25 Mayıs 2015 Pazartesi

Son dönem kitapları



Okuduğum kitapları yazma işini oldukça ihmal ettim.Kitap yazılarımın paratntez içinde italik yazılmış olan satırları kitap hakkında ayrıntı vermektedir, okumak istiyor ve sürprizi kaçmasın istiyorsanız parantez içlerini okumayın:) Neredeyse konusunu bile unuttuğum kitaplarımla karşınızdayım bu kez:

Karanlıkta buldum seni: Maggie Young sıradan bir kızdır. Normal bir ailesi, normal bir okulu, normal arkadaşları, kısacası normal bir hayatı vardır. On sekiz yaşına girmek için gün sayan Maggie, artık sıra dışı bir şeyler yaşamak ister.
Clayton Reed ise kasabadaki yeni çocuk.Maggienin hemen dikkatini çekiyor.Çünkü sıradanın dışına çıkan bir yeniliktir bu çocuk.
Ve elbette çocukta bir gariplik vardır.İnsanlarla iletişim kurmamakta, uzak durmaktadır.Maggie'nin çabalarıyla aralarında bir ilişki başlar ve yine Maggie'nin çabalarıyla devam eder.{Çünkü çocuk bipolar.Dolayısıyla bir anı bir anına uymuyor}

Zaman zaman sıkıldığım, Maggie'nin ilişkideki durumu hakkında umutsuzluğa kapıldığım ama sonuçta devamı olursa okurum dediğim bir kitap oldu.

Milyonluk kirli sır: Ayh okurken şiştim.Klişe, mantıksızlık beni bir kitaptan soğutan ne varsa bu kitapta vardı.

Esas kızımızın annesi kanser tedavisi görüyor , para lazım o da kendini satıyor.Bravo! İki yıllığına kadınlarla zengin erkeklerin bir tür anlaşma yaptığı bu tür illegal işleri halleden bir yerle anlaşıyor ve satışta! son anda süper yakışıklı, süper zengin ama kadınlara güvenmeyen! bir adam tarafından alınıyor.Yaşadığı bir olay yüzünden kadın ırkından nefret eden adam sosyal çevresinde bir kadın olsun diye böyle saçma bir işe girişiyor.Aralarında duygu olmayacak yani.Ama daha kitabın ilk bölümü bitmeden bizim kıza sırılsıklam aşık oluyor Ve neden? Nedeni yok:) Ay işte devam kitabını okumak istemeyeceğim bir kitap! Yaşasın.

Tatlı sır: Bu ikisini peşpeşe okudum bir de.Sır sır sır dedikleri de bir şey olsa bari.Bu yazarın daha önce bir kitabını daha okumuştum.Tatlı bela isminde.Blogda bahsetmemiş olabilirim şöyle bir göz attım bulamadım.O kitaptaki Maddox kardeşlerden bir diğerinin hikayesi anlatılıyor bu kez.İlk kitaptaki çiftten de sık sık bahsedilen bu kitap bu açıdan hoşuma gitti.

Trenton Maddox dövmecide çalışıyor ve esas kızımıza aşık.Esas kızın ise bir erkek arkadaşı var ve Trenton'dan etkilense de ilişkisine devam etmek istiyor.Ama çocuk uzakta ve bizim kızla hiç ilgilenmiyor.Bir süre sonra ne kadar uğraşsalalar da bir ilişkiye başlamaktan uzak kalamadıklarını farkediyorlar ama kızı çok rahatsız eden bir durum var.Bu da kitabın sonunda ortaya çıkıyor Bence sonu güzeldi sır gibi bir sırmış cidden.Yazıyorum istemiyorsanız okumayın .


{Kız meğer Trenton'ın abisiyle çıkıyormuş.Bu sebeple Trentonla birlikte olamam diyip duruyormuş.Sonuçta iki kardeş bunu sorun etmedi ve ünlü Maddox kardeşlerin üçüncüsü ile de çok kısaca da olsa tanışmış olduk}


Telepati: Iyh. Son dönemde okuduğum en kötü kitap.Farklı zaman boyutlarından bahsediyor.Yani bir sürü ben var ama hepsi farklı hayatlar yaşıyor.Bir ben çok zenginken, diğeri ölü olabilir, birinin tek kızı varken diğeri beş çocuklu olabilir gibi.Bu farklı boyut olayını delebilen farklı boyutlarda oldukları halde birbirlerini hatırlayan iki çocuk var.İşte bunlar buluşmaya çalışıyor ve bir sürü saçmalık oluyor.Sonu da kötü bence.

24 Mayıs 2015 Pazar

Ev düzenleme: Duru'nun odası


Bu dönem ev düzenlemesine takıldım.Dönem dönem evdeki hemen hemen her eşya bana fazla gelmeye başlıyor.Mesela mutfakta bir iki tencere, iki üç çatal,tabak,bardak harici her şey fazlaymış, anlamsızmış gibi.{Ki zaten öyle.}

Neyse,

Bu düzenleme işinde önce kendi kıyafetlerimi ayıkladım.Dolaplarım o kadar hafifledi ki! Sonrasında balkon dolabına el attım.Belki dört beş koli gereksiz ıvır zıvır attım.Ayakkabılarımı da kışlık yazlık yaparken çok sıkı bir şekilde eledim.Güzel ve kaliteli diye sakladığım ama giymediğim dört çift çizme öyle dolaplarda bekliyordu!

Oturma odasının koltuğunun altındaki dolap, mutfak ve Duru'nun odası da sıradaki düzenlenecek listemdeydi.Duru'nun odası için bir oyuncak dolabı alınca ilk önce onun odasını düzenleyeyim istedim.

Duru'nun abartılı sayıda oyuncağı yok aslında.Ben çok fazla almıyorum.{Abartığım konu kitapları:)} Ama etraftan, anneanneden , babaanneden gelenlerle oldukça yüklü bir oyuncak yığını oldu.

Tümünü pembe bir kapaklı plastik kutuda tutuyordum.Bir kısımı da odasındaki dolapların içindeydi.Ikeadan aldığımız dolapla oyuncakları sınıflandırarak toplama şansımız oldu.

