30 Haziran 2015 Salı

Son dönem kitapları



Son hız bitirdiğim iki kitapla buradayım.Birine öldüm bittim biri için de "eh işte" diyebiliriz.

Tatlı Aşk: Dünyaca ünlü piyanist bir kadın var.Ama dahi düzeyinde bir piyanist.3 yaşında hayatında ilk kez gördüğü bir piyanoyu çalmaya başlamış düşünün.Kadın kariyer odaklı bir hayat yaşıyor ama bir gün kızkardeşlerinden biri diğer kızkardeşin ameliyat olduğunu ve aile fırınının işletmesi için yardıma ihtiyaçları olduğunu söyleyerek arayınca herşeyi bırakıp kasabasına dönüyor.Ama kızın aslında ailesiyle arası çok kötü.Anne ve babaları ölmüş geride sadece iki kızkardeş var.Bu arada kitabın bir de yakışıklısı olduğunu tahmin etmişsinizdir.Olaylar gelişir.



{Ailesinin kıza düşman olma sebebi çok saçma.Kadının menejeri tarafından bir malmışçasına yıllardır kullanılıyor olması çok saçma.Ama kadının herkesin tüm düşmanca tavırlarına rağmen pes etmeyip kendini sevdirmesi, hatalarını anlamalarını sağlaması çok dokunaklı.}


Siyah Kadife:Romantik bir kitap.Birbirinden çok etkilenen iki kişinin önce imkansız olan aşkı zamanla herşeyin alt üst olmasıyla bir sürü tesadüf sonucu bir tür zorunlu evliliğe dönüşüyor.Kadın önceleri adamın dayısının karısıyken dayı ölünce ve bir takım yanlış anlaşılmalar sonucunda kadınla adam evlenmek zorunda kalıyor.Ama ilk baştan beri birbirilerinden etkilendikleri için bu oldukça güzel sonuçlanıyor.Romantik bir kitap.Ben çok çok sevdim.


{Dayı çok kötü biri.Dolayısıyla a dayısının karısıyla evlenmiş falan demiyorsunuz.Ben en çok kızın tam bir hanımefendi olarak yetiştirilmiş olmasını sevdim.Asla çok sinirlenmiyor, asla terbiyesiz bir tavrı yok, kusursuz bir hanımefendi.Cidden kendime örnek aldığım tavırları oldu.Bir yerde kocama küsecek değildim elbette diyip medenice adama günaydın diyor mesela.Adam bile şok oluyor çünkü bir gün önce kızı çok kırdığının farkında.Ama bu kırgınlığını bile hanımefendi bir şekilde gösteriyor , günaydın demekten kaçınmıyor}


Şimdilerde Tess Gerritsen'in bir kitabını okuyorum.{Günahkar}Sanırım daha önce okuduğum bir kitap ama ne yazık ki hatırlayamıyorum sadece bazı anlarda kitap tanıdık geliyor.Ühü. Bir tür delirme mi, bunama mı nedir bilmiyorum ama biraz korkunç bir durum.O kadar korkuyorum ki blogdaki eski yazılarımı cidden okumuş muyum diye araştıramıyorum bile:)





29 Haziran 2015 Pazartesi

Havuz deniz sezonu


Havuz deniz sezonu açıldı!

Haftasonu kayınvalidemlerin yazlığına gittik.Ramazan ayında bu kadar gezmeyi kimsenin gözü almadığı için tek başımızaydık:) Aslında bize kalsa hayatta gitmezdik ama Duru tam bir su kuşu olduğundan , bizimde hayatımızın amacı onu mutlu etmek olduğundan gözümüzü kararttık.

Çok da güzel oldu.Onun mutluluğu , o minik ayaklarıyla kumsalda salınması, ıslak saçları, dalgaların arasında uzanıp kıyıya vuran her dalgayla kahkahalar atması herşeye değdi.

İlk başta havuza gittik.Çocuk havuzunda uzun süre oynadı.Yüzmeye çalıştı filan:)


Ama havuz binaların arasında kaldığı için gölgeydi ve dolayısıyla çok soğuktu bir süre sonra Duru'nun dudakları morarmaya başladı.Delice bir rüzgar da esince en azından güneşin ısıttığı sahile inmeye karar verdik.



Sahilde kumların ayağına yapışmasından hoşlanmasa da, deniz tuzlu diye mırın kırın etse de aldırmadık.O da alıştı ve sonrasında denizden daha da çok keyif aldı.

Baba kız pozu:




Kolluklar takılmış yüzmeye gidiliyor:) Bir su yutmuş olarak döndü ki sormayın.Burnunda sümük falan da kalmadı.Pek sevindim:)



Bu kadar koşturmacadan sonra acıktı tabi.Oradan geçen mısırcı Ma.kbule Teyze'ye seslenip mısır aldık.Sahil, deniz, kum, güneş ve mısır ayrılmaz bir bütündür zaten!



O gece yazlıkta kalıp ertesi gün eve döndük.Sabah tekrar bir havuz , deniz turu yapmayı gözümüz almadığından Duru'ya ikna amaçlı olarak bir tavşan almayı teklif ettik.Sağolsun kabul etti ve biz de tavşanı alabilmek için havuza girmeden ! evmize döndük.Ve  çok sevgili tavşanımız "zıplak"la yeni bir hayata başladık.

Deniz, kum, güneş, mısır ve tavşan işte mutluluğun formülü:) {dört yaşındaysanız}

26 Haziran 2015 Cuma

Cuma: 2 cenaze 1 iftar daveti



Bu hafta iki arkadaşımın annesini kaybettik.Çok üzücüydü.Kaç yaşında olursan ol anneni ya da babanı kaybettiğinde bir çocuk oluyorsun sen.Annesiz bir çocuk :(

Bir cenaze Osmaniye'nin Düziçi ilçesindeydi.İş yerinden arkadaşlarla minübüs kiralayıp gittik.Düziçi tahmin ettiğimden de uzakmış sonuçta 10:30 da çıktık saat 15:30 gibi dönebildik.Oruçlu olmama rağmen o sıcak, yol vs beni pek etkilemedi.

Diğer cenaze ise resmen bir şoktu bizim için.Arkadaşımın annesine sadece bir hafta önce kanser teşhisi konulmuştu ve hastamızı üç beş gün içinde kaybettik! İleri evre ve daha öncesinde hiç bir belirti vermeyen mesa.ne ca.

