20 Ocak 2015 Salı

Duruca


*Duru Ankara'da dayısıyla çok uğraştı.Ağzından her kötü söz çıktığında anneme şikayet etti ve birlikte Fatih'in ağzına biber bastılar:) Bir süre sonra acı biberi dolaptan kendi alıp getirmeye başlamıştı.Bu durumun iyi tarafı şu oldu ki Fatih ne sık küfür ettiğini{b.k dediğini} fark etti.Evde her iki saatte bir "küfür etti küfür etti" diye bağıran biri vardı :)

Alışveriş merkezinden gelmişiz annemle mutfağa girip akşam yemeği hazırlıklarına girişmişiz.Duru da dayısıyla oturma odasında.Dayı bana kitap oku dediğinde dayısı "okurum ama sen de beni şikayet etmekten vazgeçeceksin" demiş.Kendisine kitap okunmasını çok istiyor ama dayısını sıkıştırma şansından da vazgeçemiyor.Ne yapsın bilemeyen Duru en sonunda dayısına dönüp:

- "Tamam, sen oku,ben dinlemiyorum" demiş:))))

*Basketbola fitbol diyor, bayılıyorum.

*Ankara'ya gitmek için uçağa bineceğiz güvenlik kontrolünde başladı ağlamaya.Babasından ayrılmak zor geldi kuzuma:)Uçağa binene kadar ağladı,  uçakta artık ağlamaktan yorulunca şöyle bir dik oturdu , iki eli ile gözlerini sildi ve yüksek sesle kendini telkin etti "cesur ol Duru" :))))) İnene kadar güldüm:)) Hangi çizgi filmde görmüş bunu bilemedim.Cesur ol Duru:)




19 Ocak 2015 Pazartesi

Pazar


Cumartesi doğumgünü kutlamaları bittikten sonra biraz oturduk, tv izledik, Duru bebeğiyle oynadı.Sonra yatıp uyuduk çünkü pazar günü Mersin'e gitmeye karar vermiştik.

Pazar sabah uyandık, giyinip yola çıktık.Biz genelde kahvaltı için Gözne yolu üzerindeki kahvaltıcılara gidiyoruz.Bu sefer de herzamanki yerimize gittik.

Tıklım tıklım bir yer olmasına rağmen servis çok hızlı.Çeşit bol, dolayısıyla önce insanın gözü doyuyor.Hem süzme bal hem petek bal var.Yağda kızarmış hamur, sucuk, yağda yumurta, söğüş çeri domates,yoğurt,iki çeşit zeytin, tereyağı, iki çeşit reçel, bal-kaymak, üç çeşit peynir,tahin helvası, patates kızartması,menemen, domates biber kızartması, bir demlik çay ve sınırsız ekmek.İşte mutluluğun formülü :P



Kahvaltıdan sonra bir alışveriş merkezine gittik.Eşimin aldığı bir şeyi değiştirmek için uğramıştık sonrasında da biraz gezindik.Bir kaç mağaza baktık, hiç bir şey almadık.Yuppi. Sonra çok sevdiğimiz ve çok eski bir arkadaşımızla karşılaştık : Ayhan Abi. En sevdiğim kadın doğum uzmanı.

Bir kahve dükkanına uğradık ben sıcak çikolata, Murat kahve ve Duru da çikolata aldı.Gazetelerimizi de aldık biraz dinlendik ve sonra Adana'ya
dönmek için yola çıktık.Çünkü akşama kayınpederim yemeğe gelecekti.

Eve dönerken fırına uğrayıp ekmek hamuru aldık.Eve geldiğimizde önce fırını yaktım sonra hamuru biraz zeytinyağı ile yoğurup tepsiye yaydım.Çok küçük doğranmış etleri pişirdim, soğan, ve önceden hazırladığım domates biber konservesini de ekledim.İyice suyunu çektirdiğim karışımı soğuması için kenara bıraktım.Bir yeşil mercimekli, erişteli çorba yaptım sonra dolaptan zeytinyağlı pırasa çıkardım ve sofrayı kurdum.

Kayınpeder kapıyı çaldığında kuşbaşılı karışımı ekmek hamurunun üzerine döküp ısınmış fırına verdim.Biz çorbaları içerken pide pişti ve cidden harika olmuştu.

Şu an Gönül İşleri izliyoruz ve ben yazımı yazıyorum.Murat ve babası bilgisayarda araba arıyorlar, Duru da bebeğiyle oynuyor.


18 Ocak 2015 Pazar

Duru doğumgünü {40 gün 40 gece}


Arkadaşlarla yapmayı planladığımız doğumgünü için tüm hazırlıklarımız tamamdı ancak Gül Abla'nın rahatsızlanması sebebiyle iptal oldu.Ben Duru'ya çok istediği bebeği Ankara'dan almıştım ve günlerdir veremiyor olmam sebebiyle çok rahatsızdım.Daha fazla bekleyemeyecektim ve kendi partimizi yapmaya karar verdik.