Ankaradan geldikten sonra o yorgunluğumuza rağmen Murat yeni aldığımız dolabı kurdu.Ben sepetlerini yıkadım,kuruladım.Sonra Duru'yu çağırdım ve birlikte odasındaki tüm oyuncakları yere döktük.Ses çıkarmayan hayvanlar, ses çıkaran hayvanlar (masal anlatan Aslan, GoGo köpek vs), su oyuncakları,ses çıkaran oyuncaklar, toplar, küçük bebekler, büyük bebekler, Barbie tarzı ince bebekler şeklinde gruplamalar yaptık.

Kutu içeriğini de küçük beyaz kağıtlara yazıp kutuların yan tarafına yapıştırdım.Duru "anne ben okumayı bilmiyorum ki" diye itiraz ettiğinde de teyzen sana yardım eder dedim:)

Sonuç böyle derli toplu bir köşe oldu:



Sonra kitaplarına el attım.Araya karışmış dergileri, artık yaşına küçük gelen kitapları ayıkladım.Cemile serisini ayırdım.Küçük kitapları boylarına göre düzenledim.Geri kalanları ve kocaman kapaklı kitapları da yukarı koydum.İki üç ellenmemiş dergi ve defteri de ön kısma yerleştirdim.Düzenleme yaparken amacım kitaplarına kolayca ulaşabilmesi ve yine okuduğu kitabı yerine düzeni bozmadan koyabilmesi idi.İşte sonuç:



Bu arada bu düzenleme konusu Duru'nun o kadar hoşuna gitti ki ben bir şey söylemeden o da bir köşede oyuncak mutfağını düzenlemeye koyuldu.İşte sonuç:


Şifonyerin üstüne yeni aldığımız gece lambasını yerleştirdik.Bu lamba Duru'yu en mutlu eden şey oldu.Çok gençkızvari:)) Sonrasında şifonyerin üstünü çok değiştirdim ama  elimde  lambanın ilk kurulduğu ana ait  bir fotoğraf var sadece :




Bu da Duru'nun odasının en sevdiğim bölümü.Bulut yastıklar ve küçük pembe kuşlar.Özgür bir yatak:





Ela 3 yaşında!


Ela'mızın 2 yaş doğumgünü daha dün gibiyken bugün 3 yaşına girdi:)Zaman su gibi akıp geçiyor.Sağlıkla, huzurla, mutlulukla geçsinden başka dileğim yok.

Deniz, partiyi yine evde yaptı ve organizasyon yine çok harikaydı.Evde parti cidden çok zahmetli ve yorucu ama daha samimi bir hava oluyor.Çocuklar oturma odasını o kadar çok dağıtmıştı ki şahsen benim moralim bozuldu:)Ama tüm misafirler birbiriyle bir şekilde muhabbet kurdu, tanıştı, sohbet etti.Çocuklar birarada oynadı, kaynaştı.

Bu masa harici fotoğrafını çekmediğim bir masa daha vardı ve üzeri, sarımsaklı köfte, börekler, humus, zeytinyağlı sarma, tuzlu kek,acılı ekmek, fava ve daha sayamadığım bir sürü lezzetli yiyecekler doluydu.

Pasta bu sene bir baykuştu.Ela da tütüsüyle ve bezli po.posuyla çok şirindi.Benim Duru'mda tüllü eteği ve üzerine giydiği karpuzlu tişörtüyle pek sevimli olmuştu.Bu yaşlarda bir etek, topuklu ayakkabı,makyaj kısaca bir süs püs hevesi oluyor:) Bu eteği dün Ela'ya hediye alırken Zaradan aldım ve kızımın mutluluğu görülmeye değerdi.Tüllü eteğiyle yatmak isterse hiç şaşırmam:)


Bu seneki doğumgününün "resmi fotoğrafçısı" bendim.Geçen seneki fotoğraflar o kadar çok beğenilmişti ki bu sene aileden kimse fotoğraf çekmekle uğraşmadı.İçeri girdiğimde herkes "hah fotoğrafçı da geldi" diye karşıladı beni:) Bir sürü fotoğraf çektim, Ela'yı annesiyle, babasıyla, dedesiyle, anneanne ve babaannesiyle bir sürü kez fotoğraflarken bir ara balkondan bana seslenen sevgili Murat onu da çekmemi istedi.İyi ki de istemiş, o kadar çok sevdim ki bu pozu anlatamam:


Kalabalık fotoğrafların arasında Gül Abla ve Duru'yu da fotoğrafladım.Gül Ablamın güzelliği kalp ben:


Çok çok güzel bir gündü.Her anından çok keyif aldım.Allah tüm çocuklara sağlıklı, mutlu, hayırlı bir ömür versin inşallah.Ela'nın nice nice yaşlarında hep beraber olmak dileğiyle aşağıda bakmak isterseniz bu güne ait bir sürü fotoğraf var:








22 Mayıs 2015 Cuma

Cuma



Bugün cuma.Çok mutlu olmam gerekir ama ben kendimi çok buruk hissediyorum.

Üniversite için İstanbul'a gittiğimde  annemle babamın üniversiteden sınıf arkadaşları V. Amca'nın eşi J.Teyze bana çok yardımcı olmuştu.Tesadüfen onlara çok yakın bir ev almıştık ve  bana resmen kol kanat germişlerdi.

Kurban bayramlarında vizeler sebebiyle eve dönemezdim ve onlar bana kurban eti getirirlerdi.J.Teyze benim etim var demem rağmen illa kurban eti yiyeyim diye ısrar ederdi.Deprem dönemi bizim ev 1. kat kendi evleri en üst kat diye bir gece beni evinde yatırmıştı "kızım o evde sen tost olursun" diyerek:) Oğlunun sünnetine beraber hazırlanmış, harika bir sünnet düğününe onlarla birlikte ev sahipliği yapmıştım.

Çok güzel ve havalı bir kadındır.O kadar ki ben üniversite öğrencisi bir çıtır olmama onun ise annem yaşında olmasına rağmen sokakta beraber yürürken tüm başlar ona dönerdi.Çok zevkli bir kadındı ve çok ucuza harika giyinirdi.