O cenazede de güneşin altında oldukça uzun bekledik.O gece çok uykusuzdum sadece 4 saat uyumuştum ve cenazeden sonra arkadaşlarla bir alışveriş merkezine gitmemize rağmen iftara kadar kötüleşmeden idare ettim.

Sahura kalkmak kesinlikle çok anlamlı.Az ama protein ağırlıklı yiyorum üstüne de çay ve hurma ile bol su.Suyu iftardan sonra devamlı içiyorum.Akşam boyunca sahura kadar 2 lt su içmiş oluyorum.Sonuçta orucumu açarken delice bir su içme isteği de olmuyor.

İftarda da sadece bir tabak sebze yemeği,salata ve yanına bol karpuz yiyorum.Çayın yanında da üç beş hurma alıyorum.Bu kadar.Ve yetiyor.

Abartılı ramazan sofralarından rahatsız oluyorum açıkçası.Deliler gibi ,patlayana kadar yemek için mi tüm gün aç kalıyoruz? Bu işin felsefesi kesinlikle bin çeşit yemekli ramazan sofraları değil bence.Hani aç insanları anlayacaktık? Hangi aç insan tüm gün yemek yemeyip mükellef sofralara oturuyor acaba?

Bir kaç yıl önce Murat'la ünlü bir otele iftara gitmiştik.O kadar çok çeşit vardı ve her şey o kadar lezzetliydi ki.Gözüm de aç olunca ne bulduysam yedim.Kısırlar, börekler, etler, tatlılar , meyveler.Sonuçta karnıma bir ağrı girdi size anlatamam.Resmen iki büklüm döndüm eve:))) Ramazan'ın ruhuna hiç yakışmayan bir durum.Daha azla yetinebilmek, daha azla yaşayanları anlayabilmek, yokluğa göğüs gerebilmek, elimizdekinin kıymetini bilmek olması gereken, iki büklüm eve dönmek de olmaması gereken:)))

Markete bir giriyorum herkes delice alışveriş yapıyor.Ya bazı ürünler resmen kapışılıyor.O market arabaları kıtlık varmış gibi dolduruluyor.Açken alışveriş yapmamak lazım gerçekten de:)

Bu konuyu okurken "aynen" diye tasdiklediğim Deniz'in şu yazısıyla kapatayım.

Bu akşam da kayınvalidemler bize iftara gelecek.Menümü yazıyorum: Mercimek çorbası, mantarlı et sote, bulgur pilavı, zeytinyağlı fasulye, közlenmiş patlıcanlı bir zeytinyağlı yemek ve salata.

Normal davetlerde yaptığımdan daha az çeşit yaptım hatta.Börek tarzı bir şey yok mesela.Çünkü tüm gün aç olan midenin üzerine delice yemek yollamak çok sağlıklı değil.Üstelik de zaten azıcık yer yemez doyuyorsun.Kalan tonla yemek oluyor günlerce  uğraş ki bitiresin.

İşten biraz erken çıkıp eve gideceğim.Ana yemeği ben yapacağım.Salata sosları, masa kurma vs işlerim var.Bakalım.

Herkese mutlu haftasonları diliyorum.






23 Haziran 2015 Salı

Son dönem kitapları 5



Bir sürü bir sürü kitap okumuşum.Ya da çok uzun süredir kitap yazısı yazmıyorum:) Neyse ne işte karşınızda son dönem okuduğum kitapların kısa bir özeti.Hemen hemen tümünü beğendiğimi söyleyebilirim.

Kitabın sonunu ,sürprizini hep parantez içlerine yazdım.Kitabı okurum diyorsanız parantez içlerini okumayın:)

Diriliş: Tess Gerritsen çok iyi bir yazardır.Hiç bir kitabında hayal kırıklığına uğramadım.

Kitap Botswana'da bir safari gezisini ve geziye katılan 7 turist, bir rehber ve bir iz sürücünün safari maceralarını anlatarak başlıyor. Gruptakilerden birinin anılarından anlatılan bölümler şimdiki zamanda işlenen bir cinayetle bağlantılı.Kitap flashback denilen geri dönüşlerle anlatılıyor.

7 kişilik gruptaki hemen herkes bir bir ölüyor, herkes birbirinden şüpheleniyor, grup bir şekilde birbirine düşüyor gruptan sadece bir kadın kurtuluyor ve o da o kadar korkuyor ki bir daha Güney Afrika'dan ayrılamıyor.Evlenip oraya yerleşiyor ve kendisini neredeyse evine hapsediyor.Katilin  geri dönüp kendini öldürmesinden korkuyor.

Ama günümüzde işlenen cinayetler bir şekilde kendisini olayın tek görgü tanığı haline getirdiği için bir şekilde oradan çıkıp katille yüzleşmesi gerekiyor.Korkmaktan bıkmış, korkarak yaşanmayacağını anlamış olduğu için her şeyi göze alıp polis korumasında Amerika'ya geliyor.

{Sonuç elbette sürpriz, yıllardır katil sandığı kişinin katil olmadığını öğrenen kadın gerçek katille yüzyüze kalıyor.Ve bu kez onu öldürerek her şeye son veriyor.Adam insan öldürmekten hoşlanan bir psikopat.Başka insanların kimliği ile yıllardır resmen insan avlıyormuş.}

Sürpriz Balayı: Şimdi bir edebi başyapıt değil elbette.Ama rahat okunan eğlenceli bir kitap.Düğün günü kendisini aldatan kocasını terkedip balayı tatiline en yakın arkadaşının abisiyle giden kadının gerçek aşkı bulması.Hah!

Karmakarışık: Yine rahat okunan, eğlenceli bir kitap.Süper yakışıklı, zengin ve hırslı bir işadamının şirkete yeni gelen kendisi kadar hırslı bir kadına aşık olması anlatılıyor.Adam hayatında bir kadınla ikinci kez beraber olmayacak kadar çapkın ve kendini beğenmiş.Bu kız kendisini reddeden belki de ilk kadın.Reddetme sebebi de bir erkek arkadaşının olması.Erkek arkadaş sünepe falan tabi:) Romantik komedi tadında bir kitap.

{Birbirlerine aşık oluyorlar, flört ediyorlar, sonra elbette bir yanlış anlaşılma her şeyi mahvediyor ama esas oğlan kızın gönlünü bir şekilde alıyor }

Psikiyatrist: Bu çok iyiydi.Beni ters köşe yaptı.Olayın kurgusu, yazarın anlatımı, üslup, çeviri ve sürpriz bir son.Harikulade bir kitap diyebilirim.

