31 Mart 2015 Salı

Kitap


Bu ara aşk kitapları okuduğumdan bahsetmiştim.Şimdilerde gerilim tipi okuyor olsam da elim, gözüm hep aşk kitaplarında.Eskiden aşk kitaplarında aşıklar neredeyse platonik takılırdı kitap boyunca.İlk göz göze gelmeleri olay olurdu ancak kitabın sonunda falan da olsa olsa öp.üşürlerdi.O zamanlar bile annem babamdan gizli okurdum bu tip kitapları.Ayıptı falan.

Şimdilerde ise kitaplar yatakta başlıyor.Aşık olma faslı sonradan geliyor.Aşkı ero.tizmle birlikte anlatıyorlar.Ben şahsen Jane Austen tarzı aşkları özlüyorum ama elimizdekilerle de idare ediyoruz bir şekilde.Hala aşk kitaplarını annemlerden gizli okuyorum:) Zaten es kaza ellerine alıp okusalar gözleri dışarı düşer eminim:))

Yeni bir başlangıç: Dahlia London isimli anne ve babasını kaybetmiş müzik delisi genç kadın çocukluk arkadaşı ,çok sevdiği Ben isimli bir erkekle birliktedir.Yıllardır birbirilerini tanıyorlardır ve sevgililerdir.Bir partide müzisyen bir delikanlı ile tanışan Dahlia hiç hissetmediği bir çekim hisseder ama Ben'e ihanet etmemek için oradan ayrılır.Yıllar sonra Dahlia ve Ben nişanlıdır ama olaylar çok farklı gelişir ve Dahlia kendini yıllar önce tanıştığı o adamla beraber bulur.Araya yıllar girmemiş gibi o çekim hala aralarındadır.Aşık olurlar ve olaylar gelişir.Sonu sürpriz.

Ben bu kitabı "eh işte" diye tanımlıyorum.Artık klasikleşen bir süper yakışıklı, über zengin, ultra popüler(Rock yıldızı!) bir erkeğin hiç nedensiz bir kadına delice aşık olması ve bu aşkın peşinden gitmesi, kadını hiç unutamaması vs. konusu,araya bolca s.eks sahnesi ve ufaktan da bir gizem atınca oldu sana kitap.Konu hemen hemen hepsinde aynı madem bir ayırtedici arıyor insan.Fark ettirecek bir şeyler.Karakterlere bir derinlik kazandır, kurguyu sağlam tut falan.İşte bunlar bu kitapta yoktu.Kurgu sıfır,yazar ayağına gelen topları bile gole çevirememiş taca atmış maalesef.

Gözlerindeki canavar: Hah! İşte demek istediğim her şey bu kitapta var. Yine bir adam bir kadına nedensiz aşık oluyor, bolca s.eks sahnesi var ama burada bir kurgu var, konu sağlam sayın okur.

Ignazio Vitale kesinlikle etkileyici bir karakter.Asıl kadın karakter Karissa sıradan bir kız olsa da sinir bozucu biri değil.Grinin Elli Tonu'ndan yine etkilenilmiş ama bir yerde kalmış.Göz devirmeler, dudak ısırmalar, po.poya şaplaklar falan yok -çok şükür!!-

Kitap pembe bir kitap değil daha çok siyah.Ama ben sevdim! Aralarında 18 yaş fark olan iki karakterin aşkı benim gibi bir ahlakçıyı, mükemmelliyetçiyi rahatsız etmiyorsa o yazar ayakta alkışlanır.Kitabı sevdim dedim ama aslında bayağı bayağı sevdim.Ara ara açıp okuyorum hatta.İkincisi varmış diye duyunca da çok çok sevindim.Heyecanla bekliyorum!







30 Mart 2015 Pazartesi

Duruca #6



Duru'nun ağzını koluna silme alışkanlığının bir huya dönüşmemesi için her yemeğe oturduğumuzda Duru'ya yemek bile koymadan önce peçetesini hazırlarım.Elinin altında peçete olunca -ağzını peçetesine silmesi gerektiğini bildiğinden- peçetesine siliyor:)

Ama baktım Duru ağzını her seferinde yeni bir peçeteye siliyor ve kullandığı peçeteyi atıp yenisini alıyor.Onu kağıt israfı konusunda uyardım ve kağıtların, peçetelerin ağaçlardan yapıldığını söyledim.Çok kağıt harcarsak çok ağaç kesilir dedim.

Gözlerini kocaman kocaman açtı, ağaçlar mı dedi, şaşırdı ve peçete tüketimine dikkat etti.Akşamın ilerleyen saatlerinde her peçete alırken ya da bir şeyler çizerken ağaçlardan bahsetti."Kızım kağıdı ihtiyacımız varsa kullanmalıyız ama gereksiz yere sarfetmemeliyiz" dedim.

Neyse iki gün sonra Nurcan Hanım'la sabah evden çıkmadan önce muhabbet ediyorduk.İki gündür nezle olduğundan bahsetti sonra da Duru bana peçete kullandırtmıyor diye güldü.Nasıl yani diye sordum.Kadıncağız burnu akıyor diye ne zaman peçeteye uzansa bizim kız önüne atlayıp 'peçete kullanma onlar için ağaç kesiliyor!'demiş.Bu yüzden ertesi gün burnunu silmek için yanında bez getirmiş:)))

Bunun üzerine akşam yemeğe oturunca Duru'yu gözledim.Baktım yemeğin ortasında ikinci peçeteye hamle yapıyor.Tam zamanı dedim ve "kızım teyzene peçete kullandırtmamışsın sen niye kullanıyorsun" diye atıldım "ama ihtiyacımız olduğunda kullanmalıyız" demesin mi:))

*Bir kaç gün önce de teyzesi bir şey yapmasına izin vermediğinde "Teyze sen bu evde yaşamıyorsun,bu yüzden benim sözüm geçer" demiş.Uyanık! Tabi telefonda konuya müdahil olup teyzenin anne sayıldığını söyledim:))

Bu yaşlarda o kadar tatlı oluyorlar ki.Evet bebekken de harikalar, şirinler ama konuşmaya başlayıp iletişim kurmak, düşünmeye başlaması, yorumlar yapması çocuklarla ilişkiyi bambaşka bir boyuta taşıyor.