Geçen senelerde babaanne ve dedemiz de bizimle olurdu ancak bu sene babaanne seyahatte olduğu için çekirdek bir parti yapmaya karar verdik.

Cumartesi kahvaltıdan sonra evden çıktık.Kocam Duru ve beni Gazipaşa caddesinde bırakıp bir kaç işini halletmeye gitti.Duruyu arabasına oturtup yaklaşık bir saat hiç durmadan yürüdüm.Ona yolda simit aldım, bir kaç arkadaşa rastladık sonuçta çok keyifli bir bir saatti.

Murat bizi aldı beraber yemek yemeye gittik.Yemekten sonra Pasta Bahçesi'nden aldığımız pastamızla evimize geldik.Salon masasına örtü serdim, tabaklarımızı çıkardım.Mumu ta geçen sene almıştım, dünyanın en şirin 4'ü :) Mumu defalarca üflettik, bol bol poz verdik.







Sonra en heyecanlı kısım geldi.Hediyesini çıkarıp paketi açmasını istedik.O kadar sevindi ve şaşırdı ki o anlar her türlü beklemeye değdi.Ankara'da ben Duru'yu oyuncakçının içindeki oyun parkında anneme emanet etmiş ve bu bebeği almaya gitmiştim, alıp döndükten sonra Duru oyuncakçının içinde ona aldığım bebeği gördü ve "anne bunu alalım" diye ısrar etti.Alamam dedim, tüm yalvarmalarına rağmen "bu bebeği zaten aldım" demedim.Bu sebeple bebek daha bir kıymetli oldu.

Bize bir oyuncak alındığında günlerce mutlu olurduk.Oyuncağımızı, kıyafetimizi ya da ayakkabımızı korur hatta onunla uyurduk.O mutluluğu şimdiki çocuklarda göremiyorum.Bir arkadaşım vardı kızına aşırı düşkündü ve anneliği korkunç abartırdı.{Onun bu halleri bir başka yazı konusu hatta.}Neyse işte bu arkadaşımın kızına doğumgünü için bir sürü bebek alınmıştı çocuk hepsine bir kaç saniye kadar sevindi sonra tümünü bir kenara atıp sıkıcı! hayatına döndü.O zaman Duru yoktu ve ben bir çocuğum olursa böyle hissetmemesi için her şeyi yapacağım demiştim.

Duru'ya çok özel bir durum yoksa oyuncak almıyorum.Hediye aldığım şey genelde kitap oluyor.Biz oyuncakçılara değil kitapçılara gidiyoruz.Oldu da oyuncakçıya girdiysek de oyuncak almadan çıkıyoruz.Babaannesi, dedesi ya da arkadaşlar alıyor kimi zaman ama bizim alınmasını istemediğimizi bildikleri için genelde oyuncaktan başka hediyeler getiriyorlar.

Sonuçta Duru dün gece yeni bebeğiyle uyudu:) Bugün tüm gün kucağındaydı ve şu an hala da onunla birlikte.Gün boyunca bir kaç kez "anne ne güzel bir bebek almışsın" dedi.Dedesi bu akşam yemeğe geldiğinde içeri girdiği an " dede yeni bebeğimi gördün mü?" dedi.

Bizim kızımıza hediyemiz bebek değil de bu "mutlu olma hissi" aslında.

Her zaman iyilerle karşılaşması, kendisinin de iyilerden olması, ufak şeylerden mutlu olabilmesi en büyük dileklerimden.

Nice yıllara küçük kızım !


15 Ocak 2015 Perşembe

Cuma!


Bir cuma yazısı ile daha karşınızdayım.Cuma yazısına yine bir zıplama fotoğrafı ayarlamayı başarmış olmaktan da mutluyum.

Bu fotoğrafın ne şartlarda çekildiğini görseydiniz siz de beni tebrik ederdiniz eminim.Görüyorsunuz bir blogger olarak sorumluluklarımın bilincindeyim ve karda kayıp düşme pahasına havalara zıplıyorum:P

Gerçi bu hafta uzun bir tatilden dönmüş olmam sebebiyle çok sıkılmadım hatta iş arkadaşlarımı çok özlemiş olmam sebebiyle öyle çılgın, havalarda uçuran türden bir cuma neşesi de hissetmiyorum.Ama yine de sonuçta bugün cuma!!

Yoğun bir haftaydı.Her öğlen arası dışarı çıktım,pazartesi spora gittim,salı arkadaşlarımla alışveriş merkezine gittik,çarşamba bir arkadaşımın annesini hastanede ziyaret ettim, perşembe de yine spora gittim.Bu öğlen iş yerinin karşısındaki her zamanki yerimizde arkadaşlarımla yemek yemeyi planlıyorum.Sakin bir yemek yiyip çay içmek iyi gelecek.