Psikiyatrist erkek arkadaşının Avustralya'ya gitmesi sebebiyle bir hastasını devralan psikiyatrist kadın hastanın kendisine bahsettiği 'kara adam'la  ilgili sorun yaşamaya başlar.Hasta kaybolur, kara adam bir şekilde kadına ulaşır, kadın en yakın mesai arkadaşlarından bile korkmaya başlar.Bu arada erkek arkadaşından da haber alamamaktadır çünkü ıssız bir adaya gitmiştir adam.Neyse işte olaylar öyle bir raddeye gelir ki kadın ölümden döner.Ama kimse kayıtlarda görünmeyen bu kadınla ilgili ona yardım etmemekte, inanmamaktadır.Ortada bir şeyler dönmektedir ama ne?

{Meğer psikiyatrist kadın çocukken tecavüze uğramış hem de yarı akıllı amcası tarafından.Annesi de bu olayı geçmişe gömmek için kızın adını değiştirmiş ve olayı unutturmuş.Olayın üstünden yıllar geçmesine rağmen erkek arkadaşıyla evdeyken  bir çocuk kitabı kadının tüm anılarını, korkularını tetiklemiş o korkuyla yanlışlıkla erkek arkadaşını öldürmüş.Sonra da tüm anılar birbirine karışmış.Tedavi etmeye çalıştığı hasta kadın gerçek değil.Araştırmalar sonunda bir isme ulaşıyor o isim de kendi çocukluk ismi aslında.Olayın olduğu yere gidiyor ve bir şekilde her şey anlaşıldığında kadın kendi benliğinin içinde kayboluyor.Doktor olduğu hastaneye umutsuz bir vaka olarak dönüyor.Ama kitabın sonunda iyileşmeye başladığını anlıyorsunuz.Merak etmeyin her şey iyi olacak.}

Aşk Ölümden Uyanıştır: Düğün günü nişanlısı tarafından yüzüstü bırakılan Nina, düğününün olduğu kiliseden eve dönmek üzereyken kilisenin havaya uçmasıyla, kendinin ve konukların ölümden kıl payı kurtulduğunu anlar.

Şehirde de geçmişteki bombalama olaylarından sonra, yeni seri bombalamalar başlamıştır. Bu yeni bombacı, geçmişteki bombacıyla aynı imzayı (el yapımı bombaların tarzı aynı) taşımaktadır. Ve bomba ekibinin başı dedektif Sam Navarro, bu bombacının peşine düşer. Kilisedeki bombalamanın da bu seri bombacının imzasını taşımasıyla da Sam ve Nina'nın yolları kesişir.

{Bombacı katil içerdeki bir tutuklu tarafından savcıyı öldürmesi için tutulmuş meğerse.Savcı tutukluyla anlaşma yoluna gitmiyormuş savcı ve hakimler ölürse yeniden yargılanırım diye düşünen manyak bir kiralık katil tutmuş.Hedefin kim olduğu anlaşılıp kendisinden şüphelenmesinler diye de katil avukat ve savcıların toplu bir konserini bombalayacakmış.Bu yüzden de konserin olduğu mekana yer gösterici olarak girmiş.Bir gün de bir bisiklet çarpmış ona ve acil servise gitmiş.Bizim esas kız o gün görevli olan hemşireymiş nişanlısı da adamı muayene eden doktor.Bu yüzden düğünü bombalamak istemiş.İki görgü şahidi de ölsün diye.Ama damat kızı düğün günü ekince boş kilise patlamış oluyor sonuçta ve polis bir şekilde bağlantıyı kurup büyük bombalamayı engelliyor.Polis terkedilen geline aşık oluyor bu arada.Mutlu son!}

Londra Caddesi: Çok beğendim! Sıradan bir aşk kitabı ama harikaydı.Üst üste bir kaç kez okudum.İflah olmaz bir romantiğim ben!

Johanna'nın alkolik bir annesi ve bakması gereken küçük bir erkek kardeşi vardı. Babası alıp başını gitmişti, evi geçindirmek Johanna'ya kalmıştı. Artık sadece kardeşi için yaşıyordu.Ona bir abladan çok anne gibi bakıyor.

 Erkek arkadaşlarını da bu yüzden zenginlerden seçiyordu. Kendi arzuları onun için önemsizdi. Pasaklı kotu, dövmeleri ve hırpani tişörtüyle şehrin en seksi serserisi Cameron hayatına girdiğinde Johanna'nın bütün ezberi bozuldu.

Cameron, barda birlikte çalıştıkları bu mesafeli görünen kıza çok önyargıyla yaklaşıyor önce.Zengin erkeklerle para için sevgili olan bir kızı aşağılamak çok kolay.Sonra kızı tanımaya başladıkça kendinden utanıyor ve her ikisinin de hayatı değişiyor.

Müthiş Bir Şey: Harika bir konu, nefes kesen küçük öyküler.Savaşlar, ayrılıklar, ölümler kadar çok ufacık olayların da anlatıldığı insana dair müthiş öyküler.

Bir akşamüzeri Amerika'nın isimsiz bir şehrinde aniden meydana gelen deprem yüzünden birbirinden tamamen farklı dokuz yabancı, bir pasaport ve vize ofisinde mahsur kalır. Yanlarında çok az miktarda yiyecek vardır ve bulundukları yer su almaya başlamıştır, üstelik hiçbir çıkış yolu yoktur.

Kapana kısılan bu dokuz kişi için psikolojik stres katlanamayacakları bir noktaya gelir. İşte o anda aralarındaki yüksek lisans öğrencisi herkesin kendi hayatından bir hikâyeyi, daha önce kimseyle paylaşmadıkları "müthiş bir şeyi" paylaşmasını ister. Verdikleri ölüm kalım savaşının baskısı altında bile olsa romantizm, evlilik, aile, siyasi görüş değişikliği ve kendini keşfetmeyle ilgili şaşırtıcı hikâyelerini anlatır hepsi.

{Sonu muallak olduğu için puan kırıyorum}

Reklam aşkı: Tümünün içinde beğenmediğim tek kitap bu.
Lexi White, üniversite hayatının en başarılı günlerini yaşadığı sırada babası rahatsızlanınca bir saniye bile düşünmez; her şeyi bırakır ve babasının bakımını üstlenmek üzere evine geri döner. Yıllarca onunla ilgilenir, ihtiyaç duyduğu her an yanında olur. Hastalığı atlatamayan babasını sonsuzluğa uğurladıktan sonraysa Lexi, hayatını yeniden kurmaya karar verir.

