28 Şubat 2015 Cumartesi

Özgürlük


İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama 7 yıl, 7 gün hapis verince, şaşıran gazeteciler sormuşlar:

-"Adam kıza elini bile süremedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de adamı yakaladılar. Bu 7 yıl, 7 gün çok değil mi?"

Yargıcın yanıtı hukuk tarihine geçecek düzeydedir:
- " Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır."

Küçük kızım büyüdüğünde özgür olsun istiyorum.Özgürce dolaşsın parklarda, hava kararınca koşa koşa eve gelmesin, ara sokaklarda yürürken ürpermesin.Bir dünya istiyorum kızımın özgürlüğüne benim kadar değer verecek.

Sırf kendi kızım için değil kendim için ve tüm hemcinslerim için.

27 Şubat 2015 Cuma

Çikolatalı ,vişneli kek


Çok fazla kek , kurabiye yemiyorum.Kızıma da yedirmiyorum.Ama yapmayı çok seviyorum.Kek, kurabiye kokan ev kadar mutluluk veren o kadar az şey var ki şu hayatta.Neyse ki Murat ve bakıcımız keke, kurabiyeye bayılıyor.

Bir kısmını komşulara gönderiyorum, bir kısmını evdekiler tüketiyor, kalan olursa da akşam oturmasına aniden gelen aile fertlerine ikram ediyorum.

En çok vişneli çikolatalı kek severim.Vişne ve çikolatayı çok yakıştırıyorum birbirine.Çok önceleri eve Dr Oetker'in hazır çikolatalı kekini almıştım.Bazen ani gelen misafirler için hazır kek karışımları alıyorum.Çok bir numarası yok kek yapmanın ama Dr Oetker kullandığımda sorunsuz olacağı garanti oluyor.

Ama" karışım hazır, paketli gıda,ya Duru da yerse" diye kekleri genelde kendim yapıyorum bu sebeple bu karışımın son kullanım tarihi geçecek diye korktuğumdan bu kek yapışımda karışımı kullandım.Tarifte ceviz atabilirsiniz dendiğini görünce aklıma hemen buzluktaki vişneler geldi.

Vişnelerin buzunu çözdüm, uzun uzun süzdüm ve keke ekledim.Sonuç çok lezzetli oldu.



25 Şubat 2015 Çarşamba

Son dönem kitapları #5


Bu yazıdan da biliyorsunuz Agatha Christie tutkumu.Daha önce okumadığım tammm üç kitabını üst üste okumuş olmaktan dolayı çok çok mutluyum.Hadi bakalım :

Güvercinler arasında bir kedi: Olayların başlangıcı  müslüman bir ülkede başlayan ayaklanmaya dayanıyor.Oradan ülke dışında çıkarılan elmasların bir şekilde İngiltere'nin çok ünlü bir kız okuluna gelmiş olması ihtimali olayların ve cinayetlerin başlangıcı oluyor.

Mezopotamya'da cinayet: Arkeologların arasında bir kazı alanında işlenen iki cinayet.Öldürülen kadın başarkeologun çok aşık olduğu muhteşem güzellikteki karısı.Kadın yıllar önce ölen eski kocasından korkuyor ve bu korku yüzünden kocası bir hemşire ayarlıyor çünkü kadının korkularını ciddiye almıyor ve ruhsal olarak hasta olduğunu düşünüyor.Sonuçta herkes kadının abarttığını, insanları etkilemek için numara yaptığından emin ama kadın öldürülünce işin rengi değişiyor.İmkansız gibi görünen cinayeti tesadüfen orada bulunan Poirot ele alıyor.

Parker Pyne iz üstünde: İlk kez tanıdığım bir Agatha Christie kahramanı Parker Pyne.İstatistik uzmanı olarak yıllarca çalışmış ve şimdi gazetelere "mutlu olmak isteyenler için" ilanlar veriyor.Bu kitapta çözülen bir cinayet yok ama çözülen vakalar da neredeyse bir cinayet kadar karmaşık.Ve Parker Pyne'ın yöntemleri cidden büyüleyici, ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcı.

Koru beni: Bir Agatha Christie romanı değil ama aşk hikayelerini de gerilimler kadar çok seviyorum ben.Hatta gerilim arası aşk hikayeleri okumaya özen gösteriyorum.Kesinlikle benim ruhuma iyi geliyor bu kitaplar.Ne kadar abartılı, saçma olursa olsun seviyorum sonsuz aşkın olduğuna dair hikayeleri.

Daha önceki kitap yazılarım için buraya, 2015 yılı kitap yazılarım için ise buraya.




24 Şubat 2015 Salı

Agatha Christie

Polisiye en sevdiğim türdür.Küçümseyen,dudak büken ve bu türe saygı duymayan bütün kılçıklara buradan sesleniyorum bir tane yazın da görelim! Hikayeyi kurgulamak,mantığı oturtmak,karakterleri yazmak,sürükleyici olmak, katili en baştan bilip bunu okura çaktırmamaya çalışmak,ipuçlarını aralara serpiştirip bunu çok da açık etmemek,süpriz ve vurucu bir son yazmak o kadar zor ki.

