dahi olgun davranmaya çalışırım, cehaletlerine veririm, iyi niyetli en azından filan derim. Bana laf sokana laf sokmam mesela. Uzak dururum. Sevmiyorsam görüşmem. Görüşmek zorundaysam mesafeli bir samimiyet kurarım.

Annemle bile bir resmiyetim vardır. Haber vermeden, müsait mi diye sormadan gitmem. Evinde ona sormadan yemek bile yapmam. Kayınvalidemle, arkadaşlarımla, evdeki yardımcılarla dahi. Murat ,Duru ve sanırım kardeşim hariç herkesle aramda bir mesafe var. Bu sevmediğimden asla değil.

Yeni yıl yazısını hazırlarken de yıllardır blogunu zevkle okuduğum Sergül'ün kızını kaybedişinin acısı içindeydim. Allah kimseyi evladıyla sınamasın, Sergül'e de sabır versin.

Sergül'ün blogda ve ınstagramda takipçisiyim ve ona yapılan yorumları da görüyorum haliyle.Görmez olaydım.

Her zaman Sergül'ün takipçileri bir garipti zaten. Yani zırt pırt Japonya'daki saati soranlar, aşırı sevgi gösterisinde bulunanlar, Japonya'dan bir şeyler isteyenler, acayip hakaret edenler, komik komik akıl verenler filan. Ama insan bu salakların bile böyle bir acı karşısında en azından susmasını bekliyor.

En iyi niyetli yorumlar bile korkunç. Kız 14 yaşında daha hayatın başında, ne acı yaşamış, ne sorumluluk almış, ne evlattan anlar ama kalkmış kadına evladının kaybıyla alakalı suçlarcasına akıl veriyor, çok fazla üzülme falan diyor. Bir diğeri nazardan bahsediyor, öbürü annesinin kaybettiği evlatlardan ve acısının hiç geçmediğini yazıyor. Oysa yapılacak tek şey sabır dilemek, ya hiç bir şey bilmiyorsan sus bari.

Bana abla abla demeyen, saçma sapan yorumlar yapmayan, yaşının üstünde ahkamlar kesmeyen, aptalsın sen der gibi akıl vermeyen, kırmaya çalışmayan iyi niyetli, sevgi dolu tüm okurlarıma buradan sevgilerimi gönderiyorum. Her zaman sevgi dolu, içten yorumlar gördüm blogumda.

Her yazıdan sonra okuduklarım mutlu etti beni. Genç okurlarım bile anlamlı, mutluluk veren şeyler yazdı.

Teşekkür ederim.

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..