Ancak eğitimini tamamlamamıştır. Hayal ettiği işi yapmak için sıfırdan başlayacaktır. Hunter Reklamcılık'a girmeyi başarır.Yöneticisi lise yıllarından beri aşık olduğu Vincent Drake'dir.

Kitapta sevmediğim yön Lexi'nin idealize edilmesiydi.Her şeyi o kadar mükemmel o kadar mükemmel ki insanı rahatsız ediyor.En zeki, şaşırtıcı derecede güzel, deli gibi yemek yiyor ama kilo almıyor, giydiği basit bir elbise bile ünü modacıların dahi dikkatini çekiyor, kimle tanışsa etkiliyor falan.Abarta abarta bir hal olmuş yazar.Beni sinir etti.İlk kez kitapta ana karakterlerin nihayet kavuşmasından mutlu olmadım düşünün:)





22 Haziran 2015 Pazartesi

Horuç


"Anne ben de horuç tutacağım" diyor:) Çocukken de H harfini söyleyemezdi.Hasan yerine Asan derdi mesela.Şimdi bu fazladan h nerden çıktı anlamadım:)

Lütfen yerine nütfen diyor:)

Tuvalete gitmek için kalktığım her durumda soru geliyor: "çiş mi kaka mı" :) Kakaysa o da benle geliyor :D Uzun sürecekse beraber takılalım:))

Bir de ne zaman tuvalete gidecek olsa ve kakası varsa şunu sorar "kakam geldi popomu yıkar mısın?" Hiç yıkamadığım olmadı ama kuzum asla sormadan yapmaz.Duymamışsam tekrar eder, yıkarım cevabını duymadan tuvalete gitmez.

Ramazan ramazan daha güzel bir şeyler yazabilmek isterdim ama bu yazdıklarım ne kadar çişli kakalı konular da olsa benim çok kalbime dokunan durumlar.Unutsaydım yazık olurdu.

Biraz bebek kokusuyla bitirelim yazımızı:




19 Haziran 2015 Cuma

Cuma!


Başlığı yazarken hala cuma olduğuna inanamasam da yaşasın bugün cuma!Bu hafta nasıl geçti anlamadım.Çok şükür yine bir Ramazan ayına daha kavuştuk.Adana'nın cehennem sıcağında oruç tutmak biraz zorlasa da artık daha tecrübeliyim.

Bebek, emzirme vs işlerini bitirip oruca geri döndüğüm ilk sene her zaman yaptığım gibi sahursuz oruç tutmaya karar vermiştim.Saat 15:00den sonra yarı baygın haldeydim.İşten izin aldım,Murat beni eve taşıdı, iftarda yatağımdan koluma girip masaya götürdü falan:))

Bu sene akşamdan itibaren 2 ltye yakın su içtim.Gece saat 02:30da kalktım kendime sallama çay ve 2 yumurtalı bol peynirli omlet yaptım.Çayımı yatakta bitirdim, uyumadan önce yarım litre daha su içtim.Dolayısıyla da ilk günü olabildiğince sorunsuz atlattım.Çok şükür!

Çocukken Ramazan ayına bayılırdım.Annemin beni yemek yemeye zorlayamayacağı tek zaman dilimi.Çocukken yediğim hiç bir şeyden keyif almazdım.Annem de şimdi takdir ettiğim o zaman nefret ettiğim bir şekilde hep sağlıklı şeyler yememiz için uğraşırdı.Yemeği beğenmedim patates kızartayım gibi bir lüksümüz hiç olmadı.Asla kekle,börekle yemek geçiştirmedik her zaman etli bir sebze yemeği olurdu evde.Yanında pilav olurdu ama sadece pilav asla yemekten sayılmazdı:)

Kahvaltı geçiştirilmezdi,sabah bizi uyandırmadan kahvaltımızı hazırlamış olurdu ve ben kahvaltıda bir de yarım çay bardağı pekmez içmek zorundaydım{Fatih kendi pekmezini akşam meyve suyunun yanında içerdi}.Akşam yemekten sonra yarım litre kaynatılmış çiğ süt (asla kutu süt değil), yatmadan önce de yine yarım litre taze sıkılmış meyva suyu içerdik.Bu rutin üniversiteyi kazanıp gidene kadar devam etti.Annem bir beslenme gurusudur ben beslenme konusundaki tavrımda kesinlikle annemin etkisi olduğunu düşünüyorum.

İşte bu kadarı neyse de porsiyonlar konusunda biraz sıkıntılıydık.Sonuçta hayatım yemek masalarında "o tabak bitecek" zorlamasıyla geçtiği için şimdi kızım doydum dediği anda ısrar etmeyen bir anneyim.Ve en komiği annem bunu çok takdir ediyor.Zorlama çocuğu diyor:))Gerçi anneme göre beni zorlamasaymış ben ölürmüşüm."Duru yiyen bir çocuk senin gibi değil" diyor.

İlkokuldayken bir sağlık taraması olmuştu ve beni muayene eden doktor çok sağlıksız olduğum kararını vermiş ve bana "annen seni doktora götürmüyor mu?" diye sormuştu."Yo demiştim hiç doktora gitmedim".

Doğru çünkü benim teyzem çocuk doktoru ve her gün bize uğrardı bir sorun olduğunda da biz doktora gitmezdik doktor bize gelirdi:))) Tabi bunu söylemek aklıma gelmedi.Öğretmenimle doktor manalı manalı bakıştılar ve doktor bana kocaman bir reçete yazdı.Eve gelip anneme reçeteyi verdiğimde yüzü bembeyaz oldu katlayıp buzdolabını üstüne koydu.Akşam teyzem bize geldiğinde reçeteyi gösterip "bizim kıza yazmışlar, şuna bir baksana" dediğindeki üzgün hali hala gözümün önünde.

Teyzem güldü ve zayıf diye sağlıksız olduğunu düşünmüşler sen meraklanma dedi.Yıllar sonra anneme bu olayı hatırlattığımda "ertesi gün de okula gidip öğretmeninle konuştum, teyzesi çocuk doktoru devamlı kontrol altında dedim" dedi.Çok içine dokunmuş ilgisiz anne olmakla suçlanmak.