Bu dalda en sevdiğim yazar ise Agatha Christie.Kırkı aşkın kitabına sahibim.Hayranıyım,hastasıyım,şapkam olsa çıkarırım,önünde eğilirim,ellerinden öperim.

Poirot ve Miss Marple en ünlü kahramanlarıdır.

Poirot Beçikalı, çok kendini beğenmiş, çok akıllı, yumurta kafalı, kendisinin pek gurur duyduğu ama başkalarına komik ve abartılı gelen gür pos bıyıkları olan ,rugan ayakkabı giyen, kakao içen eski bir polis.Ciddi bir adalet anlayışı var.Mesela Poirot katili bulmayı en çok masum olan için önemser.Cinayete adı karışan dört kişiden üçü masumdur ama o katili bulamazsa dört kişide zan altında kalacaktır.Cinayet mahallinde koşmayı,delilller toplamayı yani eski tip dedektiflik yapmayı küçümser.Cinayeti küçük gri hücrelerini kullanarak, düşünerek çözer.Abartılı ve gülünç ama çok kafalı bir adamdır.En yakın dostu Hastings saf ve kimi zaman salaktır ama bir sözle gerçeği görmesini sağladığı çok dava olmuştur.Hastings ne söylediğini kendi de çoğu zaman farketmez ve Poirot zavallının aptallığını vurgulamayı pek sever ama bu dürüst ve kızıl saçlı kadınlara zaafı olan eski asker koşulsuz güvenilinebilecek bir dosttur..

Poirot cinayete karışan herkesin katıldığı bir toplantı düzenler ve uzun uzun nedenleri, bulduklarını,şüphelendiklerini anlatarak açıklar katili.Kitapta en zevk aldığım bölümdür.Daha önce yazaın verdiği ipuçlarını nasıl farketmedim diyerek hayıflanırım genelde:)

Miss Marple hiç evlenmemiş, pamuk saçlı çok masum görünen yaşlı bir teyze.St Mary Mead kasabasında yaşar."İnsanlar her yerde aynıdır ama küçük yerlerde insanları incelemek daha kolaydır" der.Cinayeti çözmesinde kasabadaki izlenimlerini kullanır.Bakkalın oğlunun aldığı salyangozları kaybetmesi ile ünlü bir armatörün evinde öldürülmesi arasında bağ kurar mesela.(tamamen uydurdum,örnek vermek için) Kimse bu masum, yaşlı kadının cinayeti çözebileceğine ihtimal vermez ama dedektifler, başkomiserler filan nal toplar arkasından.

Yeğeni Raymond ressamdır ve teyzesinin küçücük bir kasabada geçen ömrüne rağmen bu kadar karmaşık cinayetleri çözmesine bir türlü anlam veremez.Kadın belki beş cinayet çözdü,artık başkomiserler falan adınızı duyduk falan diyorlar bu Raymond hala teyzesine acıyan gözlerle bakar, inanmaz çözebileceğine.Miss Marple insanlarla ilgili her şeyi de hemen farkeder.Mesela kitabın sonunda papazın karısı hamile olduğunu açıklar oysa Miss Maple bunu çoktan anlamış hatta çocuğa iki hırka falan bile örmüştür .

Bir de Tommy ve Tuppence Bresford çifti vardır ama bu ikisi pek bilinmeyen iki kahramandır.Tommy ve Tuppence karı koca, gençken Tommy ajanlık yapmış sonra emekli olmuşlar ama bir şekilde esrarlı olaylara karışıyorlar.Agathanın muzip üslubu en çok bu iki kahramanın yer aldığı romanlarda belirgindir.Tommy kızıl saçlı, Tuppence kıyasla ağırbaşlı.Tuppence'ın gerçek adı bu değil lakabı,Tuppence küçük bir para biriminin halk arasındaki söylenişi çeyreklik olabilir.Çok komik, çok zeki bir kadın.

Bir kitap kahramanı olsam ya Tuppence Bresford ya da Elizabeth Bennet olurdum.Tuppence o denli yakın bulduğum,o denli sevdiğim bir karakterdir.Hayal ürünü olduğunu düşünmeyi sevmiyorum.Bir yerlerde var olduğuna inanıyorum.Kitapları elime aldığımda kendimi o denli kaybediyorum ki zaten daha ne kadar "gerçek" olabilir bilmiyorum.

O kadar çok okurdum ki bu kitapları kuzenlerim bana "istediğin kişiyi öldürebilirsin ve kimse de bunu farketmez" diyerek takılırlardı.Agatha cinayeti her zaman lanetler.Tüm katiller hata yapar, tüm katiller yakalanır.Katil kendini beğenmiş, çok konuşan bir tiptir ve mutlaka asılır. Katilin değil dedektifin zekası övülür.Cinayet bir başarı,bir sanat eseri gibi sunulmaz.Bu kitapları okuyan biri katil değil dedektif olmaya özenebilir ancak.

