13 Ağustos 2015 Perşembe

Paris: Louvre Müzesi {Musée du Louvre}





Çok müze gezmeyi seven bir insan değilim.Ama ben eğer Paris'de Louvre müzesini görememiş olsaydım kesinlikle Paris'e bir kez daha gelecektim.Tur şirketinin hatası nedeniyle neredeyse de göremeyecektik.




Louvre müzesi Salı günleri kapalı ,tur Disneyland gezisini de çarşamba gününe koyunca  son gün harici Louvre müzesi için  zamanımız kalmamıştı.Son gün de saat 12de bizi otelden alıp havaalanına götürecekler.

Parisle ilgili genel olarak biraz çalışmıştım ama Louvre müzesi için daha sıkı bir araştırma yapmıştım.İyi ki de yapmışım.Tur rehberi sadece yarım gün için yine deli bir para belirlemiş.Duru müzeye ücretsiz girebiliyor ve eserleri anlayamayacak bir yaşta olduğu halde sırf Duru için 45 Euro istedi.O zamana kadarki rehberlik hizmetlerinden de pek memnun olmadığımız için bu tura katılmadık, kendimiz gezmeye karar verdik.

Yine de hakkını yemeyeyim biz kendimiz gideceğiz dediğimizde de bir kaç ipucu verdi ve hatta müzeye kadar götürebileceğini söyledi, sağolsun.Louvre'a daha önce bahsettiğim Benlux mağazasının karşısında bulunan kapıdan girmemizi önerdi mesela.Mağaza kartını istedim ve böylece ertesi gün taksiciye adres tarif sorunu yaşamadık:)

Bir gün öncenin yorgunluğunu atmak için biraz daha uzun uyuduk duş aldık falan dolayısıyla da tur arkadaşlarımızla birlikte gidemedik.Louvre müzesine şöyle erken gidin , aman işte şu kadar sıra beklersiniz dendiğinden ben kendimi içeri girememeye hazırlamıştım.

Benlux mağazasının hemen karşısındaki kapıdan girdik devasa bir sıra var.En az yarım saat bekleneceği garanti.Görevlilere yaklaşıp bunun bilet sırası olup olmadığını sorduk.Öyle ya bir de ayrı bir bilet sırası varsa boşuna beklemiş olacağız.Bizi sıraya sokmadılar ve çocuk arabasıyla inmemiz için asansöre yönlendirdiler.Tüm o sırayı beklemeden müzeye girdik!!!

İçerde bir bilet sırası olduğunu farkettik.Küçücük bir sıra ama yavaş ilerliyor neyse o sırada bir görevli geldi kredi kartıyla ödeme yapacaklar buradan gelsin dedi bizi alıp bir makinaya götürdü bileti de bir dakika içinde aldık mı:))

Ondan sonrasını işte Çok Gezen Çocuk isimli blogun şu yazısına borçluyuz.Tamamen yazıya sadık kalarak gezdik.Hatta gezimizi de yazının içine serpiştirdiğim fotoğraflarla anlatmak istiyorum.Aşağıdaki yazıda italik harfli yazılan yazılar tamamen Çok Gezen Çocuk blog yazarına aittir.

Yazının orjinalinde eserlerin fotoğrafları var bense bu yazıda bahsettiği eserlerin önünde çekilmiş kendi fotolarımızı  ekledim:)

Aşağıdaki rotayı izlediğinizde müzenin en önemli 9 başyapıtını görmüş olacak; eş dost sohbetlerinde konusu açıldığında rahatlıkla "ben de gördüm!" diyebileceksiniz.

00. Giriş


Louvre Müzesi devasa bir yer olduğu için girişi de çıkışı da oldukça zor. Özellikle yön duygunuz güçlü değilse, müze içinde kolayca kaybolmanız olası. Gezi güzergâhımızın ilk durağına gitmek için biraz zahmet çekeceğiz...