Duru'nun doğumgünü için bir takım planlar yapıyordum, biliyorsunuz.Sonra Ankara'da Duru'yu gözlemlediğimde başka çocuklarla iletişim kurmakta sorun yaşadığını farkettim.Çocuklara kaşlarını çatarak bakıyor mesela:) Seneye okula yazdırdığımda düzeleceğini umduğum bu durumun doğumgünü partisini de mahvedeceğinden korktum.Bir sürü emek vereceğiz , bir sürü insan zaman ayırıp gelecek ve bizim kız mutlu olması için düzenlediğimiz o günde misafirlerimizin çocuklarına pis pis bakacak:)

Cumartesi günü arkadaşlarımız Duru için küçük bir kutlama düzenlemeye karar verdi.Hediye almama şartıyla kabul edeceğimi söylediğimde bana çok kızdılar.Ben de bari onların çocuklarına bir şeyler alayım dedim.Defne için Ankara'da boncuklu bir takı seti almıştım zaten.Ela'ya da kitap fuarından bir kitap aldım bir tane de küçük bebek alıp paketlersem olur gibi geliyor.

Gelelim sevdiğim,beğendiğim ve sizinle de paylaşmak istediğim sayfalara :

Bu şakalara çok güldüm.

Bakıcımız ehliyet alıyor.Paralel park etme sorunu yaşadığını söyleyince onun -ve elbette benim- işime yarayacak bir şeyler araştırmak isterken bu videoyu buldum.Gülmekten öldüm diyebiliriz.

Paralel park ile ilgili işe yarar bir şeyler de buldum elbette.

Park konusunda tamamen katıldığım bir yorum. :) Kimi zaman ben de iki çizgi arasını ortalamada sorun yaşıyorum ama o şekilde bırakmıyor düzeltip öyle çıkıyorum.

Gülmeye devam ..

2015 de gezilecek 52 yer listesi.Ben çoktan okumaya başladım siz de bir göz atın. Listede Kaş'ı görmek ve çekilen harika fotoğrafı beni çok mutlu etti.Bu tip listelerde hemen ilk baktığım "Türkiye var mı?" oluyor.Neyse ki hemen her listede oluyoruz :)

Kızım henüz cips yemedi {çok şükür!} ama televizyonlarda dönen reklamlardan ya da okulda başka çocuklardan görüp isteyecek.İşte o zaman  bu tarifin kurtarıcı olacağını düşünüyorum.Bu harika tarif de süt dilimi zımbırtısı için evde yapılabilecek bir alternatif.

Bol bol güldük, tatil planlarına başladık ve çocuklarımıza sağlıklı bir şeyler hazırladık:)Haftasonuna hazırız ;)

Herkese harika bir haftasonu diliyorum!




14 Ocak 2015 Çarşamba

Bay Mercedes


Stephen King her zaman çok iyidir.Ne zaman bir kitabını görsem heyecanlanırım.Bazen çok sıradan bir olayı, bazen çok acayip bir konuyu ama her şekilde sürükleyici bir şekilde yazar.Onun kitaplarında her an her şey olabilir ama yazar olan bu "her şeyi" bir şekilde mantık çerçevesine oturtmayı başarır.Kitapların sonu havada kalmaz ve genelde mutlu bir son olur.İyiler kazanır , kötüler de belasını bulur.

Kitap bittiğinde kafanız karışık, içiniz ise huzurludur.Ama onun kitaplarının , cümlelerinin insanı yoran bir tarafı da var.Okumak emek istiyor, konu sürükleyici, üslubu kesinlikle su gibi akıyor ama cümlelerin yapısı, kelimeler bir şekilde  dikkat istiyor.Ve kitap bittikten sonra da insanı kalakalmış, düşünen bir ruh halinde bırakıyor.Kitaptan izlerle, düşüncelerle yaşıyorsun bir süre.Ah bunu tam anlatamadım sanırım.

Stephen King'in tüm kitaplarını okumadıysam bu yüzdendir.Bir kaç kitabını üst üste okumak gözümün almadığı bir şey.Araya serpiştiriyorum çünkü benim iki Stephen kitabı arasına en az iki kitap boşluk koymam lazım.

Bu kitabı da beni hiç hayalkırıklığına uğratmadı.Kayseri yolunda okumaya başladım ve Adana'ya dönerken de bitirdim.O kadar gezmenin tozmanın içinde dahi bulduğum her arada okumuş ve bitirmiş olmamdan da kitabı ne çok sevdiğimi anlayabilirsiniz.

2015'in ilk kitabı olan 'Bay Mercedes' iş bulma kuyruğundaki insanları çaldığı Mercedes marka arabayla ezen ve yakalanmadan kaçan bir ruh hastasının o yıllarda davaya bakan sonrasında da emekliye ayrılmış ve çok sıkılan bir polise mektup yazmasıyla başlıyor.