Buna rağmen ben bu " öldürsen kimse anlamaz" lafını en çok söyleyen kuzenimi öldürmeyi bir ara ciddi ciddi düşündüm.Hatta bunu düşündüğümde üniversitede okuyordum.Yani on sene falan öncesi, öyle çocuk da değilim.Ama sonra aklıma gelen tek yöntemin yiyeceğine ilaç karıştırmak olduğunu farkedince hayal gücüme tükürmek istedim.

Bizim evde yediği yemekten sonra ölse ilk benden şüphelenirler.Yahu ben eczacıyım!Yıllarca Agatha oku sonra bulduğun tek yöntem seni en çabuk ele verecek yöntem olsun.

Kuzenimi öldürmeyi düşündüğüm günler aklıma geldiğinde gülüyorum.Kocam kuzenlerimin içinde en çok onu sevdi, yardım için Afrikaya yerleşmeyi düşünecek kadar melek kalpli biri.Biz hiç anlaşamayız ama hakkını da yemeyelim.Ben onu sadece boşboğaz olduğu için öldürmek istiyordum.Hayatımın en kötü günlerini kopasıca çenesini tutamadığı için yaşadığımdan ölsün istedim.

Neyse ki ölmemiş çünkü çok tatlı bir kızla evlendi ve karısı da şimdi hamile:)

23 Şubat 2015 Pazartesi

Dondurma kışın da yenir !


Cumartesinin tamamı ve pazar gününün de bir kısmında Murat çalışmak zorundaydı.Dolayısıyla cumartesi bir annekız günüydü.Sabah geç kalktık sonra uzun uzun kahvaltımızı yaptık.Ben masayı toparlarken Duru da biraz televizyon seyretti.Oyalanmadan hazırlanıp,çıktık.

Arabayla şehrin merkezine doğru gittik.Araba parkı sorun olduğu için arabamı yıkamaya verdim;) 2 saatten önce almam dedim, kızımı arabasına bindirdim ve versin elini sokaklar...

Uzun uzun yürüdük, etrafı izledik ve sonra acıktık.Ne yesek diye çok da düşünmeden ennn sevdiğimiz hamburgerciye gittik kızımla.Duru'ya hamburgeri köfte-ekmek şeklinde servis ettiler.Servis yapan aynı zamanda mekanın aşçılarından olan kişiyi daha önce iş yerimin karşısındaki lokantada çalıştığı için tanıyordum.

Duru'ya hamburgeri içine köfte harici  hiç bir şey koymadan getirmesini rica ettim.Baktım cherry domates servis ediyorlar belki domates koyabilirsin dedim."Olmaz abla domatesin mevsimi değil " dedi:)Bu bakış açısı çok da hoşuma gitti ve "Peki" dedim.Sonra hamburgerden önce atıştırması için Duru'ya dilimlenmiş havuç ve salatalık getirdi.Duru salatalıklara baktı ve öne doğru eğilip fısıldadı "anne biri bu abiye salatalığın da mevsimi olmadığını söylemeli" :))

Yemekten sonra çay getirirken ise bombayı patlattı; "Abla biliyor musun bizim hamburgercinin adını yazınca görsellerde ilk senin fotoğrafın çıkıyor".Aahaha blog afişe oldu mu sayın okur:) Ay nasıl terledim, nasıl sıkıldım anlatamam.Şaşırmamış gibi davranmaya çalışırken binbeşyüz kalori filan harcamışımdır.Neyse ki fotoğrafa tıklayıp blogu okumamış{sanırım}.Yani okuyorsa da buradan rica ediyorum lütfen bir şey olmamış gibi devam edelim, kimseye bir şey söyleme ve bende şurada gizli gizli hayatımın günlüğünü tutmaya devam edeyim.

Duru ve hamburgerlerimiz:



Hamburgerciden çıkınca bir süre daha yürüdük.Sonra artık eve dönmeye karar verdik ve arabamızı almaya gittik.Yolda giderken Murat aradı ve işinin bittiğini eve gelmekte olduğunu söyledi.Biz de o sırada en sevdiğimiz dondurmacıya girmek üzereydik:) Soğukta dondurma yenmez diyen annelerden değilim.Dondurmadan da, banyo yapmaktan da ,üşümekten de hasta olunmaz.Çocukları hasta olacak diye günlerce yıkamayan, hasta olduğunda iyileşene kadar banyoya sokmayanları da anlamıyorum.Ben Duru biraz hasta olur gibi olsa hemen yıkarım ki mikropları kırılsın:P

Neyse işte buz gibi havada girdik dondurmamızı yedik, çayımızı içtik:


Sonra Murat'a "eğer yorgunsan dışarı çıkmayalım eve ekmek hamuru getir pizza yaparım" dedim.Yok dışarı çıkarız dedi ama eve elinde iki ekmek hamuruyla geldi:) Ve o akşam evde olmak hepimizin çok hoşuna gitti.İki ekmek hamuruyla iki tepsi pizza yaptım.Pizzaların Duru için olan bölümüne labne peyniri , bizim olan bölümlerine ketçap sürdüm.{İkinci tepside bizim bölüme ketçap sıkmayı unutmuşum sonradan üstüne ekledim.}Duru'nun bölümlerine tulum peyniri ve yeşil zeytin ekledim.Bizimkine sosis, sucuk artık zararlı ne varsa:P

Kısaca tarif vereyim.İlk önce fırını açıyoruz ve en yüksek derecesine ayarlıyoruz.Sonra fırın ısınırken ekmek hamurunu zeytinyağı ile yoğuruyor, büyük fırın tepsisine bir tüm ekmek hamurunu yayıyoruz.Ara ara kopan bölümler olabilir , aldırmayın.Sonra üst malzemeleri hazırlarken hamurumuzu mayalanması için sıcak bir yere koyuyoruz.

