20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ankara

Bir gün izin alarak dört güne çıkan tatilimiz için Ankara'ya doğru yola çıktık.Temel amacımız dinlenmek ve  ailemizle zaman geçirmek olduğu için hiç stres yapmadan uyandığımız saatte yola çıktık.Her zamanki gibi Pozantı Tünel Restaurant'a uğradık ve kahvaltı yaptık.Manzarası ve havası o kadar güzel ki burada çok basit bir kahvaltı bile şölene dönüşüyor.Bu sefer bizi arka bahçeye aldılar.Mazaramız buydu:


Fotoğrafta görülen ağaçların altında tren yolu var ve nitekim biz kahvaltımızı yaparken bir tren de geçti.Hazır burada kimse bizi tanımıyorken İstanbuldan aldığımız selfie çubuğumuzu da kullanayım istedim.Çok utanç verici bulduğum bu eylemin sonuçları bence oldukça güzel oldu:




Menü oldukça basit : peynir, tereyağı, zeytin, omlet , bal-kaymak, söğüş domates-salatalık- biber.İsterseniz sucuk falan da yapıyorlar oldukça da güzel oluyor biz bu sefer istemedik.






Akşamüstü Ankaradaydık.Annem sofrayı balkona hazırladı.Annemler oldukça yeni bir yerleşim bölgesinde, çevreye çok hakim bir tepedeki bir sitenin en üst katında oturuyor.Dolayısıyla Ankara- en azından bir kısmı- ayağımızın altındaydı:) Menü ; mercimek çorbası,patlıcan kebabı, bulgur pilavı, kuru köfte ve piyazdı.Annem ne yapsa bayıla bayıla yerim zaten:)

Biz gittiğimizde Fatih TUS'u atlatmış olmanın verdiği gazla yine bir arkadaşıyla buluşmuştu, yemeğe yetişemedi.Selfie sopasını etrafta utanacak kimse olmaması sebebiyle bir kez daha çıkardım.Ailece bir foto çekebilmek her türlü rezilliğe de değer aslında:))




Ertesi gün İncek taraflarında daha önce gözümüze kestirdiğimiz bir kahvaltı mekanına gittik.Gittiğimiz 550 kişilik iki mekan da tamamen doluydu.Sığışacak bir tek masa dahi bulamadık.Reddedildiğimiz ikinci yerin önerisi ile gittiğimiz mekan da oldukça güzeldi neyse ki.İncek tarafları aklınızda olsun sayın okur mutlaka gidilmeli.

Burada da tanınmıyor olmanın rahatlığı ile rahat rahat fotoğraf çektik.Tabi biraz acemilik var, giderek ustalaşacağımızı umuyoruz:




Masada kuruyemişler, tahin pekmez, bal-kaymak, zeytin, peynir tabağı, patates kızartması,çiğ börek, söğüş salatalık-domates, omlet, menemen vardı.Menü oldukça zengindi ve mangal seçenekleri de vardı.Çocuk parkına oldukça yakın bir masaya oturmuştuk ve çok rahat ettik.Çocuk parkının üzerine de güneşten koruma için bir düzenek yapılsa daha iyi olurdu elbette ama o kadar kusur kadı kızında da olur sonuçta.


Bol bol alışveriş yaptık.Bu sefer Duru'ya çalıştık.H&M den artık gereksiz boyuta varan bir alışveriş daha yaptım.4-6 yaş seçeneği nasıl olsa iki sene giyer diyerek aldığım çoğu şeyi aslında çok şık ve şirin oldukları için aldım:) Çocuk bölümüne bayıldığım H&M'in büyük bölümü ise maalesef pazar malı görünümünde neredeyse ikinci el gibi duran bir kalitede.Kendime bir çöp dahi almadım.

IKEA'ya da uğradık.Çok az ama anlamlı bir alışveriş oldu.Duru'nun odasına aldığımız bir oyuncak dolabı sayesinde odasının havası tamamen değişti.Eve döner dönmez beklemeden düzenledim odasını ve harika oldu.Bu da ayrı bir yazı konusu:)

Bir gün babamla Duru aşağıya bisiklet binmeye gittiler.Bir ara babamın yanına bir komşu gelmiş ve sohbete başlamışlar.Duru bir süre sonra babama dönüp ben eve gidiyorum dede demiş.Babam komşu ile vedalaşıp arkasından gitmiş.Bizimki geri dönüp "dede eve gitmiyorum amca gitsin diye öyle söyledim" demiş:)) Babam bu hikayeyi on yüz bin kez herkese anlattı."Bu çocuk falan değil canım, koskocaman bir insan" diyordu :)

Bir alışveriş sonrası yine bir doğumgünü kutlaması yapalım istedik ve kimsenin doğumgünü olmadığı için Murat ve Duru bana sürpriz! bir pasta aldılar.Gerçek ve sürpriz olmayan ama çok sevdiğim doğumgünümden:



Bu gezinin bonusu da Duru'yu anneme bırakıp sinemaya gitmem oldu.Harika bir akşamdı, kocam , kardeşim ve ben çok eğlenecektik.uygun olan film de "Niyazi Gül dörtnala" idi.

Eyvah eyvah serisini çok beğenmiştim bu filmde ne kadar kötü olabilirdi ki , Demet Akbağ da oynuyordu dolayısıyla pek de araştırmadan gittik filme.Ama film gerçekten tek kelime ile rezaletti.Konusu neredeyse olmayan, sonu saçma sapan, apansızın, anlamsızca geliveren bir filmdi.
Bir ara Ata Demirer ağaçlara doğru uluyarak uçuyordu istemsizce gözlerimi kapattım:)

Neyse işte o geceden kalan bir selfie.Salon öyle boştu ki yine rezil olma riski yok diye rahatça çektim:)


Bol bol dinlendik, hasret giderdik.Ama elbette ayrılıklar hep çok zor oluyor.Duru arabaya binmiş vedalaşmamızı izlerken "çok sarılmayın duygulanıyorum" diye uyardı bizi.Gözleri dolu dolu ayrıldık.Hislerini göstermekten öyle çok çekiniyor ki kuzum benim.

Eve geldik valizi boşalttım, Duru'nun odasını topladım, çamaşır yıkadım, Duru'ya bir şeyler yedirdim, banyo yaptırdım, bu yazının bir kısmını hazırladım.Yattığımda saat 12:00 idi ve bir delilik yapıp yeni bir kitaba başladım.Kitabı kapattığımda saat 02:00dı.Sabah nasıl uyanacağım korkusuyla uyumaya çalıştım.Bölük pörçük, rahatsız bir uykudan sonra uyandım.Öğlen de spora gittim.Akşam nasıl olacağım merakla bekliyorum:))

2 yorum:

melda dedi ki...

Yorum yarım kaldı :) hisli çocuklara bayılıyorum göstermeyi sevmese de anlaşılıyor sonuçta.

melda dedi ki...

Biz de ankarada 50. Yıl parkı diye bir yere gidiyoruz. İstanbulda hiç kaydırak olmadığı için (!) yasir ordki buyuk kaydiraklarda kayiyor. Bu sefer ben de kaydim :))

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..