Hastalık hastasıydı.Çok gülerdim bu durumuna.Daha ne filmler çektirdi, ne tahliller yaptırdı anlatamam size.Anneme bir keresinde beynimde üç tane ur tespit edildi demişti.Annem tüm gece ağladı ertesi sabah aradığında J. Teyzenin gezmeye gittiğini öğrenince şok olmuştu.Yumurtalıklarında , belinde zaman içinde urlar tespit edildi:) ! Bir süre sonra kimse inanmaz ve aldırmaz olmuştu.

Bu yüzden annem arayıp da J. teyzemin 4. evre mide ca olduğunu söylediğinde şok oldum.İnanamadım.Şimdi de onu telefonla arayamıyorum.Arayıp sesinin duymak , konuşmak istiyorum ama bir türlü olmuyor.Bir türlü elim telefona gitmiyor.

Bu ruh halini dağıtmak lazım elbette.Hayat böyle bir şey çünkü.Hepimiz ölecek olmamıza ve bunu bilmemize rağmen neşe içinde yaşamaya devam ediyoruz.

Dünya hakkında daha iyi hissettiren 24 fotoğraf.

Kadın olmakla gururlanmamıza sağlayan 10 ünlü kadın.

Çilekli ve ıspanaklı bir salata.

Fotoğraf düzenleyen en iyi 7 app.

Kolay sarımsak soyma metodu.

Saçlarımı kestirdim bu sebeple kısa saçlar için örgüler ilgimi çekiyor.Uzunken çok ördün de kısası mı kaldı demeyin:) bir göz atın.

Bu hafta Ankaradaki coşmalarım sebebiyle dikkat ediyor olmasam mutlaka yapıp yiyeceğim bir tarif.Siz yapın bari:)

Biz bu haftasonu bir doğumgünü ve bir meslektaş kahvaltısı dışında plan yapmadık.Bakalım.Sağlıklı, mutlu, huzurlu bir haftasonu diliyorum hepinize.


21 Mayıs 2015 Perşembe

Son dönem kitapları




Teryüz: Kahramanımız okulun en yakışıklı çocuğuna aşık çirkin bir kız.Gözlüklü, diş telleri olan, kırmızı saçlı anne ve babasının yıllar sonra, hiç ummadığı anda doğan sevgili kızları.Çirkinliği aslında çocuk çirkinliği, annesinin bir konuşmasından kendi kendine vardığı bir sonuç. Çirkin olduğunu düşünüyor ve kendini çirkin olarak tanımlıyor ilerde güzelleştiğinde bile bunu farkedemiyor.Çirkin olmanın dışında çok akıllı, çok insalcıl ve doğuştan kas hastalığı olan kuzeniyle (teyzesinin oğlu) birlikte büyüyor.Teyzesinin kocası okulun güreş takımının kaptanı ve aşık olduğu çocuk da güreş yıldızı.

Sonra kızımızın çok yakın bir arkadaşıyla bu yakışıklı arasında bir ilişki başlıyor ama arada yazılan mektupları hep bizim çirkin kızımız yazıyor.İkili arasında çok hoş bir mektuplaşma başlıyor.Çocuk mektupları yazan kişi ile çıktığı kızın aynı olmadığını anladığında çok tepki veriyor.

Okuldan mezun oluyorlar, parlak güreş kariyeri nedeniyle yakışıklımızın hangi üniversiteye isterse gidebileceği kesin ama o ok farklı bir yol seçiyor ve orduya giriyor.Üstelik kasabadan beş yakın arkadaşını da ikna ederek.Irak'a gönderiliyorlar.Ve oradaki görevin bitmesine çok az bir zaman kala bir bomba patlıyor ve bizim yakışıklı hariç diğer çocuklar ölüyor.Bizim yakışıklı da artık yakışıklı değil.Yüzünün yarısı korkunç durumda.

Bu şekilde kasabaya dönüyor ve her şeyin tersyüz olmasıyla baş etmeye çalışıyor.

Çok sevimli, naif, insanın içini ısıtan bir kitaptı , beğenerek okudum.Ana karakterler harici diğer karakterlerin de güzel tasvir edilmiş olması ve onların hikayelerinin de anlatılması, her bir hikayenin en az ana hikaye kadar etkileyici olması kitabı çok sevme sebeplerimden.Konunun ortada kalmaması, sonunun güzel olması, hikaye örgüsünün mantıklı ve sürükleyici olması sebebiyle de bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

Gözlerini sımsıkı kapat: Ünlü dedektifimiz David Gurney'in yeni bir macerası daha.Bu kitapları doğru sırayla okumadığım için dedektifin kişisel hikayesi biraz karıştı benim açımdan ama çok da önemli bir ayrıntı değil bu yani siz de her kitap anlatılan olay açısından birbirinden bağımsız olduğundan her birini farklı zamanlarda da okuyabilirsiniz.

Dedektifimiz bu kez düğün günü kafası palayla kesilerek öldürülen bir gelinin cinayetini çözmeye çalışıyor.İşin içinde çocuk tacizi de var, uluslararası mafya da var.Sonu nispeten sürpriz ve bu serinin hemen her kitabı çok güzel olduğundan okumanızı tavsiye ediyorum.




Eksik parça: Mara Dryer isimli bir kız arkadaşlarıyla birlikte gittiği bir eski binanın çökmesi üzerine yaralı olarak kurtulduğu bir kazanın ardından ailesiyle birlikte Miamiye taşınır.Burada çok yakışıklı bir çocukla tanışır. Bir yandan  kendi ruh sağlığı ile ilgili problemlerle uğraşırken bir yandan da olagelen garip olaylarla uğraşmaktadır.

Kendinin bir gücü olduğunu keşfeder ama bu istemediği bir güçtür ve bu gücün sonucunda olan olaylar sebebiyle ruhen çok yıpranmaktadır.Yakışıklı çocuğun da bir gücü vardır ve sanırım bu güç bizim kızımızın gücün antidotu gibi bir şeydir.

Devam kitaplarını almak isteyeceğim güzel bir kitaptı.