Ben sosis, sucuk,mantar, mısır, domates, tulum peyniri koymayı seviyorum ama Duru'nun yemek isteyeceği mısırı mesela koymuyorum evde de mantar,domates falan yoktu sonuçta sosis ve sucuklu bir pizza oldu bizimki.Mayalanmış hamurun üzerine malzemeleri diziyoruz en yüksek derecedeki fırının orta kademesine yerleştiriyoruz.

8 dk da pizzamız hazır.6. dakikada önceden doğradığımız kaşarları pizzanın üzerine serpiştiriyoruz ve 8. dk da da pizzayı fırından çıkarıyoruz.Gevrek pizzanın sırrı bu!

Bizim ikinci tepsi pizzamızdan arta kalan sadece bu bir kaç dilim oldu:




Sonra birlikte tv izledik, Duru'yu banyo yaptırdım.Biraz tv izledik sonra da hazırlanıp yattık.Yatakta kitap okumayı, günün olaylarını konuşmayı çok seviyorum.Bu yüzden bazen uyuma saatinden yarım sat bile önce yatmaya gittiğimiz oluyor.

Sabah Murat yine yoktu ama öğlen gelecekti.Biz de Duru ile delice bir yatak keyfi yaptık.Geç uyandık ve yataktan çıkmadık.Ben kitap okudum o ıpadde bir şeyler izledi.Sonra nihayet saat 11:00 gibi kalkıp kahvaltıya geçtik.Kahvaltımız bitmişti ki Murat geldi.Hazırlanıp çıkmaya hazırlanırken Duru "bugünü evde mi geçirsek" dedi.Murat gözleri kocaman kocaman bana döndü ve "dün neler yaptın sen bu çocuğa" dedi.Duru gezme dedin mi herkesten önce kapıda biter çünkü:))

Neyse sonuçta hazırlanıp çıktık ve dün anne kız yürüdüğümüz yollarda bu kez üçümüz dolaştık.Duru'ya Kazım Büfe'den çift kaşarlı tost aldık.Tostu biter bitmez de uyudu:) O uyurken biz biraz daha yürüdük sonra da bir kafede mola verdik.Duru uyuyordu, ben kitabımı okuyup sıcak çikolatamı içerken Murat da kahvesini içip tweetlerini okuyordu ve ben o anda çok çok çok mutluydum:


Duru uyandı, gidip bir şeyler yedik ve sonra da eve geçtik.Ben yıllardan sonra eve iş getirmiştim.Herkes tv izlerken sütlü çayımı alıp işlerimi hallettim:


İşim bittiğinde yatma vakti de gelmişti..

Blog okurlarından da rica ediyorum; ünlü hamburgercimizle ilgili yazıdan hamburgercinin ismini kaldırdım önce sonra yazıyı tamamen taslağa çevirmeme rağmen google görsellerden kendi fotumu bir türlü kaldıramadım.Ne yapmam lazım?

19 Şubat 2015 Perşembe

Renksiz


Renkleri çok seviyorum ama bu siyah beyaz fotoğraf açık ara en sevdiğim fotoğrafım oldu.

{Yanımdaki Zeynep Abla ve biz Yeşil Kapı kebapçısındayız. Fotoğrafı Şule Abla çekti.Kebabı hiç beğenmemiştik}

Şu ara tam ruh halimi yansıttığı için özellikle seçtim bu fotoyu.Neşe hissetmiyorum.Ben de hayatımdaki kötü ve iyi şeyleri listeleyeyim istedim.Kötülere üzülmenin anlamsızlığını, iyilerin değerini göreyim ,tekrar bir nebze de olsa mutlu hissedeyim.

Kötüler:

1.Özgecan ve onun gibi öldürülen/eziyet gören tüm kadınlar.Bu meleği mesela ben hiç unutamıyorum.Kadınlara bunu reva gören zihniyeti kabullenemiyorum.

2.İş yerinde kendini beğenmiş, konuşmayı bilmeyen, kaba saba biriyle çalışmaya başladık.Zeynep Abla'da ben de çok sıkıntıdayız.Geçici bir süre olduğu için şükrediyoruz.

3.Bulaşık makinası bozuldu ve yaklaşık dört gün bulaşık yıkadım.Evi toparla falan saat 21:00e kadar koşturmayla geçti günlerim.