Meşhur Cam Piramit'ten girdiğinizde, tabelalardan bakarak doğruca Sully tarafına yönelin. Yürüyen merdivenlerin çevresinden dolaşıp sağ tarafınızda kalan D veya E kodlu asansörlere binin. "Mezzanine-accès aux collections" katında inin. Sully tarafına girip, "Louvre Médiéval" (Orta Çağ) bölümüne doğru yürüyün. Buranın girişinde sola dönün ve G kodlu asansöre binip 1. katta inin. İnince sağa dönün, aynı katta Salle des Bronzes'a (Tunç Salonu) girin. Doğruca 74. Oda'ya geçin. Odanın çıkışında, sağdaki C kodlu asansörleri göreceksiniz. Binin ve zemin katta "Antiquités grecques" (Antik Yunan) bölümünde inin. Rotamızın ilk yapıtı Venus de Milo (Miloslu Venüs) işte bu bölümde, 7. Oda'da bulunuyor. 


01. Vénus de Milo (Miloslu Venüs)

 
{İ.Ö. 100'lü yıllara tarihlenen Venus de Milo heykeli, hem müzenin, hem de dünyanın en ünlü heykellerinden biri. Antik Yunan heykelciliğinin en güzel örneklerinden biri. Aşk tanrıçası Afrodit'in (Roma'da Venüs) heykeli mi değil mi, kesin bir bilgi yok. 203 cm yüksekliğindeki mermer heykel, 1820 yılında Yunanistan'ın Milos Adası'nda bulunduğu için böyle adlandırılıyor. Her nasılsa vakti zamanında Fransa krallarından 18. Louis tarafından Paris'e getirilmiş ve Louvre'da sergilenmeye başlamış. Büyüleyici heykele bakarken şimdi var olmayan o kolları "acaba nasıl duruyordu?" diye düşünmeden edemiyor insan...} 





Bir sonraki yapıta gidiş: C kodlu asansöre yeniden binin ve 1. kata çıkın. Sola dönün, yuvarlak bir alana geleceksiniz, buradan yine sola dönün. Galerie d'Apollon'u (Apollon Galerisi) göreceksiniz. İçeri girin. Çevrenize bakınıp duvarlardaki eserlerin keyfini sürerken odanın bitimine ulaşacaksınız. Buradaki kapıdan Salon Carré'ye (Dörtgen Salon) geçiş yapın. Burayı da doğruca geçerek Grande Galerie'ye (Büyük Galeri) girin. "Diana chasseresse" (Avcı Diana) heykelinin hizasına geldiğinizde sağa dönün. Mona Lisa tam önünüzde size gülümsüyor olacak. 

Tam burada yazarın bahsettiği Apollon galerisine girdik odanın bütümündeki kapıdan Salon Carre'ye geçeceksiniz diyor ama bakıyoruz odada başka bir salona geçmek için açık bir kapı yok!
                                 
 
Ben "çok gezen çocuk" blogunun yazarına öyle çok güveniyordum ki gidip görevliyi buldum.Bir kapı olmalı dedim.Hakikaten de kapı varmış! Adam kapıyı açtı ve biz Dörtgen Salon'a geçtik:
 
 




 02. La Giaconda (Mona Lisa)

{Tüm zamanların gelmiş geçmiş en ünlü tablosu olan Mona Lisa'ya İtalyanlar La Giaconda, Fransızlar ise La Jaconde diyorlar. Leonardo da Vinci'nin bu ünlü eseri aslında 77 x 53 cm boyutlarında oldukça küçük bir çalışma. 1518 yılında, yapıldıktan kısa bir süre sonra dönemim Fransa kralı 1. Fransuva tarafından alınmış. 20. yy'a gelene dek, deyim yerindeyse kıyıda köşede kalmış bir eser olarak sergilenmiş. Tabloyu bugünkü ününe kavuşturan, yaşadığı maceralar olmuş. Özellikle 1911 yılında çalınmasıyla tüm dünyada duyulmuş.
Da Vinci'nin gölge ve ışık oyunları kullanarak göz kamaştırıcı, hatta sihirli bir görünüm verdiği bu çalışmanın sanatsal değeri zaten tartışılmaz. Ama dünyanın en çok ziyaret edilen, en çok hakkında konuşulan, yazılan, çizilen, en çok kopyalanan, üzerine en çok kitap yazılan bu tablosu, sanatsal yönünden ziyade artık şehir efsanesi halini alan spekülasyonlarla biliniyor. 