Polis, eşinden ayrılmış ve emekli olduktan sonra o kadar sıkılmış ki sık sık intiharı düşünüyor, katilimizin amacı da zaten onun intihar etmesini sağlamak.Ama işler beklendiği gibi gelişmiyor ve bu davayı çözmek polisimizin hayatına anlam katıyor.Bir araştırma başlatıyor, geçmişte yürüttüğü soruşturmayı artık emekli olduğu için illegal bir biçimde yeniden başlatıyor ve bu arada pek çok yeni macera yaşıyor hatta aşık bile oluyor.

Katil ise iki işte birden çalışan, bilgisayarlardan anlayan, kendine çok fazla güvenen, annesiyle garip bir anne-oğul ilişkisi olan genç bir adam.Hayatının amacı olabildiğince çok insanı öldürdüğü bir yeni katliam.

Karakterler o kadar hoş ki.Her birine ayrı ayrı hayran olmamak elde değil.Polisin  bahçıvanı ile Mercedesi çalınan kadının teyzesinin kızı benim favorilerimdi.

Bu kitabı çok sevdim, kitaplığımın Stephen King köşesine zevkle ekledim.Size de hararetle tavsiye ediyorum.

Bu arada okuduğum ve saklayamayacağım kitapları elden çıkarmak için açtığım kitap satış bloğum da  : BURADA.

13 Ocak 2015 Salı

Kahve


Kahve içemiyorum.Hele Türk kahvesi hiç.Misafirliğe gittiğimde verirlerse teşekkür ediyor içermiş gibi yapıyorum:) Adana'da  "kahve alır mıydınız?" diye sormadan herkese kahve getiriyorlar çünkü ben hariç herkes kahve tiryakisi:)

Neyse ki Duru Türk kahvesine bayılıyor.Geçen gittiğimiz misafirlikte bana ikram edilen kahveyi görünce hemen yanıma oturup son yudumuna kadar içti, yetmezmiş gibi telvesini de yedi:)

Kime çekti bu çocuk bilmiyorum? :)

Acem pilavı





Acem pilavı ailemizin en kıymetli tariflerindendir.Yıllarca İran'da yaşayan bir tanıdığımızdan öğrenilen bu pilava 11 dk pilavı da deriz.

Özelliği düdüklü tencerede pişmesi.Tarife bire bir uyarsanız muhteşem bir lezzet elde edeceğinizi garanti ediyorum.

Malzemeler:

İri bir soğan

Orta boy 2 havuç

2-3 yemek kaşığı domates salçası

1 su bardağı pirinç

250-300 gr kadar et

Tuz, karabiber

Öncelikle etleri haşlıyoruz.Etin suyunu da pirinç ölçüsü kadar ayırıyoruz.1 bardak pirinç yapacaksanız 1 bardak et suyu yani.

Soğanı ve havucu doğrayıp zeytinyağında kavuruyoruz.Biraz da domates salçası ekliyoruz.Benim pilavlarım anneminkinden daha koyu renkli oluyor.Salçayı daha fazla koyuyorum çünkü.

Salçanın kokusu çıkana kadar kavurduğumuz malzemelerimizin üzerine önceden haşladığımız eti de karıştırıyoruz bir iki dakika kavurduktan sonra 1 ölçü et suyumuzu ekliyoruz.Su kaynamaya başlayınca önceden yıkayıp ,sıcak suda beklettiğimiz pirincimizi süzüp kaynayan suya ekliyoruz.

Karabiber (karabiber çok yakışıyor!) ve tuz ekliyoruz.

Düdüklünüzün buhar çıkışı açık olacak.Buhar çıkışı ayarlı düdüklüyü kapatıyoruz ve düdük öttükten/kırmızı düğme kalktıktan sonra altını kısıyoruz ve tam 11 dk pişmesini bekliyoruz.11 dk sonunda ocaktan alıp ıslak bir bezin üzerine koyduğumuz düdüklümüzdeki pilavınız tane tane ve çok lezzetli.

İçinde hem sebze, hem et hem de pilav var.Misafir sofralarının baştacı :P, çocuklarınızın bayılacağı bir yemek.Bizim evde pirinç pilavı çok uzun süredir sadece bu haliyle pişiyor.

Yapıp, beğenip bana yorum yazarsanız çok mutlu olurum.





12 Ocak 2015 Pazartesi

Ankara



Bir haftalık Ankara yolculuğumuzu bir kelime ile özetlemek gerekse bu kelime kesinlikle "doğumgünü" olurdu.