4.Komşunun bebeğini yıkıyorum bir kaç gündür.Dün yıkarken bebeğin ağzına biraz su kaçırdım.İçime dert oldu.


İyiler:

1.En azından bu kez öldürülen bir kadının ardından kimse 'tahrik etmiş', 'yollu' demedi kızcağızı suçlamadı.Herkes tek yürek oldu.

2.Yeni bulaşık makinası aldık.

3.Haftasonu geldi.

4.Okunacak bir sürü kitabım var.

5.Örmeye başladığım battaniye bir kaç güne bitebilir:)

6.Bebek yıkamayı başardığım, endişeli yeni bir anneye yardımcı olduğum için kendimi iyi hissediyorum.Bebeğin ağzına su kaçınca da kibar kibar 'önemli değil' dedi canım benim.


Bu haftasonu Murat'ın işi var.Kızımla çılgın planlar yaptık.Çok yağmur yağarsa evde alıp kendimizi keke, böreğe vuracağız.İşte size denemek istediğim iki tarif: vişneli kek ve çikolatalı kek.

İyi haftasonları!


16 Şubat 2015 Pazartesi

Siyah

Annem dolmuşta tek kalma diye uyarırdı beni.Taksiye tek başına binme derdi.Gülerdim.İnsan gençken ne kadar kötü olunabileceğini bilmiyor, benim başıma gelmez diye düşünüyor.

Geliyormuş.Bir minübüs şoförü üniversitede okuyan bir küçük kızı tecavüz etmek için ara bir yola götürüp, kız direnince öldürebiliyormuş!

Sabah bu konuda konuşurken laf kadınların uğradığı tacizlere geldi.Hepimizin bir hikayesi var ne yazık ki.Bir arkadaşım "Hamileydim, karnım burnumda dolmuş beklerken önümde yavaşlayıp duran arabalar olurdu" dedi.Bir diğeri "48 yaşındayım iki gün önce servis beklerken yol ıssızdı bir adam önümden beş kere geçti sonra gidip tam karşımda beklemeye başladı" dedi.

Yolda laf yemeyen, otobüste fazla yakın duran bir adamdan rahatsız olmayan var mı içinizde? Ve tacizi hissettiğin halde yaptığımız ne olur ? Ortamdan uzaklaşmak, sessiz kalmak.Laf atana cevap verilmez mesela.Başını önüne eğer hızlı adımlarla uzaklaşırsın.Sana  gözünü dikip bakan ayıya "ne bakıyorsun" demez gözünü kaçırırsın.

Gazeteler güya lanetliyor olayı.Bir yanda Beren Saat'in Özgecan olayı üzerinden yazdığı eleştirinin haberi hemen altında Beren Saat'in gö.ğüs frikiği haberi.Kendi yaptıklarının farkında bile değiller!!

Kadın olmak zor.Daha da zorlaştırıyorlar.Kadınların insan olup olmadığının tartışıldığı bir dünya, araba kullandıkları için hapse atılan kadınların olabildiği bir dünya.

Bir de her insanı bir kadının doğurduğunun düşününce iyice sinirleniyorum.Törelerden, tahrik indiriminden, iyihal indiriminden, kocasıdır yapar zihniyetinden, o da mini etek giymeseydi diyenlerden, yollu kelimesinden nefret ediyorum.

Ben de Murat da bugün siyah giydik.Ama asıl içimiz simsiyah.

13 Şubat 2015 Cuma

Cuma!


Sezer Duru'ya harika bir hediye almış, tam sezonun modasına uygun yırtık pırtık bir kot.Duru paketi açtı, baktı ve " Ama bu yırtık.Bunu giyemem, değiştirelim" dedi.:) Hayata şu çocukların bakış açısıyla bakabilsek ne kolay aslında.Yırtık bir şey giyilmez.İşte bu kadar!

Moda diye ne saçmalıklar giyiyoruz ve de giyeceğiz bakalım.

Kotu değiştirmeye gittik ki Zara'da deli bir indirim var dolayısıyla deli de bir sıra:) Sezoş sağolsun sezon ürünü aldığı için kotun yerine yazlık bir pantolon, viskoz bir gömlek, bir de uzun kollu tişört aldık.Ben sırada beklerken bizimkiler de şapka denemişler.Fotoğraf oradan.

Kasada pantolonu gören kasiyerler "Ama bu harika parçayı neden değiştiriyorsunuz?" dediler."Kızım yırtık giyemem dedi" dediğimde güldüler muhtemelen "çocuk işte" dediler.Halbuki yırtık kot giyen biz büyükler daha komiğiz sanki:)

Bu haftasonu babam geldi!! Cuma akşam geldi onun için bir sürü yemek yaptım.Aç gelmesini tembihlediğim halde bir şeyler yemişti buna rağmen tüm yemeklerden yedi.Gece iki kez soda içmesi gerekse de babam pişirdiğim hiç bir şeyi yememezlik etmez, sağolsun:)

Üniversitede okurken beni ziyarete gelmişti ve ben de babama kabak dolması yapmak istiyordum.Çınar'ın tarifiyle bir dolma yapmıştım ama maalesef tam pişirememişim.Ben dolmamı ısırana kadar durumu farkedemedim ve babam sesini çıkarmadan o çiğ dolmayı yedi.Üzerine yoğurdu boca etmesinden şüphelenmeliydim aslında:)) Baba yeme dememe rağmen tüm tabağını bitirmiş bana da " eline sağlık" demişti:)

Babama yaptığım menü şöyleydi ; Tarhana çorbası, Acem pilavı, fırında ızgara tavuk but, mercimek köftesi(aldım), yeşil salata, zeytinyağlı pırasa ve tatlı olarak elmalı kırıntı tatlısı.