Tüm kitap yazılarım için buraya, 2015 yılı kitap yazılarım için buraya.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ankara

Bir gün izin alarak dört güne çıkan tatilimiz için Ankara'ya doğru yola çıktık.Temel amacımız dinlenmek ve  ailemizle zaman geçirmek olduğu için hiç stres yapmadan uyandığımız saatte yola çıktık.Her zamanki gibi Pozantı Tünel Restaurant'a uğradık ve kahvaltı yaptık.Manzarası ve havası o kadar güzel ki burada çok basit bir kahvaltı bile şölene dönüşüyor.Bu sefer bizi arka bahçeye aldılar.Mazaramız buydu:


Fotoğrafta görülen ağaçların altında tren yolu var ve nitekim biz kahvaltımızı yaparken bir tren de geçti.Hazır burada kimse bizi tanımıyorken İstanbuldan aldığımız selfie çubuğumuzu da kullanayım istedim.Çok utanç verici bulduğum bu eylemin sonuçları bence oldukça güzel oldu:




Menü oldukça basit : peynir, tereyağı, zeytin, omlet , bal-kaymak, söğüş domates-salatalık- biber.İsterseniz sucuk falan da yapıyorlar oldukça da güzel oluyor biz bu sefer istemedik.






Akşamüstü Ankaradaydık.Annem sofrayı balkona hazırladı.Annemler oldukça yeni bir yerleşim bölgesinde, çevreye çok hakim bir tepedeki bir sitenin en üst katında oturuyor.Dolayısıyla Ankara- en azından bir kısmı- ayağımızın altındaydı:) Menü ; mercimek çorbası,patlıcan kebabı, bulgur pilavı, kuru köfte ve piyazdı.Annem ne yapsa bayıla bayıla yerim zaten:)

Biz gittiğimizde Fatih TUS'u atlatmış olmanın verdiği gazla yine bir arkadaşıyla buluşmuştu, yemeğe yetişemedi.Selfie sopasını etrafta utanacak kimse olmaması sebebiyle bir kez daha çıkardım.Ailece bir foto çekebilmek her türlü rezilliğe de değer aslında:))




Ertesi gün İncek taraflarında daha önce gözümüze kestirdiğimiz bir kahvaltı mekanına gittik.Gittiğimiz 550 kişilik iki mekan da tamamen doluydu.Sığışacak bir tek masa dahi bulamadık.Reddedildiğimiz ikinci yerin önerisi ile gittiğimiz mekan da oldukça güzeldi neyse ki.İncek tarafları aklınızda olsun sayın okur mutlaka gidilmeli.

Burada da tanınmıyor olmanın rahatlığı ile rahat rahat fotoğraf çektik.Tabi biraz acemilik var, giderek ustalaşacağımızı umuyoruz:




Masada kuruyemişler, tahin pekmez, bal-kaymak, zeytin, peynir tabağı, patates kızartması,çiğ börek, söğüş salatalık-domates, omlet, menemen vardı.Menü oldukça zengindi ve mangal seçenekleri de vardı.Çocuk parkına oldukça yakın bir masaya oturmuştuk ve çok rahat ettik.Çocuk parkının üzerine de güneşten koruma için bir düzenek yapılsa daha iyi olurdu elbette ama o kadar kusur kadı kızında da olur sonuçta.


Bol bol alışveriş yaptık.Bu sefer Duru'ya çalıştık.H&M den artık gereksiz boyuta varan bir alışveriş daha yaptım.4-6 yaş seçeneği nasıl olsa iki sene giyer diyerek aldığım çoğu şeyi aslında çok şık ve şirin oldukları için aldım:) Çocuk bölümüne bayıldığım H&M'in büyük bölümü ise maalesef pazar malı görünümünde neredeyse ikinci el gibi duran bir kalitede.Kendime bir çöp dahi almadım.

IKEA'ya da uğradık.Çok az ama anlamlı bir alışveriş oldu.Duru'nun odasına aldığımız bir oyuncak dolabı sayesinde odasının havası tamamen değişti.Eve döner dönmez beklemeden düzenledim odasını ve harika oldu.Bu da ayrı bir yazı konusu:)

Bir gün babamla Duru aşağıya bisiklet binmeye gittiler.Bir ara babamın yanına bir komşu gelmiş ve sohbete başlamışlar.Duru bir süre sonra babama dönüp ben eve gidiyorum dede demiş.Babam komşu ile vedalaşıp arkasından gitmiş.Bizimki geri dönüp "dede eve gitmiyorum amca gitsin diye öyle söyledim" demiş:)) Babam bu hikayeyi on yüz bin kez herkese anlattı."Bu çocuk falan değil canım, koskocaman bir insan" diyordu :)

Bir alışveriş sonrası yine bir doğumgünü kutlaması yapalım istedik ve kimsenin doğumgünü olmadığı için Murat ve Duru bana sürpriz! bir pasta aldılar.Gerçek ve sürpriz olmayan ama çok sevdiğim doğumgünümden:



Bu gezinin bonusu da Duru'yu anneme bırakıp sinemaya gitmem oldu.Harika bir akşamdı, kocam , kardeşim ve ben çok eğlenecektik.uygun olan film de "Niyazi Gül dörtnala" idi.

Eyvah eyvah serisini çok beğenmiştim bu filmde ne kadar kötü olabilirdi ki , Demet Akbağ da oynuyordu dolayısıyla pek de araştırmadan gittik filme.Ama film gerçekten tek kelime ile rezaletti.Konusu neredeyse olmayan, sonu saçma sapan, apansızın, anlamsızca geliveren bir filmdi.
Bir ara Ata Demirer ağaçlara doğru uluyarak uçuyordu istemsizce gözlerimi kapattım:)

Neyse işte o geceden kalan bir selfie.Salon öyle boştu ki yine rezil olma riski yok diye rahatça çektim:)


Bol bol dinlendik, hasret giderdik.Ama elbette ayrılıklar hep çok zor oluyor.Duru arabaya binmiş vedalaşmamızı izlerken "çok sarılmayın duygulanıyorum" diye uyardı bizi.Gözleri dolu dolu ayrıldık.Hislerini göstermekten öyle çok çekiniyor ki kuzum benim.