Ben zaten çok çocuk seven bir insandım, tüm çocukları severim, hepsiyle de bir şekilde muhabbet kurarım ama şimdi evde 7/24 beraber yaşayınca ne akıllı, ne şirin olduklarını görüyorum.Beynin gelişimini gerçekten görebiliyorsunuz, yorumlar yapmaya başlamalarını, akıllarına takılan soruları çok seviyorum.Hayata bir kez daha o gözlerden bakabilmek çok güzel.Büyüdüğümüz için bize normal, olağan gelen bir sürü büyülü anı tekrar yaşamak harika.

Ama en çok Duru'ya bir şey sorduğumda "beynin kendi çıkarlarını değerlendirme anını" gözlerinde görmeyi seviyorum.

-Dondurma mı, park mı Duru?

-(2 sn boşluk) İkisi de.

:))

26 Mart 2015 Perşembe

Cuma!


{Bu fotoğrafta banyodan çıkmıştım ve kendimi bir kutlamanın ortasında buldum.Bu sebeple göz makyajım akmış, panda halimle karşınızdayım!}

Bir hafta daha bitti! Bu haftanın önemli olayı aldığımız eğitimdi.Konu mesleğime ve iş hayatıma çok uzaktı aslında.Çok sıkıcı olmasından korkuyordum. Ama eğitmeni çok sevdim.İşinin ehliydi ve sorulan tüm sorulara cevap verdi.Saçma bir soru sorulduğunda cevaplarken soranı aşağılamaya çalışmadı mesela.İçten ve güven uyandıran biriydi.Sıkıcı bir konuyu bile ilgi çekici kılmayı başardı.

İnsan faktörü bu kadar önemli işte.İçten ve samimi bir insanın başaramayacağı hiç bir şey yok.Samimiyetsizlik o kadar belli ediyor ki kendini.İnsanların hücrelerinden sızıyor sanki.

İnsanların hissettiği, düşündüğü hemen her şey yüzlerine, hareketlerine yansıyor.Dedikoducu bir kadını bakışlarından, sinsi bir adamı gülüşünden, çıkarcı bir tipi iki cümlesinden tanıyabiliyorum.Belki bu yaşla gelen bir şey ama şimdilerde samimiyeti hissedebiliyorum.Bu düşünce her zaman şu sözleri hatırlatır bana:

Sözlerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür;
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür;
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.


Çocukken hayat daha karmaşık, gizemli ve zordu.Yalan söylendiğini anlamazdım, hiç olmayacak insanlarla arkadaş oldum.İyi arkadaşlarım olduysa {Çınar'ım gibi} tamamen şans! Güvendiğim, sevdiğim insanlar beni çok üzdü, çok şaşırttı ama bunların hepsi sayesinde bugün olduğum insanım.Bu yüzden yaşanan hiç bir şeyden pişman değilim.

Nereden nereye geldik! Bu hafta iki kitap bitirdim {birini çok sevdim birini zorla okudum}, uzun süredir gitmediğimiz bir parka gittik.Kızımla birlikte harika bir kek yaptık.Bir kısmını da muffin olarak pişirdim.Çok bereketli bir kek oluyor ve kocam da bayılıyor.İçine eklenen pudinge göre tadının, renginin değişmesi de cabası! Tarif buradan :


Bir arkadaşım keki kalıba dökmeden içine susam serpmemi önerdi.Hem kek yapışmıyor hem de kekin dışında minik susamlar oluyor.


Bu keki yapma sebebim de bir akşam önce Murat'ın Duru'ya mahsuscuktan doğum günü yapma sözüydü.O gün çok yoğun çalıştığı ve şehir dışında olduğu için doğumgünü pastasını unutursa kızım babasına küsmesin, mum üfleyemedi diye üzülmesin istedim.Pasta aklıma akşam geldiği için o saatten sonra unuttuysa almakla uğraşmasın diye Murat'a hatırlatmak da istemedim.Keki yaparken Duru'yu hazırlamak için de şöyle dedim:

-Kızım kapıyı açtığında "baba bana pasta aldın mı?" diye sor "almadım, tühhh" derse tatatatam der kekimizi gösterirsin.

Murat'ın pastayı unutacağından o kadar eminim.Ama meğerse Duru hanım gün içinde babasını iki kez arayıp pastayı hatırlatmış:) Kızım kapıyı açıp pasta aldın mı diye sorduğunda Murat "aldıım" demesin mi:) Duru başladı "pastayı almış" diye ağlamaya:))) Çocuğu öyle bir hazırlamışım ki:))

Murat da şaşırdı:)) Neyse ki kızı sakinleştirip mum üfleme aşamasına geçebildik:



Yarın da yine sinemaya gitmeyi planlıyoruz.Ama bu kez anne kız başbaşa olmak istiyorum.Bakalım.

Haftasonuna dair tek planımız bu! Yaşasın plansızlık ! {desem de inanma}

Sizin için yine sevdiğim internet sayfalarından bir derleme yaptım.

Tüm zamanların en şirin DIY projeleri.

Organizasyon konusunda yardımcı olacak bilgiler.

Ara sıra bizim gazetelerimizde de özgün, farklı, heyecan verici, bir yerden apartılmamış, öğretici ve yanısıra çok eğlenceli yazılar olabiliyor.Mesela bu yazı.Bayıldım!

Biz yine kocamla yeni bir ev arıyoruz ve ben yine yeni ev dekorasyonu konusunda heyecanlanıyorum.Bu tabakları bu halleriyle çok sevdim.