Benim doğumgünüm 5 Ocak kızımınki ise 19 Ocak.Her iki doğumgününü de Ankara'da kutlayıp döndük.Benim doğumgünü pastam Murat'ın jesti oldu.Annemle yine çılgın bir alışveriş turundan dönüp eve geldiğimizde bizi bekleyen bu muhteşem pasta olmasa kimsenin benim doğumgünümü falan kutlayacağı yoktu açıkçası:)


Pastayı evde ders çalışan erkek kardeşim teslim almış.Uzun bir süredir evde olduğu için saçı sakalı salmış, pek bir berbat vaziyette olan TUSzede pastayı getiren kuryenin mankenleri kıskandıracak kadar yakışıklı ve cool olduğunu söyledi:)Çocuğun yakışıklılığı yüzünden kendi bakımsızlığından rahatsız olmuş.

Benim pastamı da elbette Duru üfledi.Herkes günlük kıyafetleri içinde, mutfaktayız ve hatta fotoğraf makinasına bakıp poz veren tek kişi de benim.


Bu da Duru Hanımın doğumgününde çekilen fotoğraflardan biri.Herkes özel giyinmiş,salondayız ve poz verilmiş:) Pastasının da özel sipariş üzerine yapıldığını söylemeye gerek yok herhalde.Hanımağa babamın kızıma taktığı lakap.Dedem de bana profesör derdi.Ben profesör olamadım inşallah kızım da hanımağa falan olmaz:)


Şu fotoğrafı yayınladığımı görse kardeşim beni kesin öldürür.Pastanın sonu:


Bunun dışında bir sabah uyanıp penceremi açtığımda şaşkınlıktan küçük dilimim yutacaktım.Gece biz uyurken yağan kar her yeri bembeyaz bir örtü gibi sarmıştı ve çok çok güzel görünüyordu.Adana'da yaşarken bunu hiç göremiyoruz diye düşündüm bir süre.Sonra tabi bin kez falan şükrettim kar mar görmediğimize.Uzaktan hoş bir görüntü ama bu havada dışarda olmak çok zor.Araba kullanmak, yolda yürümek bile çok daha fazla özen istiyor.Evsizleri, hayvanları falan da düşününce iyice kötü oldum.


Karda bir kaç pozumuz olsun kısmı neyse ki son gün aklıma geldi.Arabaya koşturmaktan bir saniye durup poz vermeyi düşünememişim:)


Bu ziyaretin en büyük olayı Duru'nun ilk kez kuaförde saçını kestirmesi oldu.Şimdiye kadar saçlarını hep ben kestim ve kestiğim dört kuyruğu da sakladım elbette:)Ama artık kreşe başlayacak olan kızımın daha 'profesyonel' bir bakıma ihtiyacı vardı.Ve bugüne kadar saç kesimi konusunda hep 'Anne kuaföre gitmeyelim lütfeen' diyen kızım ilk kez 'ben de kuaförde saçımı kestireceğim' demeye başlamıştı.Kuaförde saçımı kestirdikten sonra Duru'ya sorduk annemin kucağında kestiririm diye şart koştu ama kabul etti.Ve işte kucakta bir kesim anı:



Ve ayı korkusu yenme çalışmalarından biri daha :



Annemle hemen hergün gezdik.O karda kışta arabada dualar ederek indik yokuşlardan ama H&M turlarımızı bitirdik.Kızım 2015 kışına hazır.Uzun kollu tişörtleri, pantolonları ve indirimde yakaladığım bir kaç parçayı aldım.Zaten kalitesine göre çok ucuz satılan ürünler bir de indirimde olunca tadından yenmiyor.Çocuk bölümü bu kadar güzelken büyük ürünleri oldukça paçoz görünüyordu.Yani pazarda çok daha kaliteli ve zevkli ürünler var.Lütfen!

Sonra bu seneki doğumgünü için çok istediği bir bebeği ve bir kaç{tan biraz fazla:P} çocuk kitabı aldım.Çocuk kitaplarının bir kısmını hemen verdim bir kısmını da hediye paketi yapıp sakladım.Ara ara böyle küçük hediyeler vermek hoş oluyor.

Alışveriş merkezlerinde sadece alışveriş yapmadık elbette oyun alanlarında oynadık, yemek yedik, kızım uyurken ya da yanımızda oynarken biz de annemle bol bol sohbet ettik.

Bir öğleden sonra da annemin karşı komşusuna davetliydik.Annemle aynı yaşta olan bu hanımın benim yaşımda bir kızı ve Duru yaşında da bir torunu var.Üç kadın oturup mercimekli köfte, kurabiye ve el açması börek yiyip sohbet ettik.Her şey harikaydı ama en harikası kesinlikle birlikte olmaktı.Annemin böyle hoş bir komşusu olduğunu görmek beni çok mutlu etti.

O kadar ince bir insan ki evde çalışan kardeşime de koca bir tabak dolusu hazırladığı nefis yiyeceklerden gönderdi.Biz de ertesi gün evde yaptığımız benim artık klasiğim olan kurabiyelerden yolladık bu tatlı hanıma.


