2 Aralık 2015 Çarşamba

Erzurum


Adana'da Erzrum'a direk uçuş yok, illa ki Ankara ya da İstanbul üzerinden gitmek gerekiyor. Biletimizi alırken iki seçenek vardı ya saat 9 gibi Adana'dan binip Ankara'da 8 saat Erzurum uçağını bekleyecektik ya da Adana'dan sabah 06:30 uçağına binip iner inmez hiç beklemeden Erzurum'a kalkan uçağa binecektik.

Duru yanımda olmasa sorun değil ama çocukla seyahat edileceği zaman yapılması gereken çocuğa göre plan yapmak.Tüm günü havaalanında geçirmek bir seçenek değildi bu sebeple sabah 06:30 uçağına bilet aldık.

Şimdi size bir ipucu vereyim. Seyahat öncesi yaşanması muhtemel sıkıntıları çocuğunuza anlatırsanız bu sıkıntıları yaşarken çocuk tepki vermiyor. Yani Duru'ya sabahın köründe kalkacağımızı bir gün önceden söyledim. Acaba seni kıyafetle mi yatırsak sabah giyinmen zor olur mu dedim. Yatana kadar bir kaç kez bu konudan bahsettim, heyecanımı onunla paylaştım.

Sabah uyandığımızda Duru evet uykuluydu ama huysuzluk yapmadan, yaşanacakları bilerek hazırlandı. Evden çıkıp uçağa yetiştik. Ankara'ya giderken Duru kuzum kafası kucağımda uyudu. Ağzına tek lokma koymadı ben de ısrar etmedim.

Ankara'da indik transit yolcu bölümüne geçtik yeni biniş kapımıza geldiğimizde insanlar uçağa girmek için sıradaydı. Hiç beklemeden  Erzurum uçağına bindik.

Bu kez Duru bir kek yedi. Ama bir kaç dakika sonra "midem bulanıyor" demeye başladı. Kuzum sağolsun hiç dışarı kusmaz. Hep zamanında yetişir. Ben mesela çocukken de büyükken de bu konuda bir felaketimdir. Neyse daha fazla iğrençleşmeden devam edelim:)

Uçakta önümde duran kağıt poşeti açıp kızıma uzattım anında kustu. Bu sırada yan koltukta oturan bir genç kız panikle hostesten bir kaç kağıt poşet daha istedi.Hostes de sağolsun bir yirmi tane falan getirdi. {O kız fiziksel olarak çok dikkat çeken bir kız değildi ama genç yaşına rağmen tavırları,yol boyu  kitap okuyor olması, hissedilen kendine güveni ile benim çok dikkatimi çekti. Hala ara sıra o genç yaşındaki kendinden emin tavırları aklıma geliyor.Kızıma da ilerde dışından çok içiyle uğraşması gerektiğini bu vesileyle tekrar söylemek isterim}

Duru'nun kustuğu kağıt poşeti katladım başka bir kağıt poşetin içine koydum.Zaten tüm gün yediği küçük bir kek ne kusmuş olabilir ki yavrum.Poşeti hostese uzattım çöpe atması için. Birden korkuyla geri çekildi, sanki nükleer bomba uzatıyormuşum gibi bir tavırla "onu siz kendiniz çöpe atın" dedi. Ben yani hasta çocuğun cam kenarında oturan annesi!

Peki dedim ama çok utandım sayın okur. Bu konularda çok dikkatliyimdir. Duru bebekken yanımda hep çöp poşeti taşırdım ve değiştirdiğim bezleri mutlaka o küçük çöp poşetine koyar öyle çöpe atardım. Kimseyi kendimin ya da çocuğumun pis bir vücut sıvısıyla muhatap etmek istemem. Burada da küçük kusmukçuğu poşete sardım o poşeti de poşete sardım yani kimsenin eline bulaşacak bir şey yok. Ve ben koltukta oturuyorum çocukla kalkıp uçağın arkasındaki tuvalete gitmem kolay değil , kusmuk da elimde oturmak çocuk yine kusabilirken her iki elime de ihtiyaç duyarken mümkün değil. Neyse sonuçta bir şekilde hallettim.

Uçaktan indik bizi karşıladılar, hastaneye uğradık annemi aldık, Duru arabada da bir kaç kez kustu. Neyse ki yanımızda kağıt poşetler vardı hiç sorun yaşamadık. Doktora gitmeye pek meraklı Duru da bana dönüp "Dört kez kustum artık doktora götürmen şart" dedi. Gülmekten öldüm ama haklısın dedim. Bilmediği şey teyzemin çocuk doktoru olduğuydu;)

Sonuçta anneannemin evine gittik. Hayatta kendimi evimde hissettiğim bir kaç evden birine. Her köşesini, her dolabının içini bildiğim, her baktığım yerde bir anı gördüğüm canım eve.