"Sen ameliyat olduğunda da bir hemşire bir senin zayıf haline bir de benim şişman halime bakmış ve " bu çocuğu yedirin biraz" demişti" diye anlatmıştı devamında.Neden kendini savunmadın anne dediğimde gülmüş ve "O zaman hemşireye ben bu çocuğa tülbentlerle meyve suyu sıkıyorum" demek anlamsız geldi demişti.Ama aradan geçen belki 30 sene bu olayı unutturamamış anneme:)

Ben de Duru'ya mevsimi dışında bir şey yedirmem ama bir Ankara dönüşünde babam şu küçük salatalıklardan almıştı sonra da uçağa binmeden önce yıkayıp bir paketle elime vermişlerdi Duruya yedir diye.Uçakta Duru mızıldanmıştı ve ben de nasılsa bu salatalıklardan vermiştim.Yanımızda oturan adam "mevsiminde ben çok severim ama bu mevsimde salatalık verme bence kızım" dediğinde kendimi savunmak "ama ben çok dikkat ederim" vs demek çok anlamsız gelmişti ve içimden babama kıza kıza "haklısınız" demiştim.Ben de bu olayı bir 30 sene unutmam herhalde:))

Gelelim bu haftanın sevdiğim linklerine:

Geçen yazımda halay çekmeyi öğreneceğim dediğimde ciddiydim.İnternette halay çekmenin inceliklerini araştırırken ise bunu buldum:)

Donut selfie olayı çok meşhur oldu.İyi de oldu.Sanırım akımı başlatan işte bu video.

Süleyman Demirel'i kaybettik.Hakkında ne düşünürseniz düşünün hepimizin yaşamına bir şekilde damga vurmuş bir kişi.Annemler onu hiç sevmezdi ama dönüp baktığımda en azından çok kibar bir insanmış diyorum kendi adıma.Burada da onun meşhur sözlerinden bir derleme.

İsteseniz de asla göremeyeceğiniz yerler de var bu dünyada:)

Çocuklarınızın sanat eserlerini saklamak için bir app önerisi.

Bu akşam arkadaşlarla iftara gideceğiz, öncesinde de Duru'ya gidip oyuncak bebek alacağım.Doğumgününde aldığımız bebeğin kolu kırıldı ve kızım bu yüzden çok üzgün.Dışarı çıkarken yanına her zaman bir bebek alır, artık çok eski bir bebeğini alıyor ama bu bebek defalarca dikilmiş olmasına rağmen sağı solu patlamış, kırılmış bir halde.Dün onu o eski bebekle oynarken gördüğümde çok üzüldüm.

Bebekle oynayacağı kaç yılı var ki zaten diye düşündüm ve doğumgününden önce de olsa bir bebek almaya karar verdim.Şımartmamak lazım ama henüz oyuncak bebekle mutlu olabiliyorken bunu da değerlendirmek istiyorum.

Herkese mutlu, neşeli haftasonları !











15 Haziran 2015 Pazartesi

Haftasonu ..

Merhaba! Bu haftasonu çok dolu dolu geçti.Pazartesi günü sadece iki gün değil de sanki çok uzun süredir tatildeymişim gibi hissettirecek kadar!

Cuma akşamı dışarı çıktık.Ne yapalım, nereye gidelim diye düşünürken daha önce gitmediğimiz bir yer olsun istedik.Murat da bir arkadaşının çok övdüğü bir hamburgerciden bahsetti.Ben de o sokakta meşhur bir kebapçı olduğunu hatırladım.Sonuçta sokakta bir hamburgerci, bir kebapçı, bir pizzacı ve bir et lokantası olduğunu gördük.Bir süre daha aynı sokakta takılacağız gibi duruyor:)

Hamburgerci benim ennnnn sevdiğim hamburgercinin(Ti.ko) kötü bir taklidi gibiydi.Tahta servis tabakları ve hatta sosluk renkleri dahi aynı olduğu halde T.iko kesinlikle çok daha iyi hamburger ve nefis patates kızartması yapıyor.Ve Ti.ko'nun beyaz sosuna ölünür , o derece iyidir.Burada ise hamburger iyiydi ama mesela soslar kötüydü. Bir önceki hamburgerciyle de kıyaslarsak C.ozy üçüncü sıraya düşüyor maalesef.

Duru hamburgeri sadece köfte, marul,turşu ve domatesle:



Bu kez ben de normal -ekmekli- bir hamburger yedim.


Cumartesi ise çok sevdiğim bir komşum taşınıyordu.Taşınma süresince bebeği sıkıntı yaşamasın diye sabah çok erken bebek anneannesiyle bana geldi.Biraz uyudu, uyandı ve çorbasını içip yeni evine doğru yola çıktı.

Onları yolcu ettikten sonra Duru ile kahvaltı hazırladık.Balkonda uzun ve keyifli bir kahvaltı yaparken Gül Ablalar aradı ve kahvaltı sonrası Mersin'de buluşmaya karar verdik.

F.orum alışveriş merkezinde buluştuk, gezindik, alışveriş yaptık sonra da Mersin'in Gözne yaylasına mangal yapmaya gitmeye karar verdik.Daha önce defalarca (1 , 2 ) gittiğimiz mekana gittik yine.Etleri, köfteleri işletmenin kasabından alıyorsunuz  yakılmış mangal, ekmek, içecek, salata, pişirmek için domates,biber de işletme tarafından eğer isterseniz belli bir ücretle veriliyor.

Bu sefer çocuk parkı da vardı ve arkadaşlarla her şey daha lezzetli olduğu için her zamankinden daha çok zevk aldım.Duru ve Defne ufak çaplı krizler çıkardı ama bu bile ortamın tadını kaçırmadı.

Selfie çubuğumla çay içerken bir kaç poz çektik:





Pazar günü de önceden ayarlanmış bir kahvaltıya gidecektik ve yine kocaman bir gruptuk.Bu grup Sezer'in yakın çevresi aslında.Hepimizin ortak noktası Sezer.Sezer'in abisi ve eşi, Sezer'in komşuları, Sezer'in yakın arkadaşı, Sezer'in iş yerinden arkadaşı{ben},Sezer'in kuzeni,Sezer'in yanında staj yaptığı eczacı gibi:)) Sezer sayesinde tanıştık ve herkes birbirini çok sevdiği için ailece de görüşmeye başladık.

Kocaman masalarda yenilen kocaman kahvaltıları seviyorum!








Kahvaltıdan sonra eve gittik.Murat biraz uzandı ben mutfağa daldım.Öğlen yemeği için Duru'ya tavuk suyuna bulgur pilavı ve ayran yaptım.Dondurması bitmişti, yeniledim.Bezelye almıştım ayıkladım.Haftalık yemek listesini yaptım.Sonra Duru'yu yedirdim.