Eve geldik valizi boşalttım, Duru'nun odasını topladım, çamaşır yıkadım, Duru'ya bir şeyler yedirdim, banyo yaptırdım, bu yazının bir kısmını hazırladım.Yattığımda saat 12:00 idi ve bir delilik yapıp yeni bir kitaba başladım.Kitabı kapattığımda saat 02:00dı.Sabah nasıl uyanacağım korkusuyla uyumaya çalıştım.Bölük pörçük, rahatsız bir uykudan sonra uyandım.Öğlen de spora gittim.Akşam nasıl olacağım merakla bekliyorum:))

15 Mayıs 2015 Cuma

Cuma! {yine, yeniden}



Ve işte bir cuma günü daha birlikteyiz! Yaşasın! Bu hafta çok yoğun bir haftaydı çünkü ev derleme toplamasına verdim kendimi.Kendi kıyafetlerim, balkon dolabı ayıklaması sonrasında çarşamba günü de evi ilaçlattık.Perşembe yeni bulduğumuz bir hanım sağolsun gelip evi temizledi.Güleryüzlü, hanımefendi biri kendisini telefonda "merhaba ben Safiye Teyzen" diye tanıttığı için çok yaşlı birini bekliyordum ama umduğumdan daha genç.Umarım bu sefer de hayal kırıklığına uğramam.

Önümüzdeki hafta da ayakkabılar kışlık yazlık olarak ayrılacak , oturma odasındaki koltuğun altından sonra da mutfaktaki fazlalıkları atacağım.Planlaması bile zevkli!

Ama bugün yapmam gereken şey valizimi hazırlamak ! 19 Mayıs tatilini pazartesi de izin alarak dört güne tamamladık ve Ankara'ya gitmeye karar verdik.Babamlar mutluluktan havalar uçtu "kızı özledik" diyip duruyorlardı zaten.

Valizi akşamdan hazırladım aslında, kendime ve Duru'ya dört günlük kıyafet ayarladım.Kalan iş şu; Murat kendi kıyafetlerini seçecek ve son eksikler gözden geçirilecek.Son dakika hazırlanmalarını hiç sevmem çünkü mutlaka unutulan bir şeyler oluyor.

Bir keresinde Ankara'ya giderken Duru'ya pijama almayı unutmuştum kızcağız pijama olarak seçtiğim günlük kıyafetlerinden biriyle uyumak zorunda kalmıştı.İstanbul'a giderken de kendi pijamalarımı unutmuştum.Sıradaki unutulacak pijama Murat'ın gibi duruyor:) Neyse ki Ankara'da herkesin yedek pijaması var!

Biz Ankara'da gezinir, annemden meşhur zeytinyağlı dolmasının tarifini alır ve babamla Fatih de Duru ile oynarken sizi de oyalayacak bir kaç eğlenceli sayfa önerim olacak:

Kahkahalarla güldüm! Favorim 4 ve 7 numara.

Nutella sevmeyen var mı? Sevmesek iyi olurdu tabi de:P

Daha önce vermiş olabilirim ama tekrarında sakınca olmayan görüntüler bence.İnsanlığa güveninizi tazeleyecek 21 fotoğraf.

Bakın siz THY sponsorluğundaki bu haber görünümündeki reklama.Ben fikre bayıldım!

Temalı partilere bayılıyorum ! Abartılmayan, sade ikramlar, ilginç süslemeler vs.

İyi tatiller, hayırlı kandiller!

Ve elbette 19 Mayıs Atatürk'ü anma, Gençlik ve spor bayramınız da kutlu olsun ! Kurtuluş savaşının başladığı bu gün Atatürk'ün gençlere hediyesi.Çünkü gençler  kurtarılan bu ülkeyi geleceğe taşıyacak olanlar.Gençler bizim geleceğimiz.Keşke daha iyi eğitilseler, keşke bu kadar başıboş olmasalar diyorum ama Atamız güvendiyse ben de güveniyorum onlara.

Hoşçakalın.


14 Mayıs 2015 Perşembe

Kaza


O gün anneler günü hediyesi almak için bir alışveriş merkezine gidecektik.Duru da babasıyla bana gizli bir hediye almayı planladığından mutlaka gidilmesi gerekiyordu.Evden çıktık ışıklarda durduk biraz gittik ve karşıdan karşıya geçen birine çarptık.

......

O an hayat durdu sayın okur.Ben öldüm o an.Gerçekten benim kalbim kesinlikle durdu.Eşimin rengi attı hemen  arabadan indik.Çocuk yolun ortasında iki büklüm yatıyor.Ben de hemen ilkyardım teknikleri, kalp masajı falan düşünerek indim arabadan.Ama çok da uzaklaşamıyorum Duru arabada tek kalmasın diye.Sonra çocuk ayağa kalktı ,eşimle konuştu ben yaşlı gözlerle titrek bir şekilde çocuğa yaklaştım o sırada Murat bana dönüp hemen 112yi ara dedi.Bir an eşimin yüzündeki ifadeye takıldı gözüm.Olması gerekenden farklı bir bakış gördüm.

Ama fazla düşünmeden telefona sarıldım.112ye çok net yer tarif etmeme rağmen, trafik kazası dememe rağmen bana sokak numarası sordu, açık adres sordu.Adana'da o kadar bilindik bir okulun tam önündeyiz ki , o telaşla sinir oldum ama neyse sonuçta ambulansı çağırdık.

Eşim 155i arayıp polis de çağırdı.Ama ilginç olan vurduğumuz çocuk ambulans istemiyor.Yanındaki arkadaşı ortalığı ayağa kaldırıyor."Bizi siz hastaneye götüreceksiniz" diye ısrar ediyor.Eşim de hayır ambulans bekleyeceğiz diyor.

Etraftan gelenler oldu, insanlar toplandı, çocuklar bizimle kavga ediyorlar.Çocuk elini tutuyor "kolum kırık siz beni bekletiyorsunuz" diye bar bar bağırıyor.Arkadaşı "bu yurt çocuğu bir şey olursa hesabını verirsiniz" diye ortalığı ayağa kaldırıyor.Bir ara kendini kolu kırık olan kendini kaldırıp bizim arabanın üstüne attı.Sonra yanındaki arkadaşı gitti o yakınlardaki bir parktan yaklaşık onbeş tane arkadaşını getirdi.Sizi dövdüreceğim tehditi ile.O sırada kayınpederim, arkadaşlarımız falan da geldiler.Polis de geldi.