Tablonun baştan aşağı gizli simgelerle dolu olduğunu söyleyenlerden tutun da, tablodaki kadının -ki bunun aslında bir 'erkek' olduğunu söyleyen bile var!- gerçek kimliğine kadar pek çok konuda dedikodular dolaşıyor. Fakat bu mütevazı tablodaki kişi büyük olasılıkla Floransalı bir soylunun eşi ve 1503 ile 1507 yılları arasında yapılmış.


Müzenin en çok ziyaret edilen bu nadide eseri, diğer tabloların aksine açıkta değil; yüksek güvenlikli bir cam kabinin içinde sergileniyor ve önüne çekilen bir korkulukla ziyaretçilerin gereğinden fazla yaklaşması engelleniyor. Başında her daim bir güvenlik görevlisinin beklediği tablonun önünü boş bulmak imkânsız gibi... Bir ziyaretçinin kafasına ya da omzuna takılmadan tablonun fotoğrafını çekmek tümüyle şans işi.}


Gerçekten de oldukça kalabalıktı.Beni en çok şaşırtan ise tablonun boyutu oldu.Nedense daha büyük bir resim bekliyordum.Bu tablonun sanat tarihindeki önemi arka planın flu olması.Bu teknik bu tablodan önce yokmuş.

Burada tur görevlisi ile karşılaştık.Bizi görünce çok şaşırdı:)






Bir sonraki yapıta gidiş: Mona Lisa'yla vedalaşın ve yavaşça arkanıza dönün. İşte şimdi Paolo Veronese'nin "Kana'daki Düğün" adlı tablosunun keyfini çıkarabilirsiniz.

03. Les Noces de Cana (Kana'daki Düğün)


{660 x 990 cm boyutlarındaki bu devasa tablo, Louvre Müzesi'ndeki en büyük yapıt olma özelliğini taşıyor. Bir zamanlar Venedik'teki San Giorgio Maggiore Manastırı'nın duvarlarını süslerken Napoléon Bonaparte tarafından Paris'e kaçırılmış. Ünlü İtalyan ressam Paolo Veronese'nin Hz. İsa'nın ilk mucizesini betimlediği tablonun konusu ve özellikleri kısaca şöyle: İsa peygamber İncil'de anlatılan kıssalardan birine göre Kana adında bir kasabada düğüne katılır. Düğün yemeği sırasında şarap biter. Hz. İsa da peygamberlik mucizesi olarak duru suyu şaraba dönüştürür ve düğündeki herkese yetecek kadar şarap ortaya çıkar.

Tablodaki ayrıntılar da oldukça ilginç. Olaylar günümüzden neredeyse iki binyıl önce gerçekleşmiş olsa da, sanatçı olayı kendi yaşadığı döneme uyarlamış. Hz. İsa sanki 1560'lı yıllarda Venedik'e gelmiştir. Düğüne katılan insanların giysileri o dönemin modasını en ince ayrıntısına dek yansıtılıyor. Arka plandaki yapıların dokusu ise o dönem Venedik'iyle birebir örtüşmekte. Düğündeki davetlilerin kimlikleri de bir o kadar ilgi çekici. Dönemin tüm Avrupa hükümdarları yemek masasına yerini almış durumda. Dikkatli bakıldığında Doğulu giysiler giymiş olan iki davetlinin varlığını göreceksiniz. Sıkı durun, bu iki kişi, Osmanlı İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman ve dönemin kaptanıderyası Sokollu Mehmet Paşa!}









Bir sonraki yapıta gidiş: Mona Lisa'y geri dönün ve tablonun sağından geçerek odanın çıkışına doğru gidin. Titian ve Tintoretto'nun eserleriyle gözlerinizi şenlendireceksiniz. Fransız Resimlerinin sergilendiği 74. Oda'ya girin. Sağ tarafınızda kalan kırmızılı bölüme geçin ve hemen sol tarafta bir sonraki yapıtımız olan "Napolyon ve İmparatoriçe Jozefin'in Taç Giyme Töreni" adlı tabloyu keşfedin.