Herkes iyi tatiller! Sevdiklerinizle mutlu, sağlıklı, huzurlu, bol dinlenmeli ve daha bol gezmeli bir iki gün geçirmenizi dilerim.Çok yiyin ama kilo almayın, çok gezin ama yorulmayın:)





25 Mart 2015 Çarşamba

Kurabiye



Bu ara bana ne zaman kurabiye dense  aynı tarifi yapar oldum.Hem çok basit bir tarif hem de uzun süre bayatlamadan kalabiliyor.Ben doğum yaptığımda Gül Abla bu kurabiyelerden yapıp getirmişti ve uzun süre gelen herkese ikram etik.Ben o dönem bir tane bile yememişim dolayısıyla tadını da bilmiyorum ama ücretsiz iznim bitip işe döndüğümde bir  iş arkadaşım "bize ikram ettiğin o kurabiye hayatımda yediğim en güzel kurabiyeydi" dediğinde ve diğerleri de onu tasdik ettiğinde ,tarifi araştırmaya başladım.

Gül Abla tarifi bir türlü hatırlayamadı ama sonra bir gün portakal ağacında bakınırken tarif edilen şekilden Gül Ablanın kurabiyeleri olduğunu anladım.Kare şeklinde kesilip üzerine iki çizik atılıyor orijinal tarifte

Sonrasında bebek görmeye giderken, hasta ziyaretlerinde hep bu kurabiyeyi yaptım.Geçen gün spor hocalarımız Sezoşla beni iş yerinde ziyaret etmek istediğinde onlara ikram etmek için yine bu kurabiyeyi yapmıştım ve kurabiye o kadar beğenildi ki herkes sabahtan yemeye başladı ve  neredeyse akşama hocalara ikram etmeye kalmayacaktı:) Onlar da ikişer ikişer yediler ve annelerine götürmek için yanlarına bile aldılar.

Ama beni en çok etkileyen canım , bir tanem Sa.biha Ablamın bu kurabiyeden tam dört tane yemesi oldu.Çünkü S. Ablam incecik bir kadındır ve üç sarma yese tıkanır, düşünün.Mutluluktan mest oldum.

Sonuçta yiyen herkes (ama en çok S. Ablam) çok beğendiği için bu tarifi bloğuma yazmaya karar verdim.Çünkü insan sık yaptığı tarifleri bile zaman içerisinde unutabiliyor.Kızıma da ilerde her zaman iyi sonuç veren, beğenilen ve besleyici bir kurabiye tarifi bırakmak isterim.

Orijinal tarif  Portakal Ağacı sitesinin.Site tadilatta ve ben tarifi bulamadım ama düzelince siz bakarsınız.Ben pişire pişire kendi damak tadıma göre tarifin üzerinde bir takım değişiklikler yaptım.

Malzemeler:

1 paket tereyağı (250 gr)
7 yemek kaşığı pudra şekeri (orjinali 3 kaşık)
4 yemek kaşığı buğday nişastası
4 - 4.5bardak tam buğday unu
3/4 bardak kavrulmuş ceviz ve susam (orjinal tarifte yok)

Tereyağı soğuk olacak, küp küp doğruyoruz ve pudra şekeri ekleyerek çırpıyoruz.Üzerine buğday nişastası ve tam buğday unu ekliyoruz.Dövüp kavurduğumuz cevizleri ve  kavurduğumuz susamları toplam 3/4 bardak kadar olacak miktarda karışıma ekliyoruz.Sadece susamla ya da sadece cevizle de yapabilirsiniz.Ben çoğu zaman sadece susamla yapıyordum son seferinde ceviz de ekledim ve herkes bu halini daha çok beğendi.

Sonra elimizle yoğurmaya başlıyoruz:



Homojen bir karışım haline geldikten sonra elimizle yuvarlayıp tepsiye diziyoruz.Üzerine bıçakla iki çizik atıyoruz.160 derecede önceden ısıtılmış fırında üstü hafif pembeleşinceye kadar pişiriyoruz.Çabuk pişiyor dikkat edin.Çıkınca üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz, ben serpmiyorum.Bir de fırından çıkınca yani sıcakken dokunursanız kurabiye un gibi dağılır.Soğuyana kadar elinizi sürmeyin.

Püf noktalarına gelirsek:

Bence ennn önemlisi tam buğday unu kullanmak.Beyaz unla yapıldığında o ağızda dağılan, nefis tadı yakalayamıyorsunuz. İçine ekleyeceğiniz kuruyemişi (ceviz, susam) kavurmak da lezzeti arttırıyor.



Ben genelde iki tepsi yapıyorum.Bir tepsiyi pişiriyorum diğer tepsiyi şekil verdikten sonra pişirmeden yağlı kağıtlara sarıp derin dondurucuya atıyorum.Hem de böyle dörderli, altışarlı paketler halinde.Ani gelen bir misafire ya da sadece kahveye uğrayan bir arkadaşa tazecik bir ikram oluyor.

Fotoğraflayabilmek için sadece iki tane ayırabildim:) Biri Duru'nun el emeği, biri benim;)


23 Mart 2015 Pazartesi

Pazar


Geçen haftalarda Mudo'dan  bir gömlek ve elbise almıştım ve bana 100 TL hediye çeki vermişlerdi.Adana'da bir Mudo'da hiç güzel bir şey olmadığı  diğer Mudo ise outlet olduğu için çekimi kullanabilmek amacıyla Mersin Mudo'ya gitmeye karar vermiştik.Çekin son günü 29 Mart olduğu için çok oyalanmak istemedik.

Sabah kahvaltıyı Murat hazırladı.Kimse onun gibi omlet yapamadığı için ben şahsen çok mutlu oldum.Kahvaltıdan sonra çok oyalanmadan çıktık.Duru'm yolda uyuyakaldı.Biz sohbet ede ede Mersin'e vardık.Hemen Mudo'ya girdik.Eşim de ben de yeni sezona daldık.O bir şey beğenemedi, ben de çok bakındım sonuçta beyaz bir gömlek aldım.Sonuçta beyaz gömlek her zaman kullanılan, modası asla geçmeyen bir ürün.O sırada gözüm indirimdeki pantolonlara kaydı ve gömleğin yanısıra harika iki pantolonu da çok ucuza aldım.