Sonra beraber uyumak için uzandık.Önce itiraz etti ama akşam bir sünnet düğününe gidecektik ve Duru uykusuz olduğu zamanlarda çok sinirli bir tip oluyor.Orada huzurum kaçmasın diye ikna edip yatırdım.İki mıkırdandı sonra küçük horultusunu duydum:)

Kalkıp biraz kitap okudum,Murat'la karpuz yedik, sohbet ettik.Saat 18:30 gibi herkes sünnet düğünü hazırlıklarına başlamıştı.Evi toparladım ve çıktık.

Kocam kirve olacağını söylemişti ama ben şaka yapıyorlar sandım.Çünkü burada kirvelik bambaşka bir şeydir.Kirve çocuğu alışverişe çıkarır, kirveye bohçalar yapılır,hatta kirve ilerde çocuğu evlendirir.Kirvelik bir akrabalık bağıdır.Biz Murat'la Akdeniz'li ailelerin çocukları olmadığımızdan bu tip adetlere uzağız ama sonuçta buralarda büyüdük ve duyuyoruz:)

Bize bohça gelmediği, biz de bir şey yapmadığımız için şaka yapıyorlar sanmıştım ama şaka değilmiş.Sadece onlar da bizim kadar uzakmış konuya.Düğünde bahşiş dağıtmak, çocuğun arkasından yürümek ve bir ara kirve ve karısı dediklerinde kalkıp oynamak dışında bir şey yapmadık.

Çocuklar için palyaçonun dahi olduğu çok nezih bir düğündü.Çocuğun annesi gelin gibi bembeyaz giyinmişti ki zaten buralarda "oğlanın sünneti annesinin ikinci düğünüdür" derler:))

Duru çok eğlendi.O kadar çok oynadı, zıpladı ki.Ben de kirvenin karısı olmam sebebiyle pek oturmadım.Ama Duru bir ara halaya bile katılmamız için zorladı beni.Halayı da ben hiç bilmem ve her seferinde hayıflanırım saçma sapan sallanıp duruyorum diye.Bu kez karar verdim youtubedan falan halay videosu çalışacağım bir sonraki düğünde halay başı olacağım:)) - gülüyorum ama ciddiyim-

Duru şirini:


"Hadi sen de bizi çek" dediğimizde Duru'nun pozlamasıyla biz:



Oynamaktan bitap düşmüş Duru:




The kirve: -Pastanın ihtişamına dikkat edin sayın okur-



Düğünde en sevdiğim sünnet çocuğunun ikiz kız kardeşinin de unutulmamış olmasıydı.Ona da prenses kıyafeti alınmıştı ve sünnet tahtırevanında -evet tahrıravenla girdiler arkada da kirveyle karısı yürüyordu!- o da oturuyordu, ona da altın takıldı falan.

O kadar güzeldi ki çıkışta Duru 'ben de sünnet düğünü istiyorum!' dedi.Gülmekten öldük tabi.Ona nasıl anlatayım bilemediğimden "baban istese gelin olabilir mi?" dedim.Pek bir sevindi hayır derken."İşte erkekler gelin olamadığından onlara da böyle sünnet düğünü yapılıyor" dedim.

Yalan söylememeye çalışıyorum dolayısıyla da çok huzursuz oldum ama sünnet vs konulara  girmek için çok erken sanki."Anne benim kız olduğumu nasıl anladınız?" diyor mesela erkek gibi göründüğü bebeklik fotoğraflarına bakarken.Bir seferinde de çocukların ancak büyüyünce erkek mi kız mı olduğunun anlaşılacağının düşündüğünü anladığım bir kaç cümlesi olmuştu.

Bu cinsiyet konuları çok muallak konular aslında.Ben insanları sınıflamak istemiyorum ve kızımda sınıflasın istemiyorum.Anatomi vs konuşmak için de erken.

Yalana devam yani.

Sonra eve geldik, Duru'yu yerlerde süründüğü için yıkadım, oynamaktan ter içinde kalan ben de yıkandım.Sonra da yatıp uyuduk.

Sizin haftasonunuz nasıl geçti?

Ev yapımı dondurma 2


Kocaman bir haftasonu yazısı hazırlarken size yeniden evde yaptığım dondurmadan bahsetmem gerektiğini farkettim..Çünkü haftasonu Defne şu zincir hamburgercilerin -dondurma demeye bin şahit- acayip şeylerinden yiyordu.Duru da onda görünce istedi o an alternatif bir şey bulamadığım için mecburen aldık.Neyse ki Duru bir kaşık aldı ve beğenmedim diyerek yemedi."Annemin dondurması bundan çok daha güzel" dedi ve sonrasında Defne ile dondurmam hakkında konuştular.Ayrılırken Defne benden dondurmanın tarifini mutlaka annesine göndermemi istedi.O kadar mutlu oldum ki:)

Haftada iki kez yapıyorum dondurmayı.Her gün bir tane bazı günler iki tane yiyor Duru.Bu cuma pazarda bebek erikler, bebek kayısılar bulduğum ve evde çilek kalmadığını farkettiğim için tarifi biraz değiştirdim.Bu haliyle de çok güzel oldu.

Kayısı, tatlı kırmızı erik, kiraz, muz, şekersiz çilek reçeli, bir tepeleme yemek kaşığı yarım çay bardağı süt ile rondodan çekilip kalıplara konuluyor:




Sonuç sağlıklı ama lezzetli bir şeyler yiyen ve hatta dışarıdaki zararlı alternatifleri reddeden  mutlu çocuklar:



12 Haziran 2015 Cuma

Cuma!


Adana'ya ailemin çok yakın bir üyesi taşındı.Aslında kim olduğunu söylesem "çok da yakın değilmiş "dersiniz çünkü kan değil evlilik yoluyla akrabayız ama o kadar eski ve sevgi dolu bir bağ ki bu ben onu yakın bir akrabam olarak kabul ediyorum.

Yıllar önce ben küçük bir çocukken o tıp fakülesinde okuyordu.Anneannemlerin yan evindeki ablasını ziyarete gelmişti.Rahatça TUS çalışsın diye ablası falan evden gitmişti.Ama işte S. Abla gece evde tek kalamıyordu.Annemden benim gece onla kalmamı rica etmişti.

Benim annem de bu çocuk yetiştirme konularında bir tür Nazi subayıdır.O yemek yenecek, erkenden yatılacak, sınavdan hep 100 alınacak! Aç olup olmaman, uykunun gelip gelmemesi önemli değil kural neyse uyulacak.Şimdi Duru'ya öyle yumuşak davranıyor ki şaşırıyorum.