Çocuklar gelince ortalık iyice şenlendi.İlk gelen polis ekibinde tek bir polis memuru vardı vurduğumuz çocuğun arkadaşı onun alnına alnını dayayıp adamın üstüne yürüdü.Polis şaşkın , ben şaşkın ama kocam sakin.Bu sırada etraftan insanlar eşimin yanına gelip "mutlaka ambulans bekleyin" diyorlar.Ben o sırada çok anlam veremiyorum olanlara.Hemen akabinde ambulans ve ikinci polis ekibi geldi.

İkinci ekip gelir gelmez etraftaki bağrışan parktan gelen serserilerden üçünü yakalayıp arabaya tıktı, vurduğumuz çocuk ambulansa girdi yanındaki olayların başkahramanı olan çocuk ortadan kayboldu.Polise hemen o çocuğun yok olduğunu söyledim.Hemen benzinliğin arkasında buldular onu.Arabaya bindiriken bir polis memuruna tam göğüs hizasından tekme attı.

Bunlar olurken yanımıza gelen bir kadın olayı gördüğünü bizim bu çocuklara arabayla vurmadığımızı çocukların dönüp aynamıza vurduğunu ve kendini yere attığını söyledi!!

Ben şahitlik yapmaya da hazırım dedi sağolsun.

Hep beraber karakola gittik.İfade verdik.Çocukların çok sayıda sabıkası varmış, bu bir çete işiymiş.Biz bunları arabaya alsak belki bize bıçak çekip kötü şeyler yapacaklarmış ya da hastaneye giderken yolsa şikayetçi olmamak için para isteyeceklermiş.Allahtan Murat çocukların tavrından olanları anında anlamış.

O yanındaki olayı en çok galeyana getiren arkadaşı gasptan aranıyormuş.Olaylar sırasında parka gittiğinde "gelin birilerinden para sızdıracağım bana yardım edin" demiş.

Çarptığımız! çocuk ambulanstan kaçtı sayın okur.Hastaneye gitmedi.

Bu olaylar herkesin başına gelebilir.Çok kötü insanlar var bu dünyada.Siz de kendinize dikkat edin.Bizim çok şükür verilmiş sadakamız varmış.

Bu yazıya fotoğraf seçerken yazı kötü, bari  fotoğraf iyi olsun istedim.Duru giyinme odamıza bebeklerini dizmiş fotoğraflarken karşıdaki aynada kendisi de çıkmış.Ne masum, ne tatlı.

Ne zaman bu masum bebekler kötü insanlara dönüşüyor bunu sorgulamak lazım.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Haftasonu


Bu hafta haftasonu cuma günü başladı.İş yerinden beş arkadaş saatlik izin alıp kahvaltıya gittik.İş saatlerinde dışarda olmak,arkadaşlarla harika bir kahvaltı ve o gün diş tellerimin çıkması gibi sebeplerle ben çok mutluydum.

Arkadaşlar klasik kahvaltı söyledi, biri sütle çırpılmış yumurta sipariş etti bense menemen istedim.En gösterişli tabak benimkiydi.Madolar bence Adanadaki en güzel menemeni yapıyor.Sütiş falan hikaye.

Kahvaltıdan sonra dişçiye gittim tellerim çıktı.Cumartesi günü Gül Ablalara çaya gideceğimiz için çok sevindim bu duruma.

Cumartesi sabah kahvaltıdan sonra evden çıktık.Biraz yürüyüş yaptık sonra yolumuz Atatürk Parkı'na düştü.Şehrin rotasındaki bu yeşil parkı o kadar çok seviyorum ki her yürüyüşte mutlaka uğruyoruz.Bu sefer Duru kuş beslemek istedi:




 
Duru bu fotoğrafta zafer işareti yapıyor.Nereden gördü, neden fotoğraf çekerken bunu yaptı bilemedim:)Ama çok hoşuma gitti.


Uzun uzun kuş besledikten -hatta ellerimizle yedirdikten- sonra park kısmına geçtik.Biz Murat'la bir banka oturduk Duru kendi deyimiyle koşuş yaptı.Sonra çimenlere uzandı.



Burada bu fotoğrafları Gül Teyze'ye -yani Defne'ye- yollama diyor.Gören de her fotoğrafı yolluyorum sanır.


Sonra eve döndük, ben yatıp biraz uyudum.Murat da Duru'ya dondurucudaki köftelerden yaptı.Misafirliğe gitmeden önce kızımı mutlaka sağlıklı yiyeceklerle doyuruyorum böylece misafirlikteki ıvır zıvırlardan yemek istemiyor.Ben de açıkçası kızım aç mı diye düşünmeden keyifle sohbet edip ıvır zıvır yiyorum:))

Gül Ablanın menüsü kıymalı ve peynirli börek,patatesli, havuçlu yoğurtlu bir salata, kuskuslu bir salata, közlenmiş kırmızı biber , revani, çikolatalı toplar ve etimekli tatlı vardı.

Harika bir geceydi , kızlar da çok iyi anlaştı.Denizciğim Duru'nun ne denli değiştiğinden bahsetti.Ben de öyle gözlemliyorum aslında ama Deniz de aynı şeyi söyleyince emin oldum.Müjde Duru artık daha insancıl ! :)

Bu da o geceden bir fotoğraf Duru kardeşiyle! selfie yapmış, çok arkada Gül Ablanın kafasının ucu görünüyor:


Pazar günü kahvaltıya Sütiş'e gittik.Kahvaltıdan sonra Duru ile sinemaya girdik.{Karlar ülkesi 2} Ben çok beğendim ama maalesef Duru filmin sonuna kadar dayanamyıp uyudu.Hem de horlaya horlaya:) Çıkışta kucağımda çıkardım babasını beklerken de bir poz çektim:


Beğendiğim bir kitabın devam kitaplarını aldım o gün ve eve gelip pizza yaptım.Pizza yedik ,evi toparladım , kızımı yıkadım ve tüm kıyafetlerimi elden geçirdim.Neredeyse bir çuval kıyafet ayıkladım.Dolaplar da ben de nefes aldık.Aman kaliteli, aman şurada giyerim diye diye saklayıp durduğum bir sürü kıyafet dolap beklemek yerine yeni sahiplerine doğru yola çıktı.Bu mutluluktan sonra kitabımı alıp yatağa geçtim.Çok geç saatlere kadar okudum ve şu an çok yorgunum.