Sonra da bir kitapçıya girdik.Duru'ya yine kitap aldık ama bu sefer ben de bir kitap aldım.Burada önerilen bu kitabı aldım.Ama şu an başka bir kitap okuduğum için kendisini bir süre okuyamayacağım:(

Sonra alışveriş merkezinin meydanına çıktık.Güneş pırıl pırıldı ve Duru koşturup durdu:




Sonra Mersin'in bir yaylasına mangal yapmaya gitmeye karar verdik.Daha önce de gitmiştik yazısı burada.Hava biraz ısınınca hemen mangal düşünen Adanalılarız biz:P

Burada hava yarı yarıya daha soğuktu.Yazın hoş oluyor ama bu mevsimde biraz üşüdük.Duru sinir içinde paltosunu çıkarıyor bu fotoğrafta ama sonrasında paltosunu da giydi hatta üstüne battaniye de örttük.Duru'yu ilk kez üşürken gördüm ,Ankara'da kar yağarken bile üzerinde ince bir hırkayla kahkahalar atan bir kızdır kendisi.



Çok güzel bir salata, ekmek, içecek, pişirmek için biber, kuru soğan ve domates getiriyorlar ve elbette bir de yanan bir mangal.Tuz, kırmızı biber ve kekik de geliyor kapların içinde.Sonrası tamamen size kalmış.Köfte, pirzola, sucuk, tavuk yiyebilirsiniz.Biz köftesine özellikle bayılıyoruz.



Bu da benim şirin kızım: {ve ayaklarım}




Bu da kızımın gözünden ben:




Yemekten sonra bir sürü kedi sevdik ve besledik.Hava çok güzeldi dönüş yolunda Duru yine uyuyakaldı:) Karnı doymuş, bol oksijen almıştı, şaşırtıcı olmadı.Adana'ya gelince markete gidip haftalık alışverişimizi yaptık.

Eve gelince bizimkiler sütlaç istedi.Hemen pirinci ocağa koydum sonra ertesi gün giyeceklerimi hazırlamak için odaya geçtim.Ertesi gün işe götüreceğim sabah kahvaltımı da hazırladım sonra Duru makarna istedi ona da bu makarnadan yaptım.

Bir pazar günü daha bitmişti.Bugün ise Salı, pazartesi bile geçti.E artık haftayı bitti sayalım:P

22 Mart 2015 Pazar

Cumartesi


Cumartesi planımız sinemaya gitmekti.Duru, ben Ela, Deniz, Defne ve Gül Abla bir AVM'de buluştuk.İçeri girdiğimizde kocaman bir tavukla karşılaştık.Normalde Duru bu tip kocaman tanıtım hayvanlarından korkar.Ama bu kez tavuğu çok sevdi ve birlikte bir fotoğraf çekilmek istedi.

Daha zaman var diye yeni açılan bir kitapçıya girdik.Filmin başlamasına onbeş dakika kala biletleri almaya gittik.Öyle bir sıra vardı ki sayın okur bir kaç dakika durup kalabalığa bakakaldık!

Bu sinema olaylarında genelde eşlerimiz önden bizim biletlerimizi falan almış olurdu biz de mısır falan işlerini halledip sinemaya girerdik.Meğer bilet almak için bayağı bir kuyruk oluyormuş.Sonuçta kızları bir alışveriş arabasına oturtup Deniz'e emanet ettik biz Gül Abla ile iki farklı sıraya girdik.Filmin başlamasına beş dakika kala biletlerimizi alabildik.Bir kampanya vardı ve biletle birlikte kova boy mısır oldukça uygun bir fiyata geliyordu.Üç çocuk ,üç yetişkin ve tek bir kova! Gül Abla ben hallederim dedi.

Sinema salonundan içeri koca bir kova mısır, altı içecek, iki soda, üç şişe su ile girdik.Ellerimizde paltolar, çantalar falan bayağı bir hengameydik:) Neyse çok şükür yerleştik.Sonra koca mısırı aldığımız küçük paketlere bölme şamatası başladı.Her şey hallolduğunda film başladı.

Şimdiye kadar gittiğimiz tüm çocuk filmlerinden daha güzeldi.Büyükler de küçükler kadar zevk aldı.Aslında Eloş filmin sonunu uyuya kaldığı için göremedi,Defne de bır bır konuşup durduğu için bence yeterince konsantre olamadı ama benim Duru'm filmi annesi gibi gözünü kırpmadan seyretti.

Sindirella'nın annesi ve babası ölmese daha iyi olacaktı ama o travmayı da "konuyu önemsemeyerek, sıradanlaştırarak" atlattık.Kötü üvey anne rolünde Cate Blanchet harikaydı.Ağzının ortasına indirme isteği uyandırıyordu:) Sindirella'nın annesinin ölürken kızına vasiyeti " İyi kalpli ve cesur ol" du.Film kızımızın tüm olanlara rağmen cesur olmasını ve iyi kalbini korumasını anlatıyordu.