Neyse işte annem elbette S. Abla ile kalmama izin verdi ama benim yine uyku saatim olan 08:00de yatmam şartıyla.Tamam dedik anneme, annem her akşam gelip benim uyuyup uyumadığımı kontrol etti ama biz S Ablayla sabahlara kadar sohbet ettik, konuştuk, gülüştük. Annem kapıyı çaldığında ben hemen yatağıma koşar uyumuş gibi yapardım annemin teftişi bittiğinde S Abla gelip gitti diye haber verirdi:))

Sonra ben ortaokuldayken onu tıp fakültesinden Adanalı bir sınıf arkadaşıyla evlenmesi gündeme geldi.Annem, babam ve biz çocuklar gidip aileyle tanıştık.Annem S. Ablamın babasına ilk izlenimlerini söyledi sonuçta evlenmeye karar verdiler.Adana'daki nikah için S. Ablamın ailesi geldi, biz de gittik.Çok güzeldi.

Sonra yıllarca farklı yerlere tayin oldular, en son uzun süre Ankarada yaşadılar sonra da ani bir kararla tası tarağı toplayıp Adana'ya yerleştiler.

Geçen cumartesi onlara hoşgeldine gittik.Çocukları kızımla oynadı, biz beraber lezzetli ikramları yiyip sohbet ettik.Saatler nasıl geçti anlamadım.Eylül'de beraber spiritüel bir eğitime katılmaya karar verdik falan.Artık burada oldukları için çok mutluyum!

Ve gelelim bu cuma yazısının "sevdiğim linkler" bölümüne:

Karın kası nasıl yapılır?

Eski lastik diyip geçmeyin. Benim en sevdiğim olan 7. sayfadan verdim linki:)

Çocuklara güvenmemek için 21 neden:)

Herkesin gördüğünde ne olduğunu anlayacağı tepkiler :)

Bu haftasonu kocaman bir arkadaş grubuyla kahvaltı planımız var.Cumartesi de üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşımla görüşmeyi planladık, ama çok muallak bir plan:) Bunların dışında yaz geldiğine göre açık havada bol bol zaman geçirmek, hiç bir şey yapamazsak balkonda oturmak bile yeter:)

10 Haziran 2015 Çarşamba

Bu hafta ben..



Yine bir kahvaltı fotosuyla başlıyor yazım.Bu kez kocamla birlikte Mersindeyiz.Haftaiçi ve ben görevli olarak Mersindeyim, Murat'ın da işi olunca beraber geldik.

Mersin'e bazen ben trenle tek başıma geliyorum , uzun uzun kitap okuyup tren yolculuğunun tadını çıkarıyorum ama Murat'la beraber gelmek her zaman favorim.

Çok erken gelmişiz ve işe gitmek için bol zamanım var.Beraber deniz kenarında açık büfe bir kahvaltı yaptık.Murat tam otururken tabağının bir kısmını masaya döktü ve bu görünenden başka birer tabak daha aldık!{yuh} Öyle çok yemişiz ki ikimiz de öğlen yemeği yemedik.

Akşama da kayınvalideme davetliydik ve orada da oldukça çok yedim:)

Bana özel, Murat'a özel ve Duru'ya özel yemekler yapılmıştı ve ben herkesin özelinden yedim.Benim özelim bakla dolması, Murat'ın ki yağlı ve Duru'nunki de köfte, bulgur pilavıydı.

Bu yazdıklarımdan da anlaşılacağı gibi bu ara bir kaç kilo aldım.Yine diyete başlıyorum.Kahrolsun nutella!

Yaz mevsiminin gelişiyle daha mutlu hissediyorum kendimi.Gün hemen bitmiyor, hava sıcak, güneşli ama Adana'nın çöl sıcakları gelmedi.{henüz!}

Akşamları balkonda yemek yiyoruz ve sonrasında da balkonda çay içiyoruz.Biraz oyun, biraz kitap okuma, bazen banyo sonrası erkenden yatağa giriyoruz.Uyumadan önce mutlaka bir kitap daha okuyor Duru ve bazen de ıpadden bir şeyler izliyor.

Onu uyuttuktan sonra ben uzun uzun kitap okumaya devam ediyorum.Bu ara çok kitap okudum ve daha da okuyacağım bir sürü güzel kitabım var.

Ama özellikle haftasonları çok kıymetli.Hem kendi başımıza hem arkadaşlarla bir sürü planlar yaptık, hayaller kurduk.Bir haftasonu uçakla Trabzon'a gidip araba kiralayıp çevre illeri gezmek istiyoruz, bir haftasonu Gaziantep'e hem oradaki arkadaşlarımızın yeni doğan bebeğini kutlamak hem de hayvanat bahçesini tekrar gezmek için gitmeyi planladık.Birkaç haftasonu da Mersin otellerinde kalmak benim kişisel favori planım.Bakalım.

Tüm planlarımızın gerçek olduğu upuzun, güneşli ama çok terletmeyen güzel bir yaz diliyorum!





Arkadaşlarla...


..kocaman masalarda yenilen kocaman yemekleri seviyorum.



9 Haziran 2015 Salı

Sağlıklı, ev yapımı, şekersiz dondurma


Yaz geldi!Yaz demek deniz demek, kum demek, güneş demek ve elbette dondurma demek! Hele de çocuksanız.Ben Duruya mümkün olan en doğal dondurmaları yedirmeye çalışıyorum.Hazır paketli dondurma olarak sadece Atatürk Orman Çiftliğinin dondurmasını yedi.Adana'da da boyasız, katkısız dondurma yapan yerleri tercih ediyoruz genelde.

Ama en doğal dondurmada bile şeker var.O yüzden hiç bir zaman kızım dondurma yediği için mutluluktan havalara uçmadım.Sonra portakal ağacı sitesinin tatlı yazarı Hatice yıllarca verdiği enfes tarifleri bir kenara atıp doğal beslenmeye yöneldi.Eskiden de sitesine bayılırdım ama şimdi o kadar bana hitap ediyor ki!

Pek çok tarifini çok beğendim ama bu tarifini kendimce uyarlayıp denedim.Ve sonuç mükemmel!

Size güvenle önerebilecek kadar lezzetli, çocuğunuza gönül rahatlığıyla yedirebileceğiniz kadar doğal ve hatta yesin diye ısrar edebileceğiniz kadar faydalı.