Sabah iş yerinden dört saat izin aldım.Babam,Duru ve ben uzun uzun uyuduk.Sohbet ederek kahvaltı ettik ve saat 11:00 de evden çıktık.Murat babamı almaya geldi , biz de Duru ile iş yerine gittik.Bakıcı teyzemiz ehliyet alıyor,evrak işleri varmış daha önce izin istemişti bir denk getirememiştik, babamın gelişi de denk gelince "öğleden sonra da gelme işlerini hallet" dedim ona.{Bir taşla iki kuş}

Bu haftasonu da babamla birlikteyiz.Pazar sabah erkenden gidiyor ve bunun için şimdiden üzülüyorum.Neyse bu üzüntüyü unutmak için okurlarımın hayatını değiştirecek öneriler vermek işe yarayabilir belki.

Banyoda hayat kurtaran fikirler.Linke tıkladığınızda da açılan 5 numaralı öneri benim favorim.

10 dakikada öğreneceğiniz ve hayatınızı değiştirecek öneriler. Çok iddialı:)

Hayatınızı değiştirecek 12 egzersiz.Ki bunlar cidden bizim spor hocalarının da sıklıkla yaptırdığı ve önerdiği hareketler.

Muhteşem kek yapmanın püf noktaları. Linke tıkladığınızda açılan öneriye bayıldım, bittim.

Tüm bu önerilerle hayatınız ne çok değişti di mi? :) E o zaman şimdi film zamanı.Ne seyredelim? Sürpriz sona sahip en iyi 10 film listesinden seçelim bence.

Ben bu haftasonu için çok heyecanlanıyorum.Babamla birlikte yapmak istediğim o kadar çok şey, ona pişirmek istediğim öyle çok tarif var ki! Hepinize iyi haftasonları diliyorum.

Kitap



Yıllar sonra: İpek Ongun benim en sevdiğim yazarlardandır.İlk kitabını okuduğumda ortaokuldaydım ve ilk kitabının kahramanı olan Serra da ortaokuldaydı.Pek çok farkımız olsa da Serra ile benzerliklerimizi keşfetmek, yaşadıklarını okumak harikaydı.Beraber büyüdüğüm bir karakterden çok bir arkadaşım gibi oldu zamanla.

12. kitap falan bu sanırım.Ortaokuldan beri okuduğum Serra da üniversite okudu, evlendi ve onun da benim gibi bir kızı oldu.Serra beni geçti ama artık 40lı yaşlarda ve kızı da genç kız oldu.Bu kitap bir klasik değil ve muhteşem de diyemem ama benim için çocukluğum, ilk gençliğim ve anne evi demek.O kadar çok şeyi anımsatıyor ki.Okumaktan çok zevk aldım.

Şeytanı Uyandırma: Unutkanlıktan daha önce anlattığım bu kitabı tekrar fotoğrafa eklemişim:)) Çok acil B12 almaya başlasam iyi olacak:P

Kiralık Eş:Kızkardeşini aldatıp dolandıran bir adamdan intikam almak isteyen bir kahramanımız var {çok zengin ve çok yakışıklı elbette} Dolandırıcı adam evli çiftler için bir terapi merkezi kurmuş.Bizim adamımız da evli değil ama bu merkeze gitmek istiyor dolayısıyla kendisine eş rolü oynayacak biri lazım.Gazeteye ilan veriyor, çok paraya ihtiyacı olan kahramanımız başvuruyor ve olaylar gelişiyor.

Şu an elimde okunmuş bir gerilim ve okumakta olduğum bir aşk hikayesi var.Ve sırada bekleyen bir sürü hiç okunmamış Agatha Christie'm.Yaşasın!



11 Şubat 2015 Çarşamba

Şevketi Bostan



Anne tarafından Erzurumlu baba tarafından Maraşlı bir Adanalı'nın "Şevket-i Bostan" yapmasını sağlayan oda arkadaşım sevgili Zeynep Abla'ya ve bitkiyi almamı sağlayan Seferipazar'a teşekkür ediyorum.

Tarif Giritli Zeynep Ablama ait.Ben 1 kg Şevketi Bostanla yaptım.İlk kez gördüğüm bir otu ayıklamak elbette zor oldu ki bu otu ayıklamak bilene bile zormuş.Neyse ayıkladıktan sonra kalan otu yaklaşık 500 gr kuzu etiyle pişirdim.