Pek çok sahneyi çok çok sevdim.Ama iyilik perisinin Sindirella'nın annesinin elbisesini değiştirdiği sahne cidden şahaneydi.Sizin için fotoğrafladım ve kolaj yaptım.İçimde bir yerlerde kabarık etekli bir prenses elbisesi giymek isteyen bir küçük kız var sanırım:




Prensesin gelinliğine de bayıldım.Filmde pek çok kareyi bloguma koyarım diye ama bu gelinliği ilerde kızıma benzer bir şey diktiririm diye fotoğrafladım:) O küçük renkli çiçekler ve uyumlu çiçekli küçük tacına da bayıldım! Ne yazık ki fotoğraf çok net değil ama ben gözümü kapattığımda tüm ayrıntılarıyla görebiliyorum :P



Sinema çıkışı eşlerimizle buluştuk.Sonra herkes bir planı olduğu için ayrıldı.Biz başka bir alışveriş merkezine gittik.Duru'ya bir kask aldık.Malum yaz geldi ve bisiklet mevsimi başladı, Duru da artık büyük bisiklet sürüyor, kask almak şart olmuştu.Şunun şirinliğine bakın.İşte Duru ve yeni kaskı:


Sonra yine orada yemek yedik, biraz kitapçılarda gezdik, Duru'ya bir iki kitap aldık, Mudo'ya uğradık -outlet mağazası olduğu için çok indirimliydi ama maalesef hediye çekimi burada kullanamadım- Duru'ya çok şirin iki tişört aldım, "anne almayacağım sadece bakacağım" dediği için oyuncakçıya girdik, biz dolaşırken Murat biraz alışveriş yaptı, sonra bizde onun yanına inip seçmesine yardım ettik ve en son Duru'yu oyun alanında biraz oynatıp eve geldik.

Malum grip salgın ve biz sonuçta tüm gün kapalı alanlardaydık.Eve gelir gelmez Duru'yu banyoya soktum.Sırayla herkes yıkandı ve sıra geldi kitap okuma faslına.Duru'ya tam beş kitap okudum peşpeşe.Sonrasında çok şükür uyudu ve biz de uyuduk.Çok güzel bir gündü.Şu anda bile günü düşünürken kendimi mutlu hissediyorum..

20 Mart 2015 Cuma

Cuma !


Cuma mutluluğuna uygun, zıplamalı en tatlı fotoyu buldum.Daha önce de yayınladığım bir foto ama bu fotoğrafı her şeyiyle öyle çok seviyorum ki bir on kere daha görebilirsiniz.O minik ayaklar, sahil, güneş, yüzündeki ifade, sarı şortu ...{ biri beni durdursun:)}

Her ne kadar iki gündür güneş göremesek, çok sık yağmur hatta dolu yağsa da resmi olarak yaz mevsimi yaklaşıyor.Yazla ilgili çok sevdiğim şeyler var.Mesela;

1.Daha az giyinmek.Kaban, mont, ceket hatta fanila giymemek:P

2. Çilek, erik ,karpuz, patlıcan, yeşil fasulye, bezelye ve domates.

3.Deniz, kum ve güneş.

4.Uzun günler.

5.Seyahatlerin bu aylarda yapılması, yıllık izinler.

6.Ayak parmaklarına oje sürmek.

7.Çorapsız etek giymek.

8.Rengarenk giyinmek.

Yazarken bile mutlu oldum.Hadi bakalım inşallah az kaldı:)

Bugün gideceğimiz okul programı iptal oldu, arkadaşım çok hasta çünkü.Ben de açıkçası rahatladım okul oldukça uzakta -hatta Mersin'e bağlı bir ilçede- ve iyi bir okul olsa da minik bebeğimi o kadar uzağa göndermeye hazır değilim:)

Haftasonuna da bir sinema programı yaptık.Sindirella filmine gideceğiz.Daha önceki Durulu sinema deneyimlerimden biri hariç memnundum.Ama bu film için beklentim çok yüksek, gerçekten zevk alacağımı umuyorum.Hatta geçen filmde çok sıkıldığımız için Deniz'i de davet etmek için aradığımda "bu film güzelmiş" dedim, "emin misin?" diye sorduğunda karşılıklı gülmeye başladık:))

Duru biraz hasta gibi ama haftasonuna kadar daha iyi olacağını ve bahara yakışır bir haftasonu geçireceğimizi umuyorum:)

Bu haftasonu bu yazıyı okuyun lütfen.Daha önce okuduysanız bile okuyun.Ben dönüp dönüp okuyorum.

Kadınlardan kadınlara tavsiyeler başlığı çok dikkatimi çekti.Ünlü kadınlardan tavsiyeler ve hepsini çok anlamlı buldum.Ben size en sevdiklerimden biri olan "Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem tüm dünyayı değiştirebilir." sözünün olduğu 20. sayfadan link veriyorum ama hepsini okuyun bence.

El yazınızı bilgisayara yükleyip tüm yazıların el yazınızla yazılmasını sağlayabilirsiniz.Bu benim önümdeki projelerden biri ve yakında yazılarımı elimle yazmışım gibi okuyabilirsiniz;)

Ve şu video da haftasonunuza  neşe katsın.Çok şirin bu bebekler ya!

Şimdi de kişisel bir rica ile yazıyı kapatıyorum.23 Nisan'da arkadaşlarımızla İstanbul'a gitme planı yaptık.Bu bir kaç gün için çocuklarımızı götürebileceğimiz etkinlik, oyun alanı vs ile ilgili her türlü öneriye açığım.Kidzania, Kidzmondo ve Oyuncak Müzesi aklımdaki seçenekler , ne dersiniz? Duru için uygun olur mu? Sizin başka önerileriniz var mı?

Herkese mutlu, sağlıklı, neşeli ve güneşli bir hafta dilerim !





19 Mart 2015 Perşembe

Mart



Çılgın bir ay.Yani sabah kalkıp ışılyan güneşe mutlulukla bakıp akşam delice yağan doludan koşarak kaçmaya çalışabiliyorsun.Giyinmek tam bir sanata dönüştü.Üşümemek ya da terlememek ite bütün mesele.Ben genelde beceremiyorum :) Aslında tek yapmam gereken telefondan bir sonraki günün hava durumuna bakmak ama nedense olmuyor.