Benim dört kalıbım var.Bunun için bir muz, altı yedi çilek, 1 yemek kaşığı kakao, 1 tepeleme tatlı kaşığı bal ve yarım çay bardağı süt yeterli oluyor.Tümünü rondoya koyuyor ve bıztlıyoruz:


Bu sulu karışımı dondurma kalıplarına koyup dondurucuya atıyoruz.Donunca da çıkarıp afiyetle yiyoruz.Başka meyvelerle de denenebilir.Ben şeftali ile de yaptım ama en beğenilen tarif şimdilik bu oldu.Aklımda karpuzlu, kirazlı bir tad var, bakalım:)

Duru ne zaman çikolata istese dondurma yer misin diyorum.Bayılıyor bu öneriye:) Hatta bazen dondurma ister misin diye ben soruyorum;) Hem eğlenceli, kafa dengi bir anneyim hem de çocuğa zararlı bir şey yedirmiyorum ;P

8 Haziran 2015 Pazartesi

Son dönemde biz ..

Yazacak çok şey birikti ve elbette uzun bir döneme ait anıları yazdığım için yazmayı unuttuğum pek çok şey olacak.Buraya yazmadığım her anıyı ellerimden kayıp gitmiş gibi hissediyorum.Kızımla ve Murat'la yaşadığım her saniyeyi kaydetmek istiyorum aslında.Bu blogun en sadık okuru muhtemelen benimdir.Dönüp dönüp okuyorum bazı yazılarımı:) Ama unuttuklarıma hayıflanmak yerine en azından hatırlayabildiklerimi yazmak lazım.

Bu aşağıdaki fotoğraf sıradan bir kahvaltı gibi görünüyor ama baktıkça Duru'yu okula yazdırdığımız günü anımsayacağım.Evet! Duru'yu okula kaydettik.Yihhu, yuppi, oley!




Çok fazla okul gezmedik.Bir kaç anaokulu bir iki de özel okul gezdik.Daha önce düşündüğüm pek çok okulu 'uzak' olması sebebiyle eledim.Çocuk sonuçta dört yaşında abartmaya gerek yok diye düşündüm.Aslında iş yerinde çok sevdiğim bir arkadaşım var bu okul konularını çok önemsiyor ve önemsediği kadar da araştırıyor.Tüm okulları geziyor, hemen herkesle görüşüyor, öğretmenler, sistemler, müdürler, mutfak dersleri, havuzunun klor oranı vs vs.

Onun bu tavrı karşısında kendimi çok ilgisiz bir anne olarak hissediyordum.Tam gaza gelme aşamasındayken iş yerindeki sevgili arkadaşlarım beni sakinleştirdi.Çocukları lise yaşında olan anne ve babalar bana daha sakin olmamı çünkü çocuğun henüz DÖRT yaşında olduğunu hatırlattılar:)

Sonuçta abartmamaya ve ilk görüştüğümüz içimize sinen okula kaydetmeye karar verdik.Evimize yürüyüş mesafesinde, çok köklü bir okul.Anaokulu müdiresi de çok hoşumuza gitti.Ciddi ve güven veren bir hanım.

Kayıt için sabah 08:30da randevu aldık.Sabah her zamanki saatimiz olan 07:30da evden çıktığımız için önümüzde bir koca saatimiz vardı.Kahvaltı etmeye karar verdik.Daha önce uğruna ta İskenderunlara gittiğimiz Petek Pastanesi ayağımıza gelmişken denememek olmazdı:)

Kahvaltı harikaydı! Murat'la okul stresinin bitirecek olmanın huzuruyla uzun uzun kahvaltı yaptık.Sonrasında da okula gittik, Duru'nun yaş grubu öğretmenleriyle tanıştık.Daha önce ön araştırma yapmıştım, iş yerinde aynı okula gönderen yaşıt çocuğu olan arkadaşlarımla görüşmüştüm.Bütün öğretmenler mükemmeldi.Ben zaten bir öğretmeni değerlendirmeyi haddim olarak görmüyorum ama tanışmış olduk diye düşündüm.

Sonuçta hepsi çok cici ve eğitimli olan öğretmenlerden sınıfı birinci katta ve tam müdire hanımın odasının karşısında olan öğretmeni seçtik.

*Yine günlerden bir gün Murat ve Duru ile yürüyüş yaparken Duru uyuyunca yeni açılan bir hamburgerciyi denemeye karar verdik.En iyi balıkçıyı bulma sonrası en iyi hamburgerciyi bulmayı da deneyebiliriz.{Ki aramızda kalsın ama kesinlikle hamburger denemek çok daha lezzetli!}



Ben yine her zamanki gibi ekmeksiz hamburger söyledim.Marulların içine köfte koymak hamburgerin lezzetini azaltmıyor ama karbonhidrat oranını çok düşürüyor.Ve yanındaki patatesi yesen bile toplamda 30 ünite falan almış oluyorsun.



Duru hamburgerlerimiz bitene kadar uyanmadı ve yemeğimizi zevkle yedik.Üstüne üstlük ona da eve gelince ev köftesi yapmak kendimi çok daha iyi hissettirdi.Ortam da hamburgerler kadar şıktı.Ama daha eski favori mekanım olan klasik mekanımız hala bence en iyisi.Yine de denenecek iki hamburgerci daha var, fikrim her an değişebilir:)



*Arkadaşlarımla kocaman bir kahvaltı organizasyonuna katıldım.Herkesin meslektaş olması sebebiyle en azından bir merhabam olan yüzlerce kişi.Kahvaltı sıradandı, ortam çok güneşliydi ama Duru'nun şu mutluluğu - elindeki pamuk şekerin beni rahatsız etmesine rağmen -herşeye değerdi!





Eskiden palyaçolardan, reklam için giyinmiş kostümlü insanlardan korkardı.Hem de delice korkardı.Şimdilerde ise el ele tutuşup dans ediyor:)


Sırada bir tarif yazısı, bir kaç kitap yazısı var.Kitap yazılarım o kadar birikti ki bazı kitapların konusunu hatırlamak için D&R sitesinden destek alıyorum:))

Yakında görüşmek üzere..

Çok yakında..


Çok yoğun olmamama rağmen bloga bir türlü vakit ayıramıyorum.İşten geldiğimde parkta bulduğum kızımla saat 19:00a kadar sokaklardayız sonrasında da yemek yiyor, çay içiyor,bol bol kitap okuyor ve genelde balkonda oturuyorum.

Ama bu akşam bol fotoğraflı bir yazı ile kısa kısa buralarda yokken olanlardan bahsedeceğim.İnşallah!

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..