Burası evin girişi.Foto çektiğim yerde sol tarafım salon.Misafir geldiğinde hiç eve girmeden salona alınabiliyor. Girişte dev bir yemek masası var, ailece yemek yemesi çok keyifli çocukken de çevresinde koşmak şahaneydi:)

 
Annem, ben ve Duru hemen yatıp uyuduk.Bir kaç saat sonra kalktığımızda büyük dayım bizi alıp yemeğe götürdü. Dayımın küçük oğlu Ömer, eşi E. de bizimleydi.E yeni doğum yapmış olmasına rağmen bebeğini ve küçük oğlunu evde bırakıp bizimle geldi.
 
Ailemiz gelin açısından çok şanslıdır.Dayımların eşleri şahanedir neredeyse dayılarımdan çok severim.Şimdi kuzenlerimin eşleri de harika. Düşünceli, kibar ve çok güzeller.
 
Yemekten sonra hep beraber hastaneye gittik. Dayım, teyzem, teyzemin eşi, teyzemin kızı doktor olduğu için hastane odasına on kişi girmemiz sorun olmadı. Ailenin çok büyük kısmı doktor zaten. Mesela bu saydıklarımın dışında benim kardeşim, her iki dayımın iki kızı da doktor. Ailede ben hariç tüm kız torunlar doktor diyeyim siz anlayın. Bu durumu da tamamen anneanneme borçluyuz.
 
Çok baskın bir karakterdir anneannem. Herkesin her işine karışır ve dediğini de yaptırır. Katı tercihleri vardır mesela  erkek çocuk sever ve herkesin doktor olmasını ister. "Kız çocuğunun olması üzülünecek bir şeydir ve tıp harici her meslek de başarısızlıktır:))". Ben tıp yazmadım bana da eczacı olacağım için ses çıkarmadı. Bir kuzenim İTÜ elektrik elektronik mühendisliğini kazanmıştı, Türkiye derecesi yapmıştı ve evde resmen yas vardı:)))
 
Tabi kız çocuk konusunda elinden bir şey gelmiyor. O konuda da Allah yardım etti kendisine tüm çocuklarının oğlu var ve altı tane torun çocuğu var Duru hariç hepsi erkek. En son kuzenimin bebeğine anne karnında kız dediler. Gelinimize "olsun kızım , üzülme, kız olan yerden erkek de olur" demiş:)) Kız bana bunu anlatırken gülüyordu "neden üzüleceğim babaanne, sen kız değil misin, ben kız değil miyim , hemcinsimiz olacak diye sevinmemiz gerekmez mi diye düşündüm ama bir şey söylemedim" dedi. Sonra neyse ki! o çocukta erkek oldu da anneannem muradına erdi:))
 
Bu katı tutumuna yıllardır gülüyor olsak da doktor olunması konusundaki tavrının meyvelerini bu ameliyatında topladı. Yoğun bakımda yanında dahiliye uzmanı olan kuzenim kaldı, ameliyattan sonra ürolog dayımın servisine yatırıldı, tüm anabilim dallarından gelen çiçeklerle çok havalı bir odada kaldı gibi. Ben de Duru'nun doktor olmasını istiyorum artık:P Anneannemin taktiğiyle şimdiden doldurmaya başladım kendisini:)) Bakalım;)
 
Annem akşam anneannemin yanında kalacağından büyük dayım , ben ve Duru eve  döndük. Dayıma çay yaptım, biraz içtik sonra meyve çıkardım ve Duru'yu banyo yaptırıp erkenden yatırdım.
 
Sabah dayıma şahane bir sofra hazırladım. Ama meğer dayım kahvaltıda pek bir şey yemezmiş. Bunu duyunca çok rahatladım, üzerimden çeşit çeşit bir şeyler hazırlama stresi kalktı ve diğer günlerde peynir, ekmek, yumurta tarzı sade bir kahvaltı yaptık.
 
Öğlen annem anneannemi yengeme devredip eve geldi.Biraz uyuduk sonra dayımla bu sefer çok övdüğü bir pideciye gittik beraber.