Sabah da Nurcan Hanımdan rica ettim balkon dolabının içindeki her şeyi çalışma odasına yığdırdım, dolabı sildirdim.Gereksiz her şeyi atacağım sonra da dolaba yerleştireceğim.Açılan yerlere de diğer ıvır zıvırları koyacağım.Sadeleşme hareketinde sırada oturma odasındaki koltukların altı var!


Kitap: Trendeki kız


Çok uzun süredir kitap yazısı yazmıyorum.Okuduğum kitaplar kadar çok birikti ki bir yerlerden başlayayım istedim.

Trendeki kız kitabını yabancı bir blogda görmüş merak etmiştim.Hemen aldım tabi.

Kitap kesinlikle güzeldi.Benim açımdan sonunu tahmin edebilmiş olmam dolayısıyla bir yerden sonra sürprizi kaçmasına rağmen güzeldi hatta.Ben beni şaşırtan kitapları daha çok seviyorum.Bu şaşırmama durumu da benim zekamdan değil yazarın açık vermesinden kaynaklanıyor ama neyse.

Alkolik bir kadın eski kocasına hala çok aşık.Boşanmayı atlatamamış.Ona acıyan bir arkadaşının evinde kalıyor ve işe gidip gelir gibi hergün trenle şehre iniyor tüm gün dolaşıp eve dönüyor.İşten çoktan kovulmuş ama ev arkadaşına bunu söyleyemediği için bu şekilde yaşıyor.

Trenle hergün geçtiği güzergah bir zamanlar kocasıyla oturduğu evin de hemen önü.Kocası onu aldattığı kadınla boşanır boşanmaz evlenmiş ve hemen de bir kız çocukları olmuş.Kahramanımızın çocuğu olmadığı ve bu evliliklerini bitiren sebep gibi de olduğu için bu duruma daha da çok üzülüyor.

Neyse tren güzergahında eski evinin yan tarafındaki evde bir kadın ve kocası dikkatini çekiyor.Ve onlara aklından isimler veriyor, onların ne iş yaptığı, nasıl bir ilişkileri olduğu ile ilgili hayaller kuruyor.Alkolik olduğu için genelde sarhoş ve gün içinde hatırlayamadığı zaman dilimleri oluyor.

Hikaye o hayaller kurduğu kadının öldürülmesi ve buna sarhoş kadının da bir şekilde dahil olması ile hız kazanıyor.Alkolik kadınımız, eski kocasının yeni karısı ve öldürülen kadının ağzından bölümler halinde anlatılan hikaye sürpriz bir şekilde bitiyor.



8 Mayıs 2015 Cuma

Anneler günü


{Öncelikle belirteyim bu yazı klasik bir anneler günü yazısı olarak planlanmadı, laf nereye gider henüz bilemiyorum gerçi.}

Bu pazar anneler günü.Kayınvalideme ve anneme hediye aldım.Duru da babasıyla benden gizli bir hediye almış bana.Bugün bir sendika da tüm kadınlara gül dağıttı.Ve elbette yılın bu gününe özel her zamanki gözlerimizi yaşartan, bizi düğüm düğüm eden reklam filmleri de gösterime girdi.Mesela ben bu videoda çok ağladım:)

Anneler günü eskiden daha naif, daha sade bir gündü.Son dönemde aldığı şekil benim hiç hoşuma gitmiyor.Neden bir sendika tüm kadınlara gül dağıtıyor mesela?

Ve neden herkes birbirinin anneler günün kutlar oldu? Ya neden bir arkadaşım, komşum ne bileyim işyerindeki bir memur benim anneler günümü kutluyor? Ya da ben neden bir sürü kişiyi arayıp bu özel! günlerini tebrik etmeliyim?

Herkes kendi annesinin anneler gününü kutlasa ama sadece kutlasa olmaz mı? Ben hediye almayı çok seven biriyim ama hediye almak için bir gün belirlendiğinde çok geriliyorum.O güne yetiştiremezsem telaşı ile kimi zaman içime sinmeyen bir şeyler alıyorum.

Anne olmayan hatta olamayan kadınların incinebileceğini neden kimse düşünmüyor? Neden herkes duygusal reklamlarda annesi olmayan, annesini kaybetmiş ya da annesinden eziyet görmüş kişiler de olabileceğini hesaba katmıyor? Gül dağıtanlar mesela her kadına gül dağıttı.Her kadın anne mi? Anne olmak zorunda mı? Bu da bir tür toplum baskısı işte.Eşinden ayrılmış, hiç evlenmemiş bir sürü arkadaşım var her anneler gününde geriliyorlar.Ne gerek var?

Anneler günü neden evimizden çıkıp iş yerlerimize kadar girdi?

Duru yokken -ve olmuyorken- ben anneler günü reklamlarında çok ağlardım.Normalde ağlayacak kadar çok üzülmüyordum ama anneler günü geldi mi tam bir işkence oluyordu.Bu reklamlar benim hayatımda bir baskıydı resmen.Komşular, arkadaşlar, "sendikalar" yetmezmiş gibi:)

Bu da tıpkı #kardeşşart hashtagi gibi beni çok geren bir konu.Ya arkadaş olmuyor olmuyor ne yapalım:) Ya da herkes iki çocuğa bakabilecek maddi güce sahip mi? Ya da o sabrı yok belki.

İkinci çocuğu patlatan hemen başlıyor "ay kardeşlik şöyle güzel, böyle harika, ay kardeş şart". Ya tamam sen öyle düşünmüşsün yapmışsın harika madem kardeş şart ve iki tane daha yap hatta.Ama bunu bana bir tür eksiklikmiş gibi yansıtma.Şart ne demek ya!