Annemle mutfakta da bol zaman geçirdik.Zeytinyağlı kreviz, şu tarife çok benzer bir tarifle el açması tadında hazır yufka böreği yaptım.Annem de bana mantı yapmayı öğretti.

Harikaydı ama her güzel şeyin de bir sonu var elbette.Bu satırları evden yazıyorum.Bugün saat 14:00 civarında Adana'ya döndük.Bu haftanın yemek menüsünü ayarladım ve alışveriş yaptık.Evimizi çok özlemişim, dışarda yemek istemedim akşam yemeğimizi evde yapıp yedik.Kızımı yıkadım, banyo yaptım ve şimdi de çayımı içiyorum, Duru'nun darmadağın ettiği odaya bakıyorum ve kocamla sohbet ederken bu satırları yazıyorum.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Aşure




Anneanemin sütlacı yazısının gördüğü ilgi üzerine annemin aşuresinin tarifini de vereyim istedim.Hem bu blog kızım için yazılıyor madem aile tariflerimizin burada olması neredeyse bir mecburiyet , öyle değil mi?

Aşure malzemeleri:

Nohut: 1 ölçü

Kurufasulye :1 ölçü

Buğday: 1 ölçü

Kayısı, kuruüzüm, kuruincir: Toplam 1 ölçü

1 bardak süt

Şeker

Aşurenin makbulü rengi açık olandır, malum.Süt işte bu noktada devreye giriyor:)

Nohutu, kurufasulyeyi bir gece önceden suda bekletiyoruz.Buğdayı tencereye koyuyoruz iki parmak geçecek kadar su ekliyoruz, bir taşım kaynatıyoruz ve buğdayı bu sıcak suyun içinde bir gece bekletiyoruz.

Ertesi gün ayrı kaplarda haşlanmış nohut, kurufasulye ve buğdayı aynı kaba alıyoruz, üzerine bir ölçü olarak hazırladığımız kuru üzüm ve küçük doğranmış kuru kayısıyı ekliyoruz.Kuru inciri ise önce bir iki taşım kaynatıp suyunu süzdükten sonra ekliyoruz çünkü kuru incir rengi karartan bir şey.
{Kuru incir ve kuru kayısıyı oldukça küçük doğrayın çünkü şişip kocaman oluyorlar.}

Annem kendi aşuresine bu kuru inciri koymaz mesela ama benim aşuremin vazgeçilmezi kuru incir.Ve en komiği ben aşurenin içindeki kuru meyveleri sevmediğim için yemiyorum:) Murat ve Duru da yemiyor.Ama bu meyveleri koymadan yapılınca aşure güzel olmuyor biz de aşureyi olduğu gibi yapıp meyveleri ayıklayıp yiyoruz:)

Yaklaşık 1,5 saat üzerine üzerini üç parmak geçecek kadar su koyduğumuz bu malzemeleri kaynatıyoruz.Sonra ocaktan almadan onbeş dakika falan önce şeker ekliyoruz ama tadı böyle şerbet gibi olacak.Çok şekerli gelmeli ağzınıza çünkü soğuyunca tadı azalıyor.Tam kıvamında şeker koyarsanız soğuyunca aşureniz tatsız olur.Ve ocaktan almaya yakın içine bir bardak süt ekliyoruz ki aşuremiz beyaz olsun.

Ölçü olarak orta boy bir bardak kullanıyorum ben.Kocaman kaseler kullanırsanız bir orduya yetecek kadar aşureniz olur.

Bu yazıyı yayınlarken ben muhtemelen Ankara'dayımdır.Yaşasın!

5 Ocak 2015 Pazartesi

Dönüş yolunda Ankara'ya yola çıkmadan hemen önce: (3)


Kar gördük, yılbaşı gecesini kutladık ve yeni hedefimiz kaplıca.

Kozaklı'da Dadak Termal Otele gidiyoruz.Gül Ablalarla bu taraflarda geldiğimiz ikinci kaplıca bu.Gül Ablaların ise arkadaşları ile ellinci gelişleri falan sanırım:)

Bu otele de 10 yıl önce gelmişler ve çok memnun kalmışlar.Ancak aradan geçen yıllar otele pek yaramamış,otel maalesef pek bir zavallı durumda.Personel sayısı az, çok temiz sayılmaz ama ben hemen her koşulda mutlu olabilen bir insanım.Çocuklar da şartların çok farkında değil.Havuza girdik, Duru kollukları ile çok mutlu.Akşama kadar yüzdük, hamama girdik, saunaya girdik, çay içtik.Saat 17:00 gibi odamıza çıktık.

Bir tur banyo da odada yaptık.Hepimizin yanakları pembe pembe hazırlanıp yemeğe indik.Yemekler pek kötü mesela yemekte bamya var, kışın ortasında bamya!