04. Le Sacre Napoléon et la Couronnement de l'Impératrice Joséphine (Napolyon ve İmparatoriçe Jozefin'in Taç Giyme Töreni)

{Bu eser de, Louvre Müzesi'nin 629 cm x 979 cm boyutundaki bir diğer devasa tablosu. Bu yapıtı tamamlamak Jacques-Louis David'in 3 yılına mal olmuş. Nopolyon'un özel ısmarlaması üzerine yapılmış. Tablo, 2 Aralık 1804 tarihinde Notre Dame Katedrali'nde düzenlenen taç giyme töreninde Napolyon'un eşi Joséphine de Beauharnais'ye taç giydirdiği anı betimlemekte.}




Bir sonraki yapıta gidiş: Bu tablonun hemen karşısındaki duvarda yine David'in ünlü yapıtlarından biri, "Horas Kardeşlerin Yemini" adlı çalışma bulunuyor. Ama önce Semadirekli Nike'nin kanatlı heykeline bir göz atın!

05. Victoire de Samothrace (Semadirek Zaferi / Semadirekli Nike)



{Rotamız üzerindeki ikinci heykel, Yunan mitolojisine göre zafer tanrıçası olan Nike'nin MÖ 3. yüzyıldan kalma mermer heykelidir. Bir zamanlar Semadirek Adası'ndaki bir tapınakta yer alan heykel olasılıkla bir depremde zarar görüp zamanla unutularak toprak altında yitmiş; parçaları 1863 yılında keşfedilerek birleştirilmiş. 328 cm yüksekliğindeki heykel 1884 yılından beri burada sergilenmekteymiş. Fakat bulunan parçaların arasında kol ve baş kısımları çıkmadığı için bugün heykel başsız ve kolsuz bir biçimde sergileniyor. Sağ kanadı da, özel malzemeler kullanılarak sol kanadın birebir kopyası olarak restorasyon çalışması sırasında heykele sonradan eklenmiş.}

 

  



Bir sonraki yapıta gidiş: Bu değerli Yunan heykelini bırakıp demin sözünü ettiğimiz David eseriyle rotanızı sürdürebilirsiniz.

06. Le Serment des Horaces (Horas Kardeşlerin Yemini)

{Saray ressamı olan Jacques-Louis David'e ısmarlama üzerine çizdirilen bu resim 1784 yılında tamamlanmış ve o gün bu gündür Louvre'da sergileniyor. 330 x 425 cm boyutlarındaki yağlıboya tablo üçüz Horas kardeşlerin Alba kentinde bir düelloda onurluca savaşmak üzere babalarının önünde ant içmesini betimliyor.}



Bir sonraki yapıta gidiş: Bulunduğunuz odanın girişine geri dönün. İki kapının arasındaki duvarda Jean-Auguste Dominique'in "La Grande Odalisque" (Büyük Odalık) adlı yapıtı size merhaba diyecek.

07. La Grande Odalisque (Büyük Odalık)

{1814 yılında, Napolyon'un kızkardeşi Caroline Murat'nın siparişi üzerine Jean Auguste Dominique Ingres tarafından yapılan bu yağlıboya tablo 90 x 162 cm boyutlarında. Eserde bir odalık betimleniyor. Yapıt canlı renkleriyle dikkat çekse de, sanat tarihçileri neden bu tabloyu başyapıtlar listesine dâhil ediyor, ben şahsen anlamadım. Tablodaki kadın ilk bakışta orantısız vücut hatlarıyla dikkat çekiyor. Küçücük bir başı, kocaman kalçaları ve upuzun bir gövdesiyle bu odalığın, güzel bir hanım olduğu söylenemez hani!}







Bir sonraki yapıta gidiş: 75. Oda'dan çıkın ve hemen sağda bulunan 77. Oda'ya girin. Romantik ressamların eserlerinin sergilendiği bu alanda, solunuzdaki duvarda Théodore Géricault.'nun Medusa'nın Salı adlı çalışmasını bulacaksınız. 