Malzemeler:

1 kg şevketi bostan

500 gr kuzu eti

1 iri soğan

1 limon

Yemeği düdüklü tencerede pişiriyoruz.Yani evet bir sebze hatta ot söz konusu ama neredeyse etten daha zor pişiyor kendisi.

Eti soğanla kavuruyoruz.Sonra üzerine ayıkladığımız Şevketi Bostanları ekliyoruz. Üzerini kaplayacak kadar su ilave ediyoruz.Tuzunu ve 1 limonun suyunu ekliyoruz.Düdüklüyü kapatıp düdük öttükten sonra 1 saat pişiriyoruz.O etler ilik oluyor, ilik.

Murat ki çok yemek seçer, yeni tatlara çok alışık değildir bu yemeği o bile sevdi.Yuppi.Duru da bayıldı.Yemeği sevmezlerse aç kalmasınlar diye makarna yapmıştım, makarnayı bile şevketi bostanın suyunu  üzerine döküp yediler:)

Ben bir balıkçıda zeytinyağlısını yemiştim ve bence o hali daha lezzetliydi bir dahaki sefere zeytinyağlı pişirmeyi düşünüyorum.




Spor


Haftada iki gün spor yapmaya devam ediyorum.Genelde reformer pilates yapıyoruz, iki haftada bir gün de kardiyo egzersizleri çalışıyoruz.Çok çok nadir de "antigravity yoga". En estetik, en bloga eklenebilir fotoğraflar da bu günlerde çıkıyor.

Kardiyo günlerinde terli ve suratsız oluyorum.Fotoğraflar da haliyle çok kötü oluyor.Öyle ki hocalar içinde benim de olduğum bir sürü fotodan facebook sayfasına ekleyecek bir tane bile ayırmamışlar.Yüzümde öyle bıkkın , öyle yorgun bir ifade var ki insanı spordan soğutur alimallah:))) Sezer o halime kahkahalarla gülüyor:)

Ama antigravity yoga fotoğrafları kesinlikle çok havalı:{tamam bu çok havalı sayılmaz}




Ama bu poz oldukça havalı, kabul edelim :


Havada mekik çekiyorken poz bile verebiliyorum: {Spor insanı çok geliştiriyor:P}



Bir dönem başka iki arkadaşımla spora gidiyordum ve onlar da benim gibi sıradan insanlardı.Oysa Sezer gerçek bir sporcu, vücudunda lömbür lömbür sallanan tek bir nokta yok.Neyse işte hareketler beni çok zorladığında onları da zorluyor olurdu.Ah uh ses çıkarır
dık birlikte, hareketi tamamlayamazdık kimi zaman.Bazen onlar yapamazdı ben yapardım ve kendimi çok güçlü hissederdim.Ama Sezoşla ilk pes eden, ilk yorulan, ah uf ses çıkaran hep{ve sadece} ben oluyorum:) Sınıfın tembel çocuğu gibiyim:))

Yine de spora zevkle gidiyor olmamın en önemli sebebi Sezer.O kadar eğlenceli, o kadar iyiniyetli ve eğlenceli bir insan ki.Sadece spor yaparken çok ciddi:)





9 Şubat 2015 Pazartesi

Duruca #5


Bir akşam işten gelmişim Duru ile koltuklara yayılmış çizgi film seyrediyoruz.Değişik bir çizgi filme denk geldik, ilgimi çekti.Seyretmeye başladım.Bunu farkeden Duru kanalı değiştirmek istedi, "kızım biraz daha kalsa bunu seyrediyorum" dedim.Hayır dedi ve kanalı değiştirdi.

Peki dedim ama o uzun süre ne hissettiğimi anlamak için yüzümü izledi.İşten geldiğimde biraz gıcık oluyor bana ve bazen beni özellikle sinirlendirmeye, üzmeye çalışıyor.Ona bu tatmini yaşatamam elbette:P

Neyse ertesi gün bakıcı teyzemiz aradı."Duru çok ağlıyor televizyonda bir çizgi film çıktı "ben anneme dün bunu izlettirmedim" diye ağlamaya başladı" dedi.

Yaptığı hatayı anlamış, yaptığından pişman olmuş ve bir de yufka yürekli.Bir anne daha ne ister :)

8 Şubat 2015 Pazar

Kitap


Bunlar güzel kitaplar sayın okur.Okumak beni çok mutlu etti.

Poirot'un ilk davaları:Agatha Christie zaten muhteşemdir.Kitap fuarında Altın Kitaplar önünde en çok zaman geçirdiğim stand oldu ve her saniyesine değdi çünkü hiç okumadığım bir sürü Agatha Christie kitabı buldum.Yuppi!Biri de bu fotoğraftaki, küçük öykülerden oluşan hafif bir Sherlock Holmes havası estiren kitap.

Şeytanı Uyandırma: Dave Gurney de bu yazarımızın kahramanı.Ememkli bir polis ama meslek hayatı başarılarla dolu.Daha önce "Peter Pan Ölmeli" isimli bir kitabını okuduğum bu yazar oldukça başarılı.O kitapta da bu kitaba atıfta bulunuluyordu ve ben dolayısıyla kitapları ters sırayla okumuş oldum.İki kitaptaki olayların birbiriyle alakası yok ama karakterleri tanıma açısından bu kitap önce okunsa daha iyi olur.