Eve gittiğimde üstümü değiştirir ev kıyafetlerimi giyerken bir yandan da ertesi günün kıyafetlerini iç çamaşırından çoraba kadar -takılar da dahil olacak şekilde- hazırlıyorum.Ve akşam mesela tişört çıkarmışsam sabah kalktığımda kar da yağıyor olsa tişörtümle çıkıyorum :))

Akşam yemeğinden kalanları toparlarken de ertesi sabah işe götüreceğim kahvaltımı hazırlıyorum.Peynir-domates,sandviç ya da müsli gibi.Akşam yatarken yapacak çok iş birikmemiş oluyor ya da sabah kalktığımda ne giysem ne yesem diye uğraşmamış oluyorum.Göbek adım "planlı yaşamak" adım da "listeler yapmak":))

Yarın Duru için okul bakmaya öğlen arası bir arkadaşımla beraber gideceğiz.Onun küçük oğlu da Duru yaşlarında ay farkı var sadece.Yavaştan bu okul işlerine bulaşmaya başladım, hayırlısı.

Sonra spor hocalarımız bizi ziyarete gelecekler.Sezoş bir sütlü tatlı yapacak ben de kurabiye yapmayı planlıyorum. İş yerine değil de eve geliyorlarmışçasına hazırlanıyoruz:)

Bu ara kendimi kitaba vurdum ama aşk kitapları.Hatta okuduğum "gölgelerin ressamı" isimli kitabı okumayı erteleyip yani yarım bırakıp bir aşk romanına başladım.Çok saçma, çok sığ ama beni çok rahatlatıyorlar.Dün bazı yerleri okurken kendime{okuduğum için} ve yazara{yazdığı için} kızdım ama bu ara bu ruh halimdeyim demek.



17 Mart 2015 Salı

Duruca



*Duru su içtikten sonra ağzının üstünün ıslak olmasına kesinlikle tahammül edemiyor.Bu ilginç çünkü ben denedim su içtikten sonra ağzımın üstü ıslanmıyor ama onun ağzı küçük olduğu için sanırım dudaklarının üstü, bıyıkları ıslak oluyor:) Su içtikten sonra ağzını mutlaka silmesi gerekiyor.E her zaman yanında peçete olmuyor o da ağzını kolunun dış kısmına siliyor.Bu konuda onu uyarıyorum çünkü bu bir annenin görevi, çocuğuna toplumda hoş karşılanmayan davranışları öğretmek.

Neyse işte Duru'nun işe geldiği bir gün yine su içmesi ve elbette ivedilikle ağzını silmesi gerekti.Bakındı etrafta peçete yok yanımızda da Zeynep Abla var koluyla açıkça silmemesi gerektiğini biliyor.Kolunu hemen masaya uzattı, kafasını ağzı koluna gelecek şekilde yatırdı.Başını çok hafifçe hareket ettirerek ağzını sildi bir yandan da yüksek sesle şöyle dedi "kafamı dinlendiriyorum" :))))

Zeynep Abla ne yaptığını anlamadı bile.Gerçekten kafasını dinlendirdiğini düşündü:) Bense hala gülüyorum!


*Ben öyle çok bakımlı bir kadın değilim ama ben bile ara sıra elime pamuk alıp yüzümü siliyorum :P Bu çok arada zamanlarda Duru yanımda bitiyor ve o da yüzünü pamukla bir şeyler dökerek temizlemek istiyor.Ben bunu kullanıyorum.Duru'ya ASLA veremem.Ne yapayım diye düşündüm ve ona gülsuyu aldım.Ara sıra yüzümü sildiğimde yanımda bitiyor ve birlikte pamukla yüzümüzü temizliyoruz.Bazen ben de gülsuyu kullanıyorum.


*Eline kitabını alıyor ve yüksek sesle okuyor.Uydurmasyon okumalarına hastayım.Son dönemlerde bir de oyuncak bebeklerine okuyor "kardeşime kitap okuyorum" diyerek:))




*Her akşam gelinlik giyiyor.Her ama herrrrr akşam.Kimi zaman pijamasının üzerine ama genelde fanilasının üstüne.Odasında gelinliğini gizlice giyiyor ve oturma odasına geliyor.İçeri bir girişi var gerçek gelinler de o hava yok arkadaş.İhtişamlı bir giriş sonrası babasıyla dans ediyorlar."Baba düğün abi{damat} yok ya o yüzden seninle dans ediyorum, annem de kendi babasıyla dans etsin diyor":))Bize her gün düğün anlayacağınız:)



15 Mart 2015 Pazar

Haftasonu ve elbette bir doğumgünü!


Cuma günü öğleden sonra izin alıp Duru için okul baktık.Yarım gün olmasıyla kalbimi çalan - ve çok övülen!- devlet okulu ile başladık.Tam bir hayal kırıklığıydı.Okulun her yerinde duyulan çok yüksek sesli bir müzik vardı, çocuklar başıboş koşturup duruyorlardı.İsteyen herkes içerde rahatça dolaşıyordu kolundan tutup bir çocuğu götürsem kimse farketmez gibiydi.Öğretmen olduğunu tahmin ettiğim genç kızlar köşelerde fısır fısır sohbet ediyordu.Bir öğretmene gürültüyü sorduğumda bir kısım çocuğun boş zamanı olduğunu diğer çocukların sınıflarda ders yaptığını söyledi.O gürültüde ben onu zor duyuyordum başka sınıflarda konsantrasyon nasıl sağlanır bilemedim.

Sonra özel bir okula gittik.Oranın ortamına da pek bayılmadım.Daha sonra moralim çok bozulmuş ve yorulmuş olduğum için o gün gezmeyi planladığımız iki anaokulu-kreş tipi okulu arayıp ertesi gün için randevu aldık.

Böylece işimiz planladığımızdan önce bitmiş oldu ve Murat beni bir alışveriş merkezine bıraktı.Akşam Deniz'in doğumgünü için plan yapmıştık. Bir haftasonunu doğumgünü kutlaması olmadan geçirirsek garipseyeceğimiz kesin:) Çok apar topar bir plan olduğu için {doğumgünü olduğunu o gün öğrenmiştik!} hediyemiz yoktu.Gül Abla'yı aradım hediye almadıysa onun için de alabileceğimi söyledim.Ortak alalım dedi.Sonuçta bir gömlek ve gömleğe uygun bir kolye aldım.