Bu pide de bana çocukluğumda yadigar. Yumurta sevmediğim halde bu pidenin üzerine kırılmış yumurtaları çok severek yiyorum. Duru da bayıldı. Kafasını salllaya sallaya, ıh ıh diye diye yedi.

 
Sonraki günlerde Fatih de İstanbul'dan kalkıp geldi. Hep birlikte sık sık hastaneye gidip geldik. Ailedeki her doktor Duru'yu uzun uzun muayene etti, Duru mest oldu, hatta en sonunda dayım Duru'ya ateşi çıkan, enjektörlü filan bir bebek aldı.
 
Yengem bize su böreği yaptırdı, yarısını da paketleyip Adana'ya getirdim hatta, ailece oturup uzun sohbetler yaptık.Anneannem hastaneden çıkıp eve gelince her şey daha da güzel oldu. Bir akşam da teyzem hepimizi yemeğe götürdü.
 
 Çok uzun süredir bu kadar aileyle beraber zaman geçirmemiştim.Herkesi o kadar çok özlemişim ki. Dayımın büyük oğlu ve kızı, diğer dayımın üç çocuğu ve teyzemin oğlu da yanımızda olsaydı keşke diye düşündüm hep. Okullar, iş hayatı falan araya girince aileler düğünlerde , cenazelerde filan görüşebiliyor sadece.
 
Adana'ya dönerken dayımlar bana meşhur Erzurum dönerinden aldılar ve paket yapıp yanımda Adana'ya kadar getirdim. Yarısını yedik, yarısı dondurucuda bizi bekliyor ;)
 



Ve bu anneannem. Çok şükür iyi ve çok şükür başımızda. Allah eksik etmesin, sağlık versin. Benim hayatımda çok çok önemli bir yeri var. Her şeyiyle seviyorum onu. Akıllı ve bilge bir kadın. Aydın bir kadın. Benim annem ve teyzem Erzurum gibi bir yerde 1950lerde üniversite okumuşlarsa, bunun için İstanbul'a gidebilmişlerse bunu anneannemin ve rahmetli dedemin ileri görüşlülüğüne borçluyuz.


 
Bu fotoğraf Duru'nun anneanneme en çok yaklaştığı fotoğraf. Asla sarılıp öpmedi. "Anne hastalık bulaşabilir diye korkuyorum" gibi bir de bahane sundu :)
 
Sonra ayrılık vakti geldi. Kalbimin kocaman bir parçasını orada bırakıp yola çıktım.İki aktarma geri döndük yine ve bir üç saat kadar havalaanında bekledik ama insani bir saatte yola çıktığımız için o üç saati zevkle geçirdik.
 
Bol bol boyama yaptık, çorba içtik, kek yedik, kurabiye aldık, oyun alanında oynadık falan.



 
Adana'ya döndük, valizi boşalttım, yemek yedik, Duru'yu yıkadım ve hop yatağa girdik. Aklımda ailem, içimde kocaman bir sızı, evimde olmanın huzuru ve Murat'a kavuşmanın mutluluğuyla uykuya daldım. Aileden uzak herkes beni anlayacaktır. Tam bir mutluluk asla olmaz, her zaman bir özlemle yaşarsınız. Neyse sağ olsunlar, mutlu olsunlar da uzak olsunlar da bu sızının tesellisidir....
 
 
 

4 yorum:

deniz dedi ki...

Ne güzel bir yazı daha. Gurbette hep özlem çeken biri olarak son satırları tüm kalbimle paylaşıyorum. Ve o yıllarda Erzurum gibi tutucu bir yerde kızlarına bu geleceği layık gören anneannenin ellerinden öpülmez de ne yapılır?

EQ dedi ki...

Sen simdi bahsedince, o anneanne evimi, babaanne evimi nekadar özledigimi farkettim... ama maalesef yok artik hic biri:( Tadini cikarin daha bol bol, onlarla birlikte gecirebilecegin zamanlari.
Bu arada o en alt resimde icinizden direkt kemaraya bakabilen tek kisi olarak Duru'yu kutluyorum:)

EQ dedi ki...

Aaaa ne yazmisim ben en sonda?
O fotograf bir önceki yazindaydi yav, nasil karistirmisim ben onu öyle, pes. Pardon yaa:)

Öykücü dedi ki...

Deniz,

Yazarken aklıma sen geldin zaten. Gurbet kuşları..

Ayşe Abla,

Hahahah farkettim ama peşpeşe iki yazı olduğu için iki yazıya birden yorum yapmış oldun:)) Duru o fotoğrafta babasına bakıyor , akıllı kızım benim.

Sevgiler..

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..