Önce kocaman bir profiterollü pasta istedi, iki çatal aldı ve bıraktı! Ben sakince çayımı yudumlarken bu kez de dondurma istedi. Ben o pastayı yemedi diye için için sevinerek hemen dondurmasını sipariş ettim.
Kışın dondurma yemesinde hiç sakınca görmüyorum.Dondurmayı soğuk olduğu için değil şekerli olduğu için yemesini istemiyorum ama kremalı acayip bir pastaya nispeten daha iyi bir alternatif olduğu için mutluyum. Duru daha küçükken ve hava daha da buz gibiyken sokaklarda dondurma yiyerek gezerdik ve amca ve teyzeler bize şaşkın şaşkın bakarlardı:)
Pastaneden çıktığımızda Duru'yu yine sıkıca giydirip daha önceden ördüğüm battaniyesine sardıktan sonra bir saat daha yürüdük.Adana'lı hava 25 derecenin altına düştü mü üşür sayın okur. Bizim kız da Adanalılığın hakkını veriyor görüldüğü üzere:
Sonra Muratla buluştuk. Akşam Antep'ten gelen arkadaşlarımız ve Gül Ablalarla yemek yiyecektik. Hayatımda en güldüğüm insanlardan biri Ümit Abladır. Kendisiyle bu kadar barışık, bu kadar esprili, bu kadar doğal komik bir ikinci insan yoktur. Öyle şeyler anlattılar ki masada kahkahadan çocuk sesi duyulmadı.
Çocuklarda kendi aralarında bir sürü oyun oynadılar, hiç sıkılmadılar.
Masadaki salatalardan çok az yedim, domates tatlısı ve künefe söylediler ben bir çatal bile almadım. Önceden bana ısrar ediyorlardı ama artık etmiyorlar. O künefeden alacağım bir dakikalık bir zevk için yıllarımı adadığım hedefimden sapmayacağım. İstediğim kiloya düştüğümde o tatlıdan bir çatal alırım nasıl olsa:)
Duru bu fotoğrafa girmedi ve telefonumda bu pozu görünce çok sinirlendi. "Keşke çekmeseydin, Defne'ye sen git deseydin" gibi bir sürü şey söyledi.Çok tatlıydı:)
Akşam eve çok mutlu gittik. Duru'yu yıkadım ve hemen yattık. Ben o gece "Fırsatçı" isimli bir kitaba başladım. Oldukça geç uyudum.
Pazar sabahı evde şahane bir kahvaltı hazırladım. O gün için protein diyetine ara vermiştim. Ekmek pizzaları, bal kaymaklar arasında yuvarlandım.
Kahvaltıdan sonra yine yürüyüş yapmak istedik. Evden çıkıp yollara vurduk kendimizi. Uzun uzun yürüdükten sonra Duru acıktığını söyleyince meşhur Kazım Büfe'ye gittik. Duru'ya tost söyledik.Kazım Büfe'nin en meşhur ürünü muzlu sütüdür ve ben Duru'nun muzlu süt içmesini çok isterim o ise hep burun kıvırır.Bu kez muzlu süt içmek isteyince hayır dedim o ise ısrar etti. Bakın bu da benim yeni taktiğim yeme dediğim herşeyi yemeye çalıştığını farkedince yemesini istediğim şeyleri yasaklamaya başladım.He he.
Akşam market alışverişimizi yapıp eve geldik. Evde kısır yemek istedik. Madem protein rejiminde değilim hakkını vereyim diye düşündüm. Eve nispeten erken bir saatte döndük. Bir sürü toparlama işi hallettim, anneannemin meşhur sütlacından yaptım. Sonuçta kısır tam da böyle oldu. Hepimiz bayıla bayıla yedik.
Kısır yapmak için evdeki bulguru çıkardığımda hafif koktuğunu farkettim. Kuş yemi olsun istedim. Aklıma köpekler geldi kemik, ve içli köfte haşladım evdeki bayat ekmeklerin üstüne o haşlama suyuyla birlikte haşladıklarımı karıştırdım. Hepsini aşağı inip çöplerin yanına falan yerleştirdik. Duru mutluluktan zıplaya zıplaya bir hal oldu :)
Annem ve babam hergün sokak köpeklerine mama hazırlıyorlar. Evde artan yemekleri, kemik sularını haşladıkları makarnalarla karıştırıp veriyorlar.Kışın sokakta yaşayan hayvanları unutmamak lazım.
Ve her işi bitirip yatağa girdikten sonra kitabımı okumaya devam ettim. Kitap o gece bitti. Ama beni çok etkiledi. Sinirlerim bir bozuldu, uykum kaçtı filan. Dön o tarafa dön bu tarafa sabah karşı ancak uyuyabildim. Sinirlerim neden bozuldu kitabı anlattığım yazıda okur ve ne deli olduğumu bir kez daha görmüş olursunuz:)
İşte böyle. Haftasonu yazısını en azından cumaya bırakmamış olmanın derin huzuruyla yazımı bitiriyorum. Esen kalın:P