Eve geçip Duru'yu aldıktan sonra balıkçıya doğru yola çıktık.Kalabalık ve eğlenceli bir gün olduğu için balıkçıya dair ayrıntı veremeyeceğim ama bir süre çok sık gittiğimiz bu mekanı müşteri profili yüzünden terk etmiştik.Bir masada aileler diğer masada torunu yaşında sevgilisi ile gelmiş amcalar falan oluyordu:) Bir keresinde eski bir tanıdığımızı sevgilisi ile görmüştük ve adam da biz de ne yapacağımızı bilememiştik.Görmezden geldik elbette ama özellikle çocuklarla gidince bu tip konular önemli oluyor.

Yalnız sonuçta hesap geldiğinde bu mekana yine şans vermeye karar verdik:)Ben genelde hep dil balığı yerim bu kez gümüş balığı yedim ve kesinlikle artık hep gümüş yerim diyorum.Sonrasında pasta geldi, mumlar üflendi, fotoğraflar çekildi:



Gül Abla,Murat ve Mesut Abi masanın karşısında oturuyordu bu sebeple fotoğraflarda yoklar.Nice yıllara Deniz! Kızınla, eşinle mutlu, sağlıklı, huzurlu bir hayat diliyorum.

Cumartesi sabahın köründe iki okul görüşmemiz vardı.Her ikisini de beğendik, her ikisinin de kendi içinde artıları eksileri vardı ve sonuçta biraz daha gezinmeye ve özel okulların anaokullarını da değerlendirmeye almaya karar verdik.Duru'nun yarım gün yerine tüm gün okula gideceği kesinleşti gibi.Bakalım.

Okul görüşmelerinden sonra E.nes F.ırın'da kahvaltı yaptık:


Sonrasında yürüyüş yapmaya karar verdik.Duru'ya Ka.zım Büfe'den çift kaşarlı tost aldık, ve tam 6km yürüdük.Yürüyüşün ortasında Atatürk Pakı'nda mola verdik.Duru çimenlerin üzerinde koşturdu.Çok şirindi:



Sonra çimenlerde yuvarlandı, biraz köpek sevdik ve biraz daha koşturdu:



Sonrasında bir şeyler yiyip eve döndük.

Pazar günü şu yazıda verdiğim unsuz, şekersiz pankek tarifini denedim.Yorumlarda bir okur tarifin çok kötü olduğunu söylemişti bu yüzden çekine çekine yaptım ama biz bayıldık.Ba-yıl-dık!

Kahvaltıdan sonra koltuklara yayılıp tembellik yaptık.Hava yağmurluydu ve evde oturup çizgi film izlemek de çok zevkliydi.Bir ara yağmur durdu ve biz de dışarı çıktık.Ama bir alışveriş merkezine gittik çünkü yağışın devam edeceği öngörülüyordu.

Biraz gezdik, bakındık sonra yemek yedik.Duru yemekten sonra gezinirken arabasında uyuyakaldı.Biz Murat'la AVMnin içinde sıkı bir yürüyüş yaptık sonra oturup bir çay içtik.Bol bol sohbet etme fırsatı bulduk.

Eve dönmeden önce markete uğrayıp alışveriş yaptık.Eve dönünce aldıklarımız yerleştirdik, banyo yaptık ve çay demleyip tv karşısına geçtik.Birazdan Duru'ya bugün aldığımız yeni kitapları okuyacağım ve sonra da uyuyacağız.Yarın pazartesi!

13 Mart 2015 Cuma

Cuma!


Bazen gazete okurken ya da televizyon izlerken kendimi "Truman Show" da gibi hissediyorum.

"Truman Burbank, kartpostalları aratmayacak güzellikte bir adada yaşamaktadır. Bir işi, evi ve çok sevdiği karısı vardır. Ancak truman dışında herkes bunun bir oyun olduğunu bilir. Trumanın yaşamı gerçek sandığı bu stüdyolarda tam otuz yıldır, aralıksız olarak ve reklam vermeden bu yaşamı 24 saat boyunca canlı olarak televizyonda yayınlanmaktadır.

Trumanın annesi, babası ve eşi kısacası tüm ailesi de sahtedir. Çocuklugunda bile dış dünyanın olmadığı Truman'a ikna edilmeye çalışılmıştır. Okullarında kaşiflik gibi dış dünyanın görülmesine sebep olacak meslekleri özenmesine izin verilmemiştir. Bir gün sudan korkutulmaya çalıştırılmak için ve sahte babasının bu sahte hayatı sürdüremeyeceğini söylediği için kayıkta babasının denizin dibinde boğulma sahnesini yaratılmıştır.

Lise yıllarında karşılaştığı bir kıza aşık olmuştur, ama bütün oyuncular tarafından bu kızdan ayrılmasını istemiştir. Kızın sahte adı Lauren'dir ama kızın sahte babası tarafından söylenti Fiji adalarına kaçıp diziden alındığında gerçek adının Sylvia ve bütün bunların bir düzmece olduğunu anlatmıştır.

Truman bu ana kadar hiç şüphelenmemiştir, ta ki babasını caddeden geçen insanlar arasında görünceye kadar... Zaten sahte eşinin evlilik fotoğrafında bir yalan işareti yaptığını da gördüğünde tüm gerçekleri öğrenmeye başlamıştır. O zaman 30 yaşına girdiği bölümde dizinin yönetmenine direnmiş ve sonunda gerçek dünyaya ulaşmıştır."


Sanki benim için oynanan bir oyun varmış gibi geliyor.O kadar saçma ki bazı şeyler ,o kadar anlamsız ki gerçek olamazmış gibi hissediyorum.Mesela şu haber, hele şu haber.Bazen de okurken ağladıklarım oluyor.