Sonra mesela evlenen herkesin çocuğu olması gerekiyor mu? İstememek neden normal karşılanmıyor.Çocuk istememek, sevmemek neden olağandışı bulunuyor?

Duru benim hayatımın anlamı ve onu çok seviyorum.Sevdiğim kadar çok da sorumluluğunu hissediyorum.Onu bırakıp yapamadığım bir sürü şey var, hayatımı kendi isteğimle kısıtlamış durumdayım.Aklıma estiği gibi yaşamıyorum çok basit şeyler mesela evde yemek olmaması bile bizim için bir çılgınlık:))

Hayatımda kendimden başka birinin daha sorumluluğu üzerimde.Eğitiminde, toplum içindeki hareketlerinde, sevilip sevilmeyeceğinde belki mutlu olup olmayacağında, ilerde yaşayacağı sağlık problemlerinde hatta basıl bir hayatı olacağında çok ciddi bir etkim olacağını bilerek yaşıyorum ben.Herkes bu sorumluluğu istemek zorunda mı?

Hayatta mutluluk sadece çocukla, aileyle olmaz ki! Mutluluk içimizde, kendimizde. Önce kendimizi sevmeli ve kendimiz için yaşamalıyız. Mutluluğu şarta şurta hele bir başka varlığa bağlamamalıyız.Mesela Duru ilerde evlenip çok uzak bir yere taşınsa ve ben onu çok seyrek görsem bu benim hayatımı mutsuz geçirmeme sebep olmalı mı? Olmamalı.Çünkü o hayat, o an, o saniye bir daha geri gelmeyecek.

İşte bu yüzden ben anneler gününüzü kutlamıyorum.Ve yine bu yüzden Duru ile çekilmiş anne öykücünün bir fotoğrafı da yok.Sadece ben varım! Tek bir hayatı olan sadece bir kadın olarak ben!

Herkese mutlu haftasonları, aşk, sevgi, bol para ve huzur diliyorum.


7 Mayıs 2015 Perşembe

Kutuda ne var?

Dedemi kaybettiğimizin ertesi günü ailece K.Maraştaydık.Cenazeye yetiştik çok şükür.Normalde kadınlar cenazelerde mezarlığa gitmiyor burada ama halamlardan biri gitmek istemiş.Annem de ona eşlik etmiş derken diğer iki halam da onlara katılmış ve bizi de arayıp direk mezarlığa gelin dedikleri için Duru ve ben de bu kadınlar topluluğuna katıldık.

Bizi mezarlığa bırakan erkekler cenaze namazı için camiye gitti.Biz de babaannemin mezarını ziyaret ettik, dedemin gömüleceği mezara baktık falan.Sonra ortamda yer alan Duru sebebiyle hüzünlü hava dağılır gibi oldu.Halamlardan biri yerdeki kaplumbağayı gösterdi Duru'ya.O da eline alıp bana poz verdi {başörtüsü ne şirin değil mi?} :


Bu babamın anneannesini mezarı.K.Maraşda şehrin içindeki mezarlık o kadar kötü düzenlenmiş ki inanamazsınız.Mezarların arasında yol yok.Hep bir mezarın üzerine basarak ilerliyorsunuz.Bu karmaşada babamın anneannesinin mezarına ulaşmak oldukça zor oldu.Ben de ilerde unutulmasın diye mezarı fotoğrafladım :


Mezarlıkta bir süre geçirdikten sonra dedemin cenazesinin geldiğini gördük.Bir kenara çekildik.Tabutu sırtlamış olan amcalarım, babam, Murat ve Fatih önümüzden geçerken Duru bağırdı "Kutuda ne var?" :)

Benim için çok şaşırtıcı bir andı.Çok üzücü bir anda bu kadar komik bir soru duymak üstüne ne cevap vereceğini şaşırmış olmak.Cevap veremedim neyse ki kızım da üstelemedi.

Duru bu cenaze sürecini çok rahat atlattı.Kutu konusunu kurcalamadığı gibi insanların toprağa gömülüyor olmasına da tepki vermedi.Mezarların üzerinde gezerken "amcalara basma" falan dediklerinde şaşkın şaşkın bakıp "hangi amca?" dediğini hatırladıkça gülüyorum."Anne burada amca falan yok taş var toprak var" dedi:)))

Mezarların üzerinden atlamaca oynadı, sonra etraftaki tüm mezarlara birlikte dua okuduk.Dua uydururken ellerini açmış, gözlerini yukarı kaldırmış, dudaklar kıpır kıpır öylesine o ciddi bir şekilde huşu içindeydi ki gülmemek için zorladım kendimi.

Sonra belediyenin cenaze sahiplerine ücretsiz bir hizmeti olan cenazeevine gittik.Burası kocaman bir salon, bir yemekhane, bir mutfak ve tuvaletten oluşuyor.Kadın ve erkek bölümü ayrı dayalı döşeli bir yer.Üç günlüğüne sizin için tahsis ediliyor.Sabah sekiz akşam onbire kadar açık ve siz cenazeye gelenleri burada ağırlıyorsunuz.

Hem gelenler rahat ediyor hem cenaze sahipleri yorulmuyor.Bir de ev temizliği ile uğraşmıyorlar , cenazede ikram edilen yemekler de koltuklarda değil yemekhanede masalarda yeniyor falan.

Duru burada da oyun buldu kendine.Amcamın kızı canım Ayşe'm ile başörtüsüne çeşitli yorumlar getirdiler:





Sonra da tüm misafirlere tespih dağıttı."Tespih isteyen var mı?" Sonra bu sefer de "tespihinden sıkılan var mı?"diye bir tur döndü.Gülsuyu ikramında da başroldeydi.Bir kaç tur attığı için bizim cenazeden çıkan herkes gül gibi kokuyordu:))

O gece halamda kaldık, ikinci günü akşamı biz evimize döndük.Bizden sonra dayısı kızıma bu Maraş çarıklarından almış:


Sonuçta yalan dünya.Bugün varsın yarın yoksun.Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..