08. Le Radeau de la Méduse (Medusa'nın Salı)
 
{Fransız ressam Théodore Géricault'nun 1818-1819 yılları arasında çizdiği 491 x 716 cm boyutlarındaki yağlıboya tablo Fransız romantizm akımının en önemli yapıtlarından biri olarak değerlendiriliyormuş. Tabloda anlatılan konu, gerçek bir olayı betimliyor. Ressam, 1816 yılında Moritanya açıklarında sulara gömülen Fransız fırkateyni Medusa'dan kurtulan bir görgü tanığının anlattıklarından yola çıkarak yapmış bu tabloyu. Kazadan sağ kurtulanlar açıkdenizde günlerce bir salın üzerinde sürüklenmişler ve ancak günler sonra perişan bir durumdayken kurtarılmışlar.}


 



Bir sonraki yapıta gidiş: 74. Oda'ya geri dönün. K veya L kodlu asansörlerden birine binin ve önerilen rotayı tamamlamak için zemin katta inin. İndikten sonra sağa doğru yürüyün ve M kodlu asansöre binip zemin kata, İtalyan Heykelleri bölümüne inin. Burada, galerinin en uç kısmında Michelangelo'nun büyüleyici "Köle" heykellerini bulacaksınız.

 09. L'Esclave rebelle - L'Esclave mourant (İsyancı Köle ve Ölmekte Olan Köle)

{Michelangelo'nun İtalya dışında bulunan az sayıdaki yapıtından ikisi burada, Louvre Müzesi'nin İtalyan Heykelleri bölümünde yer alıyor. Heykeller, Floransalı Roberto Strozzi tarafından Michelangelo'dan bizzat satın alınmış ve dönemin Fransız kralına armağan edilmiş. Aslında bu heykeller Papa 2. Julius'un anıtmezarını süslemek için ısmarlanmışsa da, Papa'ya daha mütevazı bir mezar yapılmasına karar verilmiş ve bu heykeller açıkta kalmış.

Zaten özellikle İsyancı Köle'nin üstündeki alet darbelerine bakıldığında, heykelin henüz tamamlanmamış olduğu anlaşılıyor. Heykelin arka cephede kalan elinin de henüz yontulmadığı açıkça görülüyor. Buna rağmen yaklaşık 2,5 metre yüksekliğindeki heykeller oldukça etkileyici.}



Bu heykele biz gitmedik.Ancak henüz zamanımız vardı ve  biraz da İslam sanatı eserlerine bakalım istedik.


 

Heykel ve resim yapılmadığı için pek bir mütevazi olan bu salonda ben özellikle eserlerin nereden geldiğini inceledim.Geneli İran, Irak ve Suriye ve arada Afganistan falan da var.




Bu aşağıdaki 4 numaralı eser ise Türkiyeden gelmiş.O kaseyi orada bırakmak bir zor geldi anlatamam:P  "Bizim o, bizim verin geri" dememek için zor tuttum kendimi:) Gerçi iyi ki almışlar ne güzel sergiliyorlar biz de olsa bir köşeye atılırdı ya da birileri çalardı.Ama yine de biraz buruk hissettim.





Müzeden çıktıktan sonra otele doğru yürüdük.Sonra yarı yolda taksiye bindik.Bindiğimiz üç taksiden ikisinin şoförü Müslümandı.Biri bana üç karım ve 17 çocuğum var dediğinde çok şaşırdım meğer şaka yapıyormuş.Müslüman şakalaşması:)))

Bu son taksici elimizdeki otelin kartına rağmen oteli biraz zor buldu ama Duru'nun ikinci ismi olan Nur ismini çok beğendi."Au revoir matmazel Nur" diyerek vedalaştı soğuk nevale kızımla:)

Sonra tur rehberimiz bizi otelden alıp havaalanına götürdü ve sonra da uçağımıza binip memleketimize geri döndük..{Havaalanında bize bavullarını kilo aşımı olabileceği için vermek isteyen ancak hal ve hareketlerinden şüphelendiğimiz için almadığımız kızkardeşler başka bir yazı konusu.}



 

Hiç yorum yok:

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..