Bugün Duru'ya kreş bakmak için öğleden sonra işten izin alacağım.Dört okul dolaşacağız, gönlümden geçen yarım gün gitmesi ama bakalım.

Akşam da arkadaşlarımızdan birinin doğumgünü için balıkçıya gideceğiz.Daha hediye de almadım, okul gezdikten sonra o işi de halletmeyi planlıyorum.Ama daha ne alacağımı düşünmedim bile:P

Yazımı çok sevdiğim ve sık sık okuduğum bir köşe yazısıyla bitirmek istiyorum.Herkese iyi haftasonları.Mutlu, heyecanlı ve aşk dolu geçsin!



Gıcık Duru:


İşte tam da böyle bir şey:

11 Mart 2015 Çarşamba

Bulutlara dikkat !


Adana yağmurlu.Yaz gelmişti, hava çok sıcaktı nerden çıktı bu yağmur?

9 Mart 2015 Pazartesi

Pazar: Yavuz.starharası; atlar, köpekler vs

Pazargünü arkadaşlarımızla kahvaltıya gitme planımız vardı aslında.Sonra arkadaşlarımızın bir işi çıktı ama biz Duru'ya ata binme planından bahsetmiştik.O kadar heyecanlanmıştı ki onun hayallerini kırmak istemedik ve hazırlanıp gittik.

Adana'da kahv.altı.da ata binebileceğiniz bir yer daha var ama biz burayı tercih ettik:


Biz ve yüzlerce kişi diyebiliriz aslında.Öyle kalabalıktı ki önce yer bulamayacağımızdan endişelendik, sonra arabayı kilometrelerce! öteye parkettik ve sonuçta güneşin altında yanan bir masa bulmayı başardık:


Etraf delice kalabalığa rağmen o kadar otantikti ki:





Masalar da çok şirin ve çok temizdi:



Çok tatlı insanlar vardı.Genelde tüm aileler çocukluydu.Duru bir köpek gördü ve çok sevdi.Yanına gidip gitmemek konusunda çok tereddüt yaşadı ama sonuçta köpeği sevmeyi başardı.Kızımın yüz ifadesi oldukça komik olsa da "Fişo" isimli bu köpeğin hastası olduk:



Başka şirinlikler de vardı elbette.Şu saçlara, tipe bakar mısınız?


İki şirinin birlikte bir fotoğrafı olsun istedim.Ancak bu kadar oldu:




Çok ciddi bir kalabalık vardı ve garsonlar yetişebilmek için koşturup duruyordu.Kahvaltıyı masaya getirebilmek için Murat'ın tüm becerisini kullanması gerekti.Murat her konuda süper beceriklidir ama iyi ilişkiler kurmak, adam bağlamak gibi konularda üstüne yoktur.Teyzemin kızının düğününde bir garsonu bağlamıştı teyzem düğün sahibi olmasına rağmen bizim masaya gelip giden içeceğe, yemeğe bakakalmıştı.Allah Allah diyip duruyordu:P Burada da kahramanım yine iş halletmiş geliyor:





Kahvaltıyı beklerken masaların yanındaki parka uğradık:

 
 


Ve işte kahvaltı.Zeytinler, peynir tabağı, yağda yumurta, sucuk, çeşitli gözlemeler, sıkmalar ve çay vardı.Sonra bal- kaymak ve tahin helvasının unutulduğu anlaşıldı.Bunu da hesaptan düştüler:)





Duru kahvaltıya bayıldı.Çünkü o bir zeytin canavarıdır:



Murat gözlemeci teyzelerle öyle samimi olmuş ki ıspanaklı, kaşarlı gözlemeler, sıkmalar yetmezmiş gibi bize açık ekmek servisi de yaptılar.Kahramanımın gözlüklerinden beni görebildiniz mi?


Göremeyenler için ben:


Kahvaltıdan sonra jeton alıp at binmek için sıraya girdik.Üç boy at var.İlk başta fotosu olan midilliler, orta boy pony ve büyükler için kocaman bir at.Duruya midilli bileti aldık ama ponyye bindi.Çünkü sıra sistemi bir garip.




Kızım ilk başta çok korktu ama yine de beklediğimden cesurdu.Hiç itiraz etmedi, inmeye çalışmadı.Sadece yüzündeki ifadeden korktuğu anlaşılıyordu:






Kahvaltıdan sonra Duru arabada uyuyakaldı.Murat da bir kaç işini halleti.Sonra tesadüfen arkadaşlarımızla karşılaştık , beraber mangal yaptık.Spontane bir piknik oldu.Adana'da mangal yapmak beş dakikalık bir iştir.Hemen yakılır, pişirilir ve yenir.Her yer kebap kokar bu yüzden:)

Piknikten sonra biraz göl kıyısında dolaştık.O kadar güzel yerler var ki bakarken bile insanın nefesi kesiliyor.Fotoğraf yeteri kadar yansıtamasa da:




Arkadaşlarımızdan ayrıldıktan sonra arabamızı pakedip tam 5.5 km yürüdük.Yolda bir dondurmacıya uğramak dışında hiç durmadık.



Murat Tiriliçe(Tirileçe?) tatlısı yedi:



Sabahın köründe evden çıkıp akşamın bir yarısı eve gelmeden önce bir de markete uğrayıp haftalık alışverişimizi yaptık.Eve girer girmez Duru'yu banyoya soktum.Tonla hayvanla karşılaşmış, bir sürü yeri ellemiş kızımızı bir güzel yıkadıktan sonra nihayet oturabildik.Şu an çok mutluyum ve "Gönül İşleri" dizisini izliyorum.

Çok yoğun bir haftasonuydu.Yoruldum ama gerçekten yaşadığımı hissettiğim günler tam da böyle günler oluyor.Şükürler olsun!

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..