Bir seri katil üzerine belgesel hazırlayan bir genç kızın annesinin dedektifimizden kızına göz kulak olmasını istemesiyle başlayan hikaye seri katilin bu belgesel fikrinden hiç hoşlanmamasıyla hız kazanıyor:) Kitap bana Agatha Christie'nin "ABC cinayetleri" kitabını anımsattı.Konu hemen hemen aynıydı.Öncesinde bir Agatha Christie okumuş olmam da hoş bir tesadüf oldu.




5 Şubat 2015 Perşembe

Davet


Misafirler gelmeden hemen önce masayı fotoğraf çekmek için kurdum.Humusun ve patlıcan salatasının yağı henüz dökülmemiş ve parlasın diye makarna salatasının üzerine zeytinyağı gezdirilmemiş yani.

Çok güzel bir davet oldu.Erkekler spordan geliyorlardı ve gerçekten kurt gibi açlardı.Ben en çok aç misafir severim:P

Çok eğlendik, çok güldük.Hiç bir aksilik olmadan , ev delice batmadan,çılgınca dağılmadan geceyi bitirdik.Misafirlerden sonra ufak tefek dağınıklığı toplarken keyifle şarkı söylüyordum, düşünün.

Menü:

1.Humus

2.Labneli patlıcan salatası

3.Peynirli börek

4.Acem pilavı

5.Yeşil salata

6.Makarna salatası {makarna lütfen! makarnalarıyla}



7.Dolgulu patates çanakları

Tatlı çeşidini hep az tutarım.Kimse çok fazla tatlı yemek istemiyor çünkü ve ben de misafirden artan ıvır zıvırları hiç sevmem:

8.Hazır pastatabanla muzlu, çikolatalı pasta

9.Elmalı kırıntı tatlısı(porsiyonluk):


Gecenin yıldızı da bu elmalı kırıntı tatlıları oldu.Servis etmesi zor oluyor diye porsiyonluk yaptım.Herkes yemez diye sekiz tane yaptım.Aman neredeyse zor yetti:))

Sevgili Mesut Abi tam üç tane yedi! Ben de kalkıp onu tebrik ettim:)  Ben onu tatlımı çok sevdi diye tebrik ettim o da  tatlıma bayıldığı için tebrik etti beni:))

Herkese birlikte zaman geçirmekten hoşlanacağı arkadaşlar dilerim.Çünkü hayatı güzelleştiren, anlam katan gerçekten de diğer insanlar!

{Zehir eden de diğer insanlar elbette ama bu konuyu açmaya gerek yok:P}

4 Şubat 2015 Çarşamba

Özeleştiri:




Bir süredir düşündüğüm her şeyin yazılmışını buldum! Ben ki kendimi çok geniş düşünen, hoşgörülü biri olarak görürüm son zamanlarda pek de öyle olmadığımı gördüm.Hele bu yazıyı okuyunca kendimi çok daha farklı değerlendirdim.Gerçek şu ki ; ben de herşeye karışan, yorum yapan ukalalardan biriyim aslında.O zaman bu yazı hepimize gelsin.Okuyalım ve değişelim:


"Ruh hastası bir toplumda yaşıyoruz. Başını açana kapa diyoruz, kapayana aç diyoruz; okuyana okuma diyoruz okumayanın psikolojisini bozuyoruz. Öyle kahkaha atma çocuklu kadınsın diyoruz; ay hic kaç çocuk annesi kadına yakışıyor mu diyoruz, diyoruz diyoruz biz bile diyoruz; Bak bak türban takmış beş karış makyaj diyoruz; şuna bak kırmızı ruj sürmüş saçı da sarı diyoruz. O g.te o pantolon olmuş mu biraz kilo ver bari diyoruz; kilo verene iyyy hasta mısın biraz kilo al diyoruz;üniversite bitirene yüksek lisans yap; onu yapana doktora yap; hiçbir şey yapmayana evlen; evlenene çocuk yap; çocuk yapana ikinciyi yap diyoruz; e artik çocuğun var alış bunlara diyoruz; bakıcıya bırakan na kadan da kötü bir ana diyoruz bakıcıya bırakmayana heyymmm işte evde çocuk bakiyyyoo diye burun kıvırıyoruz; sıkıntılarını şurda iki geyik yapıp kafa dağıtmak isteyen insanlari ölümüne yerden yere vuruyoruz ; herkes sorunlarında boğulsun istiyoruz."

Bu muhteşem yazıyı bir fotoğrafının altında buldum kişinin diğer fotoğrafları ve yorumları için buraya bir TIK .

1 Şubat 2015 Pazar

Ayrılık olmasaydı..


Murat cumartesi sabaha karşı yola çıktı.Aniden anneannemizi kaybettik.Çok uzun süredir yatalaktı, hastaydı ama yine de sevdiği birini bir daha hiç göremeyecek olmayı kabullenemiyor insan.

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..