Yemekten sonra oteli dolaşıyoruz.Çocuk oyun odası pek kötü durumda, çay kahve servisi ile ilgilenen tek bir kişi var kadın kahve mi pişirsin, çay mı dağıtsın, sipariş mi alsın bilemiyor.Ama tüm bu berbat şeylerin ortasında harika bir okey salonu buluyoruz.Ve bilmelisiniz ki sayın okur okey benim göbek adım!!

Oyun odasının hemen yanında bulunan bu salona geçiyoruz, okey tahtaları buluyoruz, üç dört takım eksik taşlı okey var diyorlar alıp ayıklıyoruz, fazlalarını diğer masadaki teyzelere veriyoruz filan.

Oyunda bir ton hile yapan Murat ve Mesut Abi ne yazık ki Gül Abla ve bana yeniliyor.Göbek adım okey demiştim:)Bu arada kızlar da kah kovalamaca oynuyor, kah boyama yapıyor, kah oyun odasına gidiyor, kah kucağımıza oturup oyuna salça oluyor.

Hepimiz çok eğlendik.Hayatımın en eğlenceli akşamlarından biriydi.Sonrasında odamıza çıkıp uyuduk.Sabah kahvaltıdan sonra yola çıktık, Pozantı'da durup bir şeyler yedik ve akşamüstü Adana'ya vardık.

Eve girer girmez ben Ankara valizini hazırladım.Makinaya üç posta çamaşır attım.Şimdi de ayaklarımı uzattım ,çayımı içiyorum.



Tüm sevdiklerimle birlikte geçsin bu yıl! (2)


Kardan ayrılıyoruz ama soğuk, heyecan bizi acıktırmış.Dağdan inerken gördüğümüz bir lokantaya giriyoruz.Akşam yılbaşı yemeğinde otelde olacağımız için hafif şeyler yemek niyetindeyiz.

Yemekten sonra otele dönüyoruz.Otelin yanındaki alışveriş merkezine gitmek istiyoruz.Duru'yu babasına emanet edip ben,Gül Abla ve Defne alışverişe dalıyoruz.Ben Murat'a bir gömlek hediye alıyorum.Biraz dolaşıp odamıza geliyoruz.Manzaram şu:


Baba kız küveti doldurup keyif yapmışlar.Yanaklar pembe pembe.Ben de bir duş alıyorum ve hazırlanıyoruz:


Yılbaşı eğlencesi falan bize göre değil.Bir yemek yiyip lobide tombala oynayacağız.Kızlar neşeli pozlarla gecemizi renklendiriyor:


Selfiesiz olmaz:


Son saatler nasıl geçerse tüm yıl öyle geçer derler.Ben buna çok inanırım.Bu sene en sevdiklerimin bir kısmıyla neşe içinde girdim yeni yıla.Duru ve Defne tombala oyununa bambaşka bir boyuta taşıdılar.Çok gıcık ve komiklerdi.Oyunu mahvettiler resmen ama çok eğlendik:)

3 Ocak 2015 Cumartesi

Karla ilk tanışma (1)


Çarşamba günü sabah 08:30da yola çıkıyoruz.Mesut Abiler ve biz, iki araba peşpeşe ve hedefimiz Kayseri.Yolda her zamanki gibi Tünelde kahvaltı yapıyoruz bunun dışında hiç mola vermiyoruz.

Otelimiz Kayseri merkezde bir alışveriş merkezinin yanında ve çok güzel.Ama bizi en çok girişteki süslemeler ilgilendiriyor.Önlerinde tek tek ve gruplar halinde onyüzmilyon poz fotoğraf çekiyoruz:)



Sonra odamıza çıkıyoruz.Erciyes'e gitmek için hazır olunca lobide buluşuyoruz.Bu alttaki pozu Murat çekti.Bir anda çekmesine rağmen çok beğendiğim bir fotoğraf oldu.İçimdeki neşeyi yüzümde görebiliyorum.

Lobide Gül Abla ile havanın nasıl da sıcak olduğundan bahsediyoruz.Neredeyse Adana gibi havası diyor Gül Abla.Ben dışarıdaki insanların da Adana'daki gibi bir kaban, bir ceket giydiğine dikkat çekiyorum.Daha sonra bu konuştuklarımıza çok güleceğiz:)


Şehirde kar yok ama dağa çıktıkça hafif hafif kar serpiştirmiş köşeler görmeye başlıyoruz.İlerledikçe kar artıyor ve elbette arabamızdaki heyecanda.Çocukların ufacık şeylerle mutlu olabilmesine çok imreniyorum.Hayat onların gördüğü gibi aslında biz büyükler karmaşıklaştırıyoruz.Duru kar gördüğü için, dokunacağı için çok heyecanlı.Ama en çok kardan adam yapmak istiyor.Ben de yanıma havuç ve zeytin aldım, burun ve göz olsun diye.

Bir tesis buluyor ve önüne park ediyoruz.Montlarımızı giyip dışarı çıktığımıza hava tam anlamıyla buz gibi.Bu kadar soğuk beklemeyen zavalı Adanalılar şok içinde ilk gördüğümüz mağazaya dalıyoruz.Ben Duru ve Murat oldukça uygun giyinmişiz aslında.Duru'nun ve Murat'ın karlarda yuvarlanmasını bile sağlayacak tertibatta kıyafetleri var ama Gül Ablalar deri ceket, şapkasız,atkısız, parmaksız eldiven gibi kıyafetlerle gelmişler.Çünkü Gül Abla Muğlalı ben ise yarım kan Erzurumluyum:)

Mağazadan Defne'ye, Mesut Abi'ye eldiven, şapka falan alıyoruz.Tesisin iç tarafı kayak ve kızak için uygun.Gül Abla beni sıcak bir yere bırakın siz ne yaparsanız yapın diyor!Bu yüzden fotoğraflarda yok maalesef.




Benim her zaman hedefim adrenalindir.Koca kadınım, çoluklu çocukluyum hala her atraksiyona ilk ben atlarım.Burada da kayak yapamam ama kızak yapma fikri çok hoşuma gidiyor.Kızak bu:


Pist bu:


Murat ve Gül Abla soğuğun şoku ile tesisin kapalı alanında biraz kalmak istiyor.Murat ben Duru'ya bakarım diyor ben ve Mesut Abi kayak kiralamaya gidiyoruz.Orada iki tesis ve iki tip kızak var.Biz önünde direksiyon olanı kiralıyoruz.Saati 10 TL.Sonra pistin üst kısmına çıkmak için yürüyen bant tarzı bir şey yapmışlar oranında çıkışı 3 TL.10 çıkış 20 TL.Mesut Abi 10 çıkış alıyor.

Sonra ben kızağımı alıyor ve yürüyen banta çıkıyorum.İnsanlar kayak giymiş, kızağını almış arka arkaya banta dizilmişiz.Bantın sonuna geldiğimde şaşırıyorum çünkü yerler buz olmuş ve benim ayaklarım deli gibi kayıyor.Kızağımı çekip ,düşmemeye çalışırken bantta arkamda duran kayaklı adam "acele edin hanfendi" diye bağırıyor bana.Daha da stres oluyorum.

Banttan çıkıyorum ama altında gerilmiş fileler olan piste doğru yürümem gereken mesafede ömrümden ömür gidiyor.Yürünecek mesafe bir iki metre ama ben buzun üzerindeyim, arkamda kocaman bir kızak var çekmem gereken.Neyse minik minik ilerliyorum ve piste geliyorum.Biniyorum ve kaymaya başlıyorum.Kızak delice hızlanıyor biraz hız kesmek için kiralayan adamların söylediği gibi direksiyonu kendime çekiyorum.Hiç işe yaramıyor!!

Son hız aşağı iniyorum ayaklarımı yere koymam bile hızımı kesmiyor çünkü kaya kaya yerde kar kalmamış ve yerler de cam gibi.Pistin yan tarafında biraz kar görüyorum direksiyonu kırarak oraya gidiyorum.Kara bastığım ayaklarım hızımı kesiyor ama yine bir kurşun gibiyim {bence}

Mesut Abi'yi görüyorum pistin sonunda zor da olsa duruyorum:) O kadar korktum ve zorlandım ki anlatamam.Ama buna rağmen çok mutluyum.

Koşa koşa Murat'ın yanına gidiyoruz.Bizimkiler oturmuş tost yiyorlar.Biraz oturuyoruz anlattıklarımı dinleyen Murat da kızakla kaymak istiyor.Bu kez Gül Abla hariç hep beraber kalkıp gidiyoruz.Murat bu sefer kayan banta çıkıyor.Biz aşağıda heyecan içinde onu bekliyoruz.O da filelere çarparak durabiliyor.O kızakta fren sistemi yok çünkü!! Ama o da benim kadar mutlu.

Kar botlarım olsaydı ayağımda kesinlikle tekrar çıkardım.Ama ben de Murat da tekrar kaymayı göze alamadık.Mesut Abi hiç kaymadı.Çocukları biraz eğlendirmek için kızağı çok kısa bir mesafeye çıkarıp kızları kaydırıyoruz.Çok eğleniyorlar.Duru'nun bu gülümsemesi, neşesi,mutluluğu hayatıma anlam katıyor, gerçekten:






En sevdiklerim:


Sonrasında pistten ve tesisten ayrılıyoruz.O gece yılbaşı gecesi, hazırlanmalıyız ve karnımız da